29 Nisan 2010

"OOO"

Ofisindeki Genel Müdür hariç kimsenin "Out of Office" olacağını bildirmeye tenezzül etmediği, bu yüzden işlerinin sürekli aksadığı benden başka bir çilekeş daha var mıdır?

28 Nisan 2010

Sen, felancayı alıyor musun?

Birkaç hafta içinde elime arkadaşlarımdan gelen 3. düğün davetiyesi ulaştı. Şimdiye kadar ailemden ya da işten ötürü tanımadığım kimsenin düğününe gitmediğim için ilginç bir his oluşturdu bu durum bende; biraz "ne aceleniz var" duygusu, biraz şaşkınlık, biraz heyecan, biraz onlar adına sevinme, biraz onlar adına üzülme, biraz ne giyeceğim telaşı, biraz "bizden kimleri görürüm" merakı, biraz "ne takacağım" derdi. Annemin düşüncesi ise farklı; biraz "ne güzel hayatlarını kuruyorlar" özlemi , biraz "kızım sana söylüyorum, yine sen anla" laf dokundurmacası, biraz benden umudu kesiş, biraz hayalkırıklığı. Bir anlasam nedir bu yüzüklen(dir)me merakı??

Asrın Hatası : Müsli

İnsan olan diğer insanın yemesi için böyle şeyler icat etmez. Hayata küstüm resmen.

27 Nisan 2010

Burkuk Alice

Topikal antienflamatuvar, Proton Pompası İnhibitörü ve Meloksikam diye ilaçlar verdi Toktor Bey, röntgenden sonra. Bir de sol el bilek ateli.
Sekreterimiz odama bir nazar boncuğu asmamı önerdi. Ona "Yeterince kuvvetli değilmiş nazarları, bir öldüremediler beni." cevabını verdim.

26 Nisan 2010

Ben Bugün Vol.5

Ben bugün emniyet kemerini takan bir uzun yol otobüs şoförü gördüm. Şoför amca Ray-Ban gözlüklerini takıp teypte çalan kemençeyi dinledi. Bir sonraki rotası tevekkeli Rize değilmiş.

21 Nisan 2010

Eylencelik

Bir arkadaşın arkadaşının arkadaşı, kesinlikle yüz yüze tanışmadığım bir zat-ı muhterem, sandıkları açıp tozlu fotoğrafları eşelemiş eşelemiş, dimağının karanlık koridorlarında gezinip maziyi hatırlamış, çıkarttığı dumanı mesaj kabilinden yollamış bize. Okuyunuz, okutturunuz. Resimli Hayat Ansiklopedisi.

Ben Bugün Vol.4

Ben bugün yerinde tespit ettim ki İnegöl köfte bizim bildiğimiz gibi parmak şeklinde olmazmış. Bildiğin kasap köfte şeklinde ama daha minikmiş. Porsiyonu da pekala 7 TL olabiliyormuş!

19 Nisan 2010

Ben Bugün Vol.3

Afilli geçinen restoranların kadınlar tuvaletlerinde saçma sapan malzemelerle karşılaşabilirsiniz. Pamuk, aseton, deodorant gibi hadi gene olabilecek ürünlerin yanı sıra toka sepeti, roll-on, allık, far, göz kalemi, oje gibi saçma sapan ürünler de bulunabilir ayna önünde. Yıllardır bu anlamsız davranışın canıma tak etmesi ve o boynu bükük ojenin gönlünü almak maksatlı olarak, ben bugün bir restorantın kadınlar tuvaletindeki gariban sedefli beyaz ojeden serçe parmağıma sürdüm. Varoluşunu anlamlandırdım.

16 Nisan 2010

Gıccık Kız Vol.13

Cep telefonundan arayan banka müşteri temsilcilerinin istisnasız hepsinin, istisnasız her seferinde "LSR ile görüşebilir miyim?" diye sormasına gıcık oluyorum! Cep telefonu bu, kim açacak başka? İlla garantiye alacaksan "LSR ile mi görüşüyorum" desene emin olmak için! Bu soruyla bir sonraki karşılaşmamda "Bir saniye ben Dr.Jekyll, Mr.Hyde'ı vereyim. Rooaaarrr! Buyrun Mr.Hyde ile görüşüyorsunuz." demeli.

15 Nisan 2010

Kim bunlar kim bunlar??

İşe geç geldiğim istisnasız her gün İstanbul'da yaşayan insanlara hayret ediyorum. Saat 8 de olsa, 10 da, hatta öğleden sonra 2 de, metro da, sokaklar da, alışveriş merkezleri de tıklım tıkış! O saatte işte olmanız lazım değil mi a canlar?? Gençleri eleyelim, öğrencidir onlar diyelim. Bebekli kadınları eleyelim, doğum iznindeler diyelim. Bir kısım kadını da eleyelim, ev hanımı diyelim. E geri kalan 25-55 yaş arası, sağlıklı, nispeten iyi görünümlü (berduş değil yani) insan ne arıyor her gün her saat sokakta? İşsizlik midir bunun açıklaması, ki o durumda ellerindeki poşetleri, altlarındaki arabaları açıklayın bir zahmet bana. Hepsi bir serbest meslek erbabı? Hepsi mi sanatçı? Hepsi mi mirasyedi, hepsi mi ev kadını/erkeği? Kim bunlar yahu??

14 Nisan 2010

Je T'aime... Moi Non Plus

Zamanında 24 saat birlikte dinlenmiş ve uzun süredir listeye atılmaya dahi cesaret edilemeyen şarkıların yazılış hikayelerini izlemek, bir psikolojik gerilimin olmazsa olmaz öğesi olan "korkularla yüzleşme" etkisi yaşattı dün. Yüzleşmek iyiymiş.

- Je t’aime je t’aime
Oh oui je t’aime
- Moi non plus
- Oh mon amour
- Comme la vague irrésolue
Je vais, je vais et je viens
Entre tes reins
Je vais et je viens
Entre tes reins
Et je me retiens

City's Farkı

İstiklal sinemalarının patır patır kapatılması, festival kapsamında bazı gösterimlerin City's AVM Sineması'nda yapılmasıyla sonuçlandı. Farklı bir beklentim yoktu biletleri alırken, gösterimleri saati bana uyan ve yakın olan sinemalardan seçtiğim için 8'de 1 City's'e (Çift tırnaklı kullanımla literatüre geçer miyim?) denk gelmişim. Tipik festival izleyicisinden farklı bir kitle beklemiyordum ki City's farkını farkettim. 13 punto yılan derisi ayakkabılar ve elde devasa popcornlar, dirsekte sallanan Hermes çantalar ve bükük bilekte bir Blackberry ya da Ayfon. Ekonomik durum iyileştikçe kurallara uymamayı bir halt sanma dürtüsü de geliştiğinden biletlerdeki numaralara bakan yok, herkes beğendiği yere çöküvermekte. Parfüm kokusu alerjik astımımı azdırıp burnumu kaşındırmakta ki bu durum, film boyunca elimdeki kağıt mendille beyin ameliyatı yapmama sebep oldu. Film nihayet başladığında sağdan soldan telefon pırıltıları eşliğinde ilk 10 dakikayı geçirdik ki Çaat! bütün ışıklar açıldı, belirtmeliyim bu esnada film devam ediyor. 2-3 dakika bekledikten sonra alkışlar ve ıslıklarla yapılan protesto sonuç verdi ve ışıklar kapatıldı. Yaklaşık 1 saat sonra yine Çaat! ışıklar açık, gözler mahmur, film devam ediyor!!! Gürültü işe yaramayınca bir cengaverin sinirli sinirli salonu terkedip olaya el koyması gerekti ama o 5-6 dakika piç oldu haliyle. Arada ben de yandım ama,
MÜSTEHAK SİZ "AA ETKİNLİK VARMIŞ KOŞ KOŞ" KOKOŞLARINA!!!

Two Girls and a Guy

Başlığımız bir porno filmden alıntı değil. 2 Guys, a Girl and a Pizza Place'e gönderme olabilir ancak. Azcık açayım konuyu, "Hah biliyorum ben bunları yaa" demeyene parasını iade ediyoruz.
Ekseriyetle ortaokul, lise sıralarında; daha geç gelişen bünyelerde üniversitede iken görülen bir davranış biçimidir 2 girls and a guy. Sevgililik müessesinin henüz el ele tutuşup tenhada kıkırdamak, azcık mıncıkla(n)maktan ibaret olduğu dönemler. Genç kızımızın kanı kaynadığı ve yasak olan şeyi yapmak istediğinden erkek arkadaşı ile buluşmak/görüşmek/kaynaşmak ister de kah dötü yememek olsun kah görürlerse ne derler korkusu olsun bir yusuf yusuf durumu da olduğundan tek başına gidemez. Bu noktada devreye bu işlere bulaşmayan silik en iyi kız arkadaş, küçük kız kardeş, komşunun ilkokula giden sümüklü veledi gibi destek kuvvetler alınır ve 3'lü bir buluşma gerçekleştirilir. Sokakta erkek ortaya alınarak yan yana yürünür, bir yere oturulduğunda iki kız birlikte oturup adamı karşılarına alırlar, bütün muhabbetler 3'lü döner, ne bir yakınlaşma olur ne bir halt, e niye buluştun o zaman?!
Ortaokul ve liseyi Anadolu'nun güzide bir kentinde inekçe geçirmiş bir bünye olarak bunları yap(a)madım hiç, üniversiteye geldiğimde ise ya işleri bu kadar ağırdan alacak sabrım yoktu ya da silik en iyi kız arkadaşım, bilemiyorum, yine tecrübe edemedim. Ancak şu devirde İstiklal'de hala yan yana sallana sallana yürüyen üçlüleri görüyorsak bu kutsal bir müesseseymiş deyip hakkını teslim etmeliyiz sanırım.

11 Nisan 2010

Acıklı Sıkıntı

Pazar akşamı saat 11'de duyduğum his, hani şu klasik elinden şekeri alınmış mızırdayan çocuk hissiyatı vardır ya, işte ondan. Hele hele daha nevresim takımı değiştirilip (Damn çift kişilik yatak!!!) banyo yapılacaksa o şeker yere düşüp toza toprağa bulanmış oluyor!

Sosyal mecra

Facebok'landım anacığım. Fan Page bilem yapacağım, ne diyorsunuz, şaşırdım iyice değil mi :D

Edit : Ahanda blog sayfası bile var artık.

9 Nisan 2010

Self Destruction

İnsanın sonunda yine ağzına sıçılacağını bile bile, göre göre aynı haltı yemeye devam etmesi bir nevi intihar sayılabilir mi?

8 Nisan 2010

Bu bir mantıksız çıkarımdır

Bebek bezi kaç lira, google'dan araştırılır; 50 tanesi 18 TL.
Ped ne kadar; paketi 3,5 filan. Keza kondomun da paketi 15 TL desek...
Bir takım 1500 kafalar eşliğinde mantıksız çıkarımlar sonucu çıkan karar : Çocuk yapmak çok ekonomik!!!
Bu kâr durumunu muhafaza etmek içinse takriben 4 yılda bir hamile kalmak gerekli.
Hadi bu kıyağımızı da unutmayın.

7 Nisan 2010

Israr hakkında doğru bilinen bir yanlış

Doğru olduğu sanılan yanlış bilgilerden birinin varlığını öğrendim geçenlerde. Böyle düşünen varsa siz sevgili erkek okuyanlar içinde de, düzelteyim: Israr her kapıyı açmaz. Olmazı oldurur yapmaz/yapamaz çok ısrar, bazı şeylerin/kimselerin GERÇEKTEN hiç şansı yoktur. Biliniz, ona göre davranınız.

Paskalya

Bir İtalyan restoranında siparişlerimizin gelmesini beklerken sevgili Genel Müdür'üm soruyu attı ortaya, "So why do you have Easter eggs?" (Yani, neden Paskalya yumurtaları var?) Kısa bir sessizliğin ardından teoriler havada uçuştu; İsa'nın tabutunun yumurta şeklinde olduğu ve bir urganla bağlandığı için yumurtaya benzetildiğinden tutun da İsa'nın yeniden doğuşuna bir gönderme olmasına ya da İsa'nın saklandığı mağaranın kapısının oval olduğuna kadar. Yetmedi, evdeki veletlere mesajlar atıldı, google'layıp cevap bulunsun diye. Her telefona başka cevap geldi, herkes kendi teorisinin doğru olduğunu savundu, kimse Avarel bir Türk'ün o akşam o soruyu sormasına kadar 55 yıl bunu neden sorgulayıp öğrenmeye çalışmadığıyla ilgilenmedi. Ertesi gün başka bir grupla başka bir İtalyan restoranında yemek yenecekken bir önceki geceki gruptan biri ortaya attı konuyu tekrar, yine pek çok fikir ve pek çok google açıklaması. Herşeyin kendi ülkeleri ve kendi dinleriyle var olduğuna inanan bu arkadaşlar, yumurta boyamanın Hristiyanlıktan çoook önceden beri uygulanan bir adet olmasını pek önemsemediler. Bu esrar henüz çözülmeden "O halde Paskalya tavşanı neden var?" sorusuna gelen cevap "It represents fertility." (Doğurganlığı temsil ediyor.) Paskalya'yı filan unutturup muhabbeti farklı kulvarlara taşırken her zamanki gibi evrenselin değil herkesin kendi gerçeğinin geçerliliğini de kanıtladı geçti. Yemekteki Scaloppine ai funghi porcini de şahaneydi.

6 Nisan 2010

Gıccık Kız Vol.12

Başkasının fikriyle gerdeğe girmeye kalkıp olduramadığı halde ittire kaktıra zorlamaya çalışanlara gıcık oluyorum!
- O öyleymiş, bu da böyleymiş.
- O öyle değil bak, doğrusu şöyle.
- Aa hayır böyleymiş, hatta şöyleymiş.
- Nerden biliyorsun?
- X öyle dedi.

X'e koyiim sana da birşeyler olsun arada e mi.

Bu polisler kendilerini 5 Saniye içinde yok edeceklerdir!

05.04.2010 @Radikal:

Kosova'nın Klina kentinde bir banka şubesinde "soygun var" diye bağırarak 1 Nisan şakası yapan bir kişi, mahkeme tarafından 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. Klina Belediye Mahkemesi, R.R’yi (30), yaptığı şaka nedeniyle doğan maddi zararlardan ve yaralanmalardan sorumlu tuttu. R.R’nin yaptğı şaka sonucu banka görevlilerinin alarm düğmesine basması üzerine olay yerine gitmek üzere hareket eden polis arabası aşırı hız yüzünden yolda kaza yapmış ve 3 polis memuru yaralanmıştı. Bu arada banka çevresinde bulunan ve alarmı duyan başka bir polis memuru da olaya müdahale etmek isterken demir parmaklıklara sıkışmış, itfaiye ekipleri tarafından kurtarılmıştı.

Ahahahehahahehahahehahahmuaheuahaehauehaehaheuahehahahehahahehahahehahahmuaheuahaehauehaehaheua.

Beyond Sth

2 hafta kadar oldu, kanallar arasında manasızca dolanırken ayda 9,5 TL verdiğim sevgili Sinema Paketi'mi kullanmış olmak maksadıyla kendimi Sinema 1 ve Sinema 2 kanallarında birşeyler izlemeye zorladığım sırada The Kingdom isimli, kahraman Amerikan askerleri ve Pocahontas kılıklı yerel rehberin maceraları temalı bir film izledim. Bu sefer bir erkek suretinde karşımıza çıkan sevgili Pocahontas'ı canlandıran aktör dikkatimi çekti ama. Ashraf Barhom'un 8 filmden oluşan filmografisine baktığımda !f İstanbul kapsamında en merakla beklediğim filmlerden biri olan Lübnan'da da oynadığını görmemin üstüne, dün akşamki Titanların Savaşı'nda bir Türk cengaver olarak karşıma çıkınca bunu bir işaret kabul edip bundan sonra kendisinin resmi takipçisi gibi birşey ünvanı elde etmiş olmam gerektiğini anladığımı bildiririm. 3/8, bence iyi oran.
Bir de Amerikanyalılar sakallı, bıyıklı, kıllı bir Ortadoğulu görünce tabii ki ne demiş; beyond sexy.

KaKa KiKi

Kiki diye bir mekan var(mış) Cihangir'de, yanlışlıkla tıklarsınız da hit kazandırırsınız diye link vermiyorum. Uyarıyorum, hiçbir halta benzemeyen bu cafeden bozma çay bahçeli sardalya kutusu barımsıya gitmeyin. Cumartesi gecesi ~15 kişi tıkış tıkış yere girip sığamadığınız için geri çıktığınızda, grubun yarısı içeride mahsur kaldığında ve kalan yarısı dışarıda bu grubu beklerken tek bir kadın olarak içeri tekrar girmek istediğinizde kapıdaki angut güvenlik bozmasıyla şöyle bir dialog yaşayabilirsiniz çünkü;
Angut : Kusura bakmayın, sizi biraz bekleteceğiz.
LSR : Neden?
Angut : Canımız öyle istiyor da ondan.
LSR : (İçinden) Canını skiyim. (Dışından) Keyfiniz bilir, bu kapıdan bir daha da girmem zaten.
Haksız şöhret kazanıp bir anda popüler olmuş, bu manasız şöhreti de ayran budalası arkadaşlarımız tarafından hunharca körüklenen mekanların genel trendini izlediniz. Ah çileli Cihangir, neden böyle çocuklar doğuruyorsun sürekli??

5 Nisan 2010

Küçüktüm küçücüktüm Vol.4

Çocukluğumda çalışma prensibine ve çıkardığı işe en çok hayranlık duyduğum aletlerden biri cam sileceğiydi. Öyle şimdiki gibi evlerde olmazdı bu, şimdiki gibi banyonun zeminindeki suları toplamak için falan da kullanılmazdı; araba ve vitrin camı silinirdi ancak. Köpüklü bezi sürdükten sonra silecek, uçuca eklenmiş S'ler şeklinde aşağıya çekildiğinde camın pırıl pırıl ortaya çıkmasını pek bir etkileyici bulurdum. Şimdilerde otobüs duraklarını böyle temizliyorlar ya, itiraf ediyorum hala gözlerimi alamıyorum!

2 Nisan 2010

Sıkı can kolay çıkmazmış - Oley!!!

Öyle "Herkesten nefret ediyorum", "Kimse beni anlamıyor" temalı ergenvari bir durum değil anlatacağım. Daha çok "So what..." şeklinde özetlenebilir belki.
Yeni bir şey de değil, ne zamandır böyle olduğunu bilmiyorum bile. Yarının ne getireceği konusunda en ufak bir merakım yok, en banal deyimiyle "yaşama sevinci" denen şeyin neye benzediğini unuttum değil, öğrendiğimden emin değilim çünkü. Öyle gerizekalı gibi hayatımın anlamı yok, öleyim bari de demiyorum, yaşanması gerek bir şekilde gibi geliyor. Bir şeyi ya da birisini beklediğim yok, sadece herşey nasıl olması gerekiyorsa öyle devam ediyor gibi. Cuma akşamı evde tek başına oturuyorum ve bu, gidecek bir yerim olmadığı için değil de evde oturmak o an öyle olması gerekiyormuş gibi göründüğünden. Sebepsiz yani. İnsanların yanında sıkılıyorum, yalnızken sıkılıyorum, muhabbet ederken sıkılıyorum, yemek yerken sıkılıyorum, uyurken sıkılıyorum, susarken sıkılıyorum, konuşurken sıkılıyorum, sıkıntım taşıyor bulaşıyor vıcık vıcık. Ama başka türlüsü de olamazmış gibi geliyor, kanıksıyorum, "herşey olması gerektiği gibi" görünüyor. Teyzeleşiyorum, tepkisizleşiyorum, zımparalanıyorum. Yoksa herkes/herşey bu ya da benzer hayatlardalar da ben mi çok mu şey bekliyorum?

Bir Garip Freeshop Hikayesi

"Ben yandım, siz yanmayın" temalı yazılarımdan biriyle daha, eğitici ve öğretici yönümle karşınızdayım. Konumuza malzeme olan olay Sabiha Gökçen Freeshop'unda başlıyor.
Bir karton Lucky Strike €22, iki kartonun yapıştırılmak suretiyle elde edildiği kombo paketin fiyatı ise €32. Yanımda hiç sigara kalmadığı için 1 haftalık Almanya seyahatim boyunca içmek üzere zula almak amacıyla rafların arasında dolaşırken bu fırsatı kaçırmayıp 2'li karton paketini aldım. Yanında birkaç sipariş krem, çukulata vs. Torba elimde, sallaya sallaya Köln havalanında valizleri alıp kapıdan çıkmak üzereyken 2 güvenlik görevlisi "Lütfen bagajlarınızı X-Ray'den geçirir misiniz?" dedi, saklayacak birşeyimiz yok ya, geçirdik rahat rahat. Kendi aralarında birşeyler konuşmaya başladılar sonra, bir problem mi var dediğimde "Almanya'ya sadece tek karton sigara sokabilirsiniz, diğerinin vergisini ödemeniz gerek" dediler. Gerisi şöyle birşeydi;
LSR : Vergi ne kadar ki?
Güvenlik : 38 Euro.
LSR: Neeaa?! 2 kartona 32 verdim ben??
G: 1 karton fazlanız olduğu için sadece vergi ödeyeceksiniz, daha fazla olsaydı ceza da ödemeniz gerekirdi ki ceza €80. (Attım bunu, seksenli birşeydi ama unuttum şoktan)
LSR: E atayım bir kartonunu çöpe o zaman?
G: Atamazsınız.
LSR: Size vereyim? İçersiniz. (Türk kafasııı!!!)
G:?!?
LSR: Ama kimse uyarmadı beni, bilmiyordum ki. (featuring puppy eyes)
G: Şu an kırmızı hattasınız. Eğer yeşil hatta gitseydiniz bunu beyan edip girebilirsiniz. (Hiçbir yerde kırmızı ya da yeşil tabelası da yok ha!)
LSR: E gideyim yeşil hatta.
G: Bir kere kırmızıya geldikten sonra yeşile gidemezsiniz.
LSR: Koşayım hemen geriye?
Bu noktada güvenliğin bakışları değiştiği için geri adım atılır. Alman hapisleriyle uğraşmak için fazla ürkeğim.
LSR: Kredi kartı geçiyor mu?

Kös kös €38 ödenip Türkiye fiyatlarıyla aynı parayı ödeyerek 2 karton Lucky Strike'a kavuşulur.

1 hafta sonra geri dönüşte Tax Free noktasıyla uğraşıp uğraşmamayı düşünürken uzaktan bankodaki elemanı tanımamla "Bu bir onur meselesi, o tax'in bir kısmını geri almak durumundayım!" gazına gelip 15 dakika uğraşıyla €8'yu geri aldım. Rövanş benimdi artık. O, 38 Euro'sunu gasbettiği mazlum Türk kızını tanımadı ama olsun.

Komik olan nokta, toplantıda bir İngilizin söylediği "Sana havaalanında bunu satmamaları gerekirdi, sonuçta biniş kartıyla işlem yapıyorlar, gideceğin noktaya göre limitleri bildirirler normalde." sözünü dönüşte AHL Freeshop'una ilettiğimde aldığım "Bizde öyle biletle limit eşleştirme teknolojisi yok." yanıtıydı. Kendi bacağınızdan kendiniz asılın, her yerin limitini gitmeden öğrenin, tilkiyim derken kaz olmayın.

Eğitim Şart

İspanya'daki ilkokullarda verilen basit cinsel eğitimin görselleriymiş bunlar güya, yerseniz. Yine de yaratıcı.

1 Nisan 2010

Gurbetçi Alice

Guud morning İstanbuull!!
Bu klişe ama sevimli girişten sonra sevgili ve pek değerli Virgilius hariç hepinize teessüflerimi iletiyorum. Asla şu "Yokluğumda iyi olup olmadığımı maille ya da yorumla soran arkadaşlara teşekkür ediyorum, sizleri seviyorum." blog yazarlarından olamayacağım sayenizde. İnsan bir merak filan eder, di mi?! Gurbetteydim efenim, evet gurbette!
---------------------------------------
Paparazzi raporumuza göre 31 Mart 2010 Çarşamba günü yerel saatle 14:00'da Köln havaalanına inen uçakta bulunan şarkıcı Alpay'ın, "Acaba beni tanıyan gözlerle karşılaşıp ego tatmini yapabilir miyim?" bakışlarıyla etrafı taradığı görüldü. Son derece yalnız ve kel olan Alpay, aradığını bulamayınca kös kös bagaj alanına gitti.
---------------------------------------
Velhasıl kelam, adeta çukulatalı ve muzlu bir pastayı çağrıştıran ve Türkiye'de eşi benzeri olmayan binomial saç rengimin, Almanya'da geleneksel olarak uygulandığını ve 100 m2'ye 1 oranında düştüğünü görmem, beni hezeyanlara sürükleyip sürekli İngilizce kursu satın almaya zorlanmam da iyice gıcık etti. H&M, New Yorker, Tally Weijl, Six, Orsay ve Pimkie hatrına katlandım artık n'apalım. Yalnız her seyahat dönüşünde 250+ maille karşılaşmam ömrümden 5'er 5'er götürüyor, biline.