Mim değmiş bana, ailemizin çalışkan muhabiri
Taylanov taraflarından.
Konu : Ev hayatında nelerden nefret ederim?

6 yıllık ev maceramda 3.ev arkadaşını tecrübe etmekte olan bendeniz, baştan söylemek gerekir ki, birlikte yaşaması kolay bir insan değilimdir. Bu cümleden de anlayabileceğiniz gibi nefret ettiğim çok şey vardır, üstüne üstlük kişiden hoşlanmamaya başladıysam normalde umursamayacağım şeyler de batar. Şöyle bir maddeleyelim;
* Mutfak lavabosunun çöp tenekesi haline getirilip bırakılması. Dağınık çalışıyor olabilirsin, ama işin bitince temizlemelisin lavaboyu, senin 1 parmak yağ bulaşıklarının üstünde elma, armut, üzüm gibi tazelikleri yıkamak gerçekten iğrenç.
* Küllüğe çöp atmak. Yapma bunuu!! Küllük sigara içindir ve yanan bir cisim oradaki çöplere değerse yakar/kokar/miker atar. Hele ki sakız, şeker filan atacaksan kork benden.
* Lavaboda saç/kıl bırakmak. Dişlerimi fırçalıyorum ben orda. İki su döküver ardından.
* Klozet kapağının açık kalması. Açmanızı takdir ediyorum sayın beyler, fakat açtığınızı ardınızdan kapatınız. O kapağa temas etmek istemeyebilir ardınızdan tuvalete girecek olan hatun kişi.
* Evin içinde dolana dolana diş fırçalanması. Böyle her an sağa sola saldıracak kuduz hayvan(!) görüntüsü geliyor gözümün önüne. Neden bilmem...
* Gece geç vakitte eve birileri geldiğinde bağırmak/çağırmak, şarkı söylemek, koyu bir muhabbete dalıp kahkahalara boğulmak suretiyle uyandırılmak. Çok sinirli bir insan olabilirim salı sabahı 4:30'da uyandırıldığımda.
* Komşular. Her türlüsünden nefret ediyorum, zira iyisi denk gelmedi henüz.
* Eve gelip çöreklenen beleşçiler. 1 gün eğlencelidir, 2 gün hoştur, 3 gün bıktırmaya başlar, 4 gün çüştür, 5 gün insanlıktan çıkarır. Gidin evinize bee!
* Ben ev dışındayken yatağıma tanımadığım birilerinin yatması/yatırılması. Hele hele bana söylenmemişse ve ben de geldiğimde çarşaf değiştirmeden yattıysam da sonradan öğrendiysem orda birilerinin tepindiğini; brrr!!!
* Bulaşıklar yıkanırken/makineye koyulurken bu tabaktan ben yedim, bu bardaktan sen içtin, bu çatalı ben kıçıma batırdım diye ayırıp sadece kendi kullandıklarını temizlemek. Evvet, bu da geldi şu gençlikte başıma.
* Kıyafetlerimin sormadan/haber verilmeden dolabımdan alınıp aylarca kullanılması, ancak ben "eteğim nerdee" dediğimde dolabının askısından çıkarıp bana verilmesi. (Bak bak, dolaba da asmış)
* Hatunsal kullanılmış materyallerin ulu orta teşhir edilerek Bedri Baykam sanatçılığı yapılması.
* Tuvalet ve banyosu ortak olan evlerde, banyoya girmeden önce "Çiş var mı?" diye sorulmaması. Malum hatunların saçı başı, kılı tüyü derken banyo seansları uzun sürer genelde, bu süreyi içeride kıvranarak geçirmek çok işkencevari.
* Tuvalete okunmak üzere bıraktığım gazete, dergi, kitapların alınıp evin muhtelif yerlerine bırakılması. Pantolon inikken evde kitap avcılığı yapamayacağımdan sıkıcı geçen bir tuvalet macerasına yol açıyorsunuz, bilmem anlatabildim mi.
Şöyle bir daha okuyunca, o kadr da gıcık değilmişim sanki yahu. Yani, mantıklı gıcıklıklar değil mi bunlar :p
Mimi tutsun diye blog dünyasına bir misyoner edasıyla kazandırdığım
Dokuz'a,
Aydan Atlayan Kedi'ye ve
Leydi Ceyd'e paslıyorum. Tembellik yook!