Romanların eğlence kültürünü severim. Dilek tutmaktır, fal baktırmaktır bu tarz umut tacirliğini severim. Açık havayı, çimleri severim. Dansetmeyi, daha amiyane tabirle oynamayı severim. İçmeyi, eğlenmeyi, kalabalıkla cozutmayı severim. İşbu sebeplerle, dün Ahırkapı'ya Hıdrellez Şenlikleri'ndeydim. 2 yıl önceki etkinlikte yaşadığımız sokak arasında ezilme korkusunun aksine bir üniversite şenliği havasında çayır çimene yayılım söz konusuydu ki başka "Eğlenemeyeceğiz herhalde." dediysek de sonradan bildiğin eğlendik. Efes standından tef kalmamıştı ona gıcık olduk bi' tek. Yeterli sayıda tuvalet, bir dolu kafayı sokup fotoğraf çektirmelik stand, ortada dolanan ve peşlerinden davulcunun tabiriyle
sürüklendiğimiz çalgıcı çengici, 1001 tip insan iyiydi de o dönüş çilesi yok mu Ahhh!!! Tramvayda yer olmadığı ve yoldan geçen her 10 arabadan 8'i ticari taksi olmasına rağmen hiçbiri boş olmadığı için Ahırkapı'dan Sirkeci'ye kadar yürüdük, orda şans eseri sığışabildiğimiz bir tramvaya denk geldik de Kabataş'a ulaşabildik, Kabataş'ta bir yarım saat taksi beklemecesi daha, sonunda 2 saate yakın bir sürede Ahırkapı'dan Taksim'e geldik. Taksicinin söylediğine göre 100,000 kişi Ahırkapı'daymış dün akşam. Bir sonraki seneye yanımızda getireceklerimizin listesini yaptık biz de;
1. Piknik sepeti
2. Birkaç şişe şarap ve kanyak
3. Lazımlık
4. Lazımlığın çevresine germeye 2 adet plaj havlusu
5. Serip üstüne oturmalık bir yaygı
6. "Canııımm burda kaldık eve ulaşamıyoruz çok zor durumdayız" dediğimizde gelip arabasıyla bizi alacak İstanbul'un çeşitli bölgelerinde yaşayan bir miktar bize hasta arkadaş.
Yalnız en son ateşin üzerinden atlarken dilek tutmadığımı farkettiğim salise bir anda aklımdan geçirdiğim "Para pul" dileği de ne kadar materyalist bir insana dönüştüğümü göstermiyor mu?