30 Mayıs 2008

Inroduction to Paranoya

Dün akşam televizyonda zap yaparken bir şey farkettim; reklamlardaki genel paranoya hissi. Sırasıyla karşıma çıkan reklamları sayacağım;

1."Bizim evi su basmaazz! 7.katta oturuyoruz hem de ben çok dikkat ederim." diyen annesiyle yaşayan bir amcanın evini, o lak lak konuşurken su basıyor. Amca farketmiyor bile. Aynı reklam serisinde evine hırsız giren ve olayı farketmeyen aile de mevcut.
2. Zorro kıyafetli göbekli bir amca döner kesiyor. Muhabir yanına yaklaşıp nedir bu halin diyor, amca Zorro başlıyor anlatmaya: "Gençliğimde kahramanlık yaptım, kenara birkaç kuruş atmadım bla bla..." Sonra anlatıcı sesi giriyor: "Kahramanlık yapmayın, bireysel emeklilik yaptırın!" Bu reklamın bir de yaşlılığında camları silen Örümcek Adam'lı versiyonunu hatırlıyorum.
3. Çatıda anteni düzelten bir amca görüyoruz. Aşağıdan bir hatun bağırıyor "Aman dikkat et!" Adam cevap veriyor "Bana bir şey olmaz!!" O anda adamın üstüne yıldırım düşüyor. Jenerikten gelen ses "Bana bir şey olmaz demeyin. OK mi? OK."

Ulusçanak manyak olacağız tam. Az manyağız ya..

27 Mayıs 2008

Çok uyuzsunuz bağyan

Bu aralar çok mu tahammülsüz oldum bilmiyorum ama zırt pırt sinirlerim hopluyor. Fikir beyanınızı rica edeceğim efendim, ben mi uyuzum millet mi?

1. Öğle yemeğini genelde 3-4 kişi dışarda yeriz. Çevredeki birkaç restorandan bir gün birine, bir gün diğerine şeklinde gönül gezdirerek monoton hayatımıza renk katmaya çalışıyoruz. Şimdi bizimle hiç yemeğe gelmeyen biri çıkıyor, sizinle ben de yemeğe çıkıcam diyor, sonra da ben tavukçuya gitmek istiyorum diye dikte ediyor. E be kadın, sktir git o zaman afedersin. Bizimle geleceksen biz nereye gidiyorsak oraya geleceksin, en fazla "Tavukçuya gidelim mi?" diye önerme hakkın var gözümde.
2. Şirketten ayrılan grafiker bir hatunun işlerini dışarıya yaptırıyorum. Fakat dışarıya yaptırılan işlerin başında durmak, her adımı kontrol etmek gerekiyor tahmin edersiniz ki. Geçen haftalardaki insanüstü çalışma tempomun sebebi de kendi işlerimin yanında bu kadınınkileri hallettirip üzerine doğum izninde olan müdürümün görevlerini de bitirmek idi. Velhasıl kelam, bu işten ayrılan kadının işlerinin çoğunun delege edildiği bir başka hatun daha var ofiste. Ben dışarıya yaptırtmasaydım, başında beklemeseydim bütün işlerin başına kalacağı bir hatun. Fotoğrafçı aradı geçen, fiyatlandırmayı sordu. Ben de bu ikinci hatuna sordum; sonuç olarak onunla sürekli çalışan ve rayiçi bilen birisi. Yok efendim "Sen bilirsin"ler, "Nasıl istiyorsan öyle yap"lar... Ya diyorum, bana adam dese 10 YTL ona da OK diyeceğim 1000 YTL'ye de. En ufak bir fikrim yok! Kadın ısrarla söylemedi. Geçen senenin ödemelerinden fikir alabilirsin dedi en sonunda. İnsan bu kadar da korkmaz ki fikir beyan etmekten!
3. Aynı pozisyona 2 kişi alındık bundan 1,5 yıl önce. Sanki yaptığımız iş aynı ya da göbekten bağlıymışız gibi maaş artışı aynı anda, terfi aynı anda, ot aynı anda pok aynı anda. Kaderimi başka birine bağladılar ve emin olun bu çok haksız birşey.
4. Tic-tac denen it hayvan kıyafetlerimin üzerine işemiş. Evde her yer tüy, siyah giymek ütopik. Ya tıraş bıçağıyla dalacağım hayvana hem tüylerini hem pipisini keseceğim, ya da poşete sokacağım.
5. Bodrumda üzerinde 1 yazan odanın kapısı kilitli ve anahtar meydanda yok. Orası benim dairemin deposu ve bir kendini bilmez işgal etmiş. Bu arada depoya kaldırılmak üzere kapının önünde bekleyen koccaman tavşan kafesini de iç etmişler. (150 YTLye almıştım sonbaharda) Muhtemelen hurdacıya verip parayı cebe attılar. Bu haftasonu deponun kapısını kırdırıp içindekilerle hurdacıya bir ziyafet çektirmeyi planlıyorum.
6. Sabah sabah servis beklediğim yerdeki aktardan yaban mersini kurusu, pikola fındık, tuzsuz caju, ananas kurusu gibi orgazmik yemişler alayım da günüm daha tahammül edilebilir geçsin dedim. Uyuz karının teki sabahın 7:30'unda gelmiş Maydonoz Tohumu alıyordu. Onu tarttırdı, satıcının "Başka bir arzunuz?" sorusuna göz süzerek ve yaklaşık 20 sn sessiz kalarak "Ihlamur" cevabını verdi. Ben arada girip "Çok işiniz var mı, servisim gelmek üzere de" diye dürtüyorum ama bu ritüel "Kırmızı Pul Biber, Isırgan Tohumu, Tane Karabiber..." şeklinde devam etti. Tam tezgahtar bana dönüp "Buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?" dediğinde de servis görüş sahama girdi. "Yardımcı olamazsınız, servisim geldi sonunda" diye trip atıp bindim geldim. Sabahın o saatinde, rüyanda mı gördün be kadın şifalı otlar ansiklopedisini?
7. Kendi kendine konuşan ama bunu çevreden bir cevap bekleyerek yapan bir sekreterimiz var. Tam benim odamın kapısının dışında oturuyor. Her telefon görüşmesinden sonra otel resepsiyonlarına, acente yetkililerine giydirişini dinliyorum. Arada bir de kafasını kapıdan uzatıp lafı sündürüyor. İlgilenmiyorum senin telefonunun bozukluğuyla ya da resepsiyondaki kadının kabalığıyla!!!
8. Bizim herşeyimiz kısılırken burdaki 20 yılını dolduran sarışın bayanın günde 6 saat fısır fısır Amerika'daki oğluyla iş telefonundan muhabbet etmesine uyuz oluyorum. Sorsan müşteri ilişkileri sorumlusu ya, müşterilerilerle konuşuyor. Yeme biziii!
9. Dün manavdan çilek aldım, üzerinize afiyet. Adam gözümün önünde elleriyle doldurdu kese kağıdına, ama eve bir geldim kesekağıdı pespembe olmuş çilenk suyuyla. Nasıl yaptı etti de ezik büzükleri de doldurdu anlamadım. İt herif.

Asabiyim, agresifim. Ya da bahtsızım, bedeviyim.

26 Mayıs 2008

Cep telefonlarına gıcıklık üzerine

İki tane cep telefonum var; bir Turkcell hatlı ve bir Avea hatlı. Turkcell yıllardan beri kullandığım, her yerde ve herkeste numarası olan standart hattım. Avea ise üniversite yıllarında annemden dolayı aldığım Öğretmen Hattı. Üniversitedeki arkadaşlarımın çoğunun da en az bir ebeveyni öğretmen olduğu için bu hatlara sahiptiler ve hemen hemen bütün konuşmalarımı beleşe (Ayda 11 YTL sabit ücrete) Avea hattından yaptığımdan 11-12 YTL Turkcell faturası öderdim. Ama konumuz bunlar değil. Hatta son derece alakasız. Ama ilginç bir giriş oldu.
Cep telefonlarından ve her an her yerde ulaşılabilme durumundan uyuz olan birisi için çift cep telefonu korkunç bir işkence. Hele benimkiler gibi fazla ilgili ve telaşlı bir aileye sahipseniz; bir telefondan ulaşılamayınca diğeri, o da açılmıyorsa ev telefonu aranıyorsa tuvalette rahat rahat gazete bile okuyamazsınız. Bundan 10 yıl önce cep telefonu mu vardı, nasıl yaşıyordu insanlar da 10 yılda nasıl böyle şey kadar bir aletin oyuncağı olduk diye de Fight Club'vari düşüncelere dalarım arada.
Benim cep telefonlarımın şarjı bitmez. Bu onların ceptelefonuüstü birer varlık olmalarına değil, benim bateri azalınca direk fişe takma huyuma bağlanmalıdır. Fakat kırk yılda bir biterse de ikisi birden biter, beni döt gibi bırakır ortada. Kasım ayında böyle bir rezalet yaşamıştım ki Bayrampaşa İkea'nın ortasında yalancı gözyaşları akıtmama kadar varmıştı o iş. Hatırlamak istemediğim zamanlar... :p
Velhasıl kelam, dün de bitti şarjlarım. Önce Turkcell, sonra Avea. Telefonların kartlarını değiştirdim bu arada, Turkcell daha çok kullanılıyor diye. Pazar gecesi eve döndüğümde telefonları şarjlarına taktım ve açtım önce birini, sonra diğerini. İkisi de peş peşe saat ayarını sordu direk. Çevreme baktım, geçen haftaki Antalya seyahati sırasında camı kırılan çoook sevdiğim kol saatimin acıklı yüzünü gördüm. Başucumdaki pofuduk saate baktım, yelkovanının komidinin üzerindeki ıvır zıvıra takıldığı için ilerlemeyi bıraktığını farkettim. Ayakkabılıktaki duvar saatine baktım, birkaç hafta önce pilinin bittiğini hatırladım. Mecburen Digiturk saatinden ayarladım telefonları. Digiturk saatine güvenmem.
Bu sabah evden çıktığımda sokakta kimse yoktu. Çıkarıp cep telefonuma baktım; doğru saatte evden çıkmıştım. (En salak paranoyalarımdan biri de 1 saat erken ya da 1 saat geç uyanıp evden çıkmaktır. Saatlerin ileri/geri alındığı zamandan kalmış olsa gerek) Her zaman yakalayıp geçmeye çalıştığım ağzı beş karış açık 3 lise talebesini de görmedim. Servis beklediğim yerdeki Netaş elemanları da yoktu piyasaya, keza birsürü dükkanı normalde açıkken kepenkleri kapalı gördüm. Hayırdır işşallahh derken servis geldi, saatim doğruymuş. Vee acı gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı:
Yaz gelmiş de millet şehiri boşaltmaya başlamış bile yahu!

Çalışmaktan nefret ediyorum.

22 Mayıs 2008

Seçici Geçirgen İnternet Kullanıcıları (SGİK)

Hiç huyum değildir bir başkasının bloğundan alıntı yapmak ama bunu okumayan kalmamalı bilinciyle yaymaya yardım edeceğim. Şaka olmalı değil mi?
Seçemediğğmm kara gözlüm seni doyuğuncağğ

Sports-girl!

1,5 ay gecikmeli olarak Pilates'e başladım dün. Bileği fazla zorlamadan kolunuzu, budumuzu, karnımızı gerip duracağız. Bu arada yağ/kas vs oranlarımı ölçtüler. Normalden fazla kas kütlem varmış, pek bir sevindim. (Ne işime yarıyorsa?) Birkaç aylık bir programda haftada 4-5 günde tamamen forma girersin dedi eğitmen. Birşey demedim tabii. Ama haftada 4-5 günden bahsediyor eheuheu diye için için de güldüm. Bir karta birşeyler yazdı, Pilates olmadığı günler bu kartı alıp Ümit Hoca'ya gideceksin dedi, o ayarlayacakmış. Bense daha ilk günden bileğim arızalı, kolaya ayarla diye torpil istemeye başladım. Adam sadece güldü. Korksam mı bilemiyorum.

Hayatım boyunca spor yapmadım. Kendi kendime tenis oynadım, roller-skate yaptım, atladım havuza 1 saat yüzdüm vs ama hiçbiri bir disiplin içerisinde değildi. Yapılması gereken bir şey olarak değil, yapması eğlenceli olan bir şey olarak gördüğüm içindir ki gün koşu bantında, bisiklette etrafa "İmdat!" bakışları atan, her bir yerlerinden terler fışkıran, yüzleri acıyla kasılmış insanları görmek; en basit tanımlamayla absürd geldi. Spor ne zamandan beri zevk ve eğlence olmaktan çıktı da görev ve ödev oldu anlayamadım. Ama ufak bir fikrim var:

"Mankenvari bedenlerinizle 105 yaşına kadar kamburunuz çıkmadan yaşamak mı istiyorsunuz?Çözüm Tai-jenga!"
"Uzakdoğu'da yıllardan beri insanların kaliteli yaşam sürmesini sağlayan Chi-bok artık Türkiye'de!"
"Modern yaşamın stresinden uzaklaşıp bedeninize dirilik vermek için Amerika'dan ithal Basebut!"
"Madonna, doğumdan sonra eski formuna PüsürZen ile kavuştuğunu anlatıyor. Kaçırmayın!"

Tanıdık geldi mi :)

20 Mayıs 2008

Hayata Dönüş Operasyonu

Deli çalışma tempom dün itibariyle sona ermiş bulunuyor. Sanırım ben de sona erdim. Pil bitti. Finish. Off. Cızzt... Uyum sorunu yaşıyorum. Nerdeyim ben??
Şubat ayında burktuğum bileğim 10 cm'lik topuklu ayakkabının tepesinde tıngır mıngır ve şıkır şıkır geçirilen 4 günlük Antalya toplantısı sonrasında yeniden sızlamaya başladı. Ayrıca şişti. Bugün kalktım Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi'ne gittim. O kadar bekledim ki akşam hastaneyi terkederken sabah geldiğimde duyduğum ağrı ve acıdan fazlası benimleydi. Ayrıca öküz doktorların hastalarının acıyan yerlerine hunharca bastırmaları yasaklanmalı. Adamın elini tırmalamadığım için çok pişmanım şu an. 3 haftalık bir ilaç kürü verdiler, düzelmezse atel takılacakmış. Bir bu eksikti diyerek hayatımdaki ilk SSK deneyimimi de tamamladım. Tavsiye etmiyorum. Dikkat edin kendinize, iş açmayın başınıza.

11 Mayıs 2008

Alice the beyni sulanık

Son 5 gündeki çalışma saatlerim:

Salı 08:30-22:15
Çarşamba 08:30-01:00
Perşembe 08:30-17:30 (Kaçtım ofisten)
Cuma 09:00-01:15 (Stüdyoda)
Cumartesi 09:00-04:00 (Stüdyoda) - Evvet, yanlış okumadınız tam 19 saat!

Hayatımın hiçbir döneminde böyle çalışmak zorunda kalmamıştım. Bir de ne takdir, ne teşekkür (tamamen duygusal anlamda :p) Bu saçmalık yüzünden Sayısal da oynayamadım bu hafta, manevi tazminat davası açıp açamayacağımı düşündüm ama olmaz sanırım. Ne biçim bir ülke burası yahu :p

Bugün Anneler Günü ya, bir hoşluk yapayım çiçek göndereyim benimkine dedim. Zaten 3 büyük il dışı olunca hoop 15 ila 20 YTL arası değişen ekstra ücret. Bir de herkes çiçeğe saldırıyor diye fiyatları %200 arttırmışlar, her zamanki gibi. Bir telefon ve e-maille geçiştiricem artık napalım. Aynı Sevgililer Günü gibi, ticari bir gün olduğunu ve para tuzağından başka bir anlama gelmediğini biliyorum ama birşey yapmadan da duramıyorum. Sanki herkesin annesi tonlarca hediye ve çiçek alacak da bizimkinin boynu bükük kalacak gibi hissediyorum sanırım. Duysa neresiyle güler bana canım kim bilir :)
Neyse, hepinizin annesinin Anneler Günü kutlu olsun, anne olan varsa aranızda size duble kutluluk :)

Not: Resim Louise-Elisabeth Vigeé-le Brun adında 1755-1842 yılları arasında yaşamış bir ressamın Madame Vigee-Lebrun and Her Daughter, Jeanne-Lucie-Louise isimli tablosu. İsminden de anlaşılacağı üzere kendini ve kızını resmetmiş madam. İlginç kraliçe Marie Antoinette ile de kanka olan bu ressam hatunumuz ile daha detaylı bilgi de mevcut.
Tablo 1789 yılında yapılmış. Louvre müzesinin hediyelik eşya kısmında para saçarken bir kartpostalı ilişmiş idi gözüme, neden bilmem anne-çocuk ilişkisini mükemmel yansıttığını düşünürüm. Belki bir annenin kendi kızıyla bağını kendi fırçasıyla anlatmasının samimiyetinden, belki yüzlerdeki gerçekçi gülümsemeden, belki de kıvırcık saçın tanıdık gelmesinden :) Boy aynamın ucuna ilişik duran bu kartpostala baktıkça içim ısınır ama özlem de çok fena artar, ağlayasım gelir filan. Böyle de içli ve duygusal bir insanım. Paylaşmak yerinde olacaktır özellikle bu günde.

8 Mayıs 2008

Şaşırdık mı??

Amy Winehouse tutuklandı

LONDRA - İngiliz pop şarkıcısı Amy Winehouse, İngiltere’nin başkenti Londra’da uyuşturucu suçundan tutuklandı.
Polis kaynakları, 5 Grammy ödüllü şarkıcının, Londra’daki bir karakola dün getirildiğini belirtti. Kaynaklar, 24 yaşındaki şarkıcının, uyuşturucu bulundurduğu gerekçesiyle tutuklandığını belirtti.
Amy Winehouse, geçen ay sonunda Londra’da gece tartıştığı 2 kişiden birini tokatladıktan sonra götürüldüğü karakolda "adam dövmekle" suçlanmış, ancak "uyarı cezasıyla" serbest bırakılmıştı. Uyuşturucu sorunları yüzünden başarısına zaman zaman gölge düşüren Winehouse, Sunday Times gazetesinin bu yılki zenginler listesine 20 milyon dolar servetiyle girmişti. Uyuşturucu tedavisi gören Winehouse’un kocası Blake Fielder-Civil de yine geçen ay eşini dövmekten mahkemeye çıkarılmıştı. (aa)

5 Mayıs 2008

Komşu Halleri

Kahramanımız La Santa Roja, cumartesi gecesi Taksim'e yollanmak üzere evden çıktığında, karşı apartmanın 3.katından aşağıya bir çöp torbasının fırlatıldığını görür. Ağzından bir "Oha!" nidası çıkar, ev arkadaşı Melo ile kanon yaparak. Bunun üzerine çöpü aşağıya fırlatan kadın cama çıkar. Bundan sonrası garip, garip olduğu kadar da absürddür:

Çöpçü kadın: Ayıp ama!
La Santa Roja: Hanfendi sizin yaptığınız ayıp değil mi, 3.kattan aşağıya çöp atılır mı?!
Ç.K.: Bana bak aşağıya inersem senin ağzını yırtarım şıllık!
L.S.R.:Siz de terbiyenizi belli ettiniz böylece, tebrik ederim.
Ç.K.:Terbiyesiz! Gösterecem sana! Aşağıya inersem bacaklarını ayırırım.
L.S.R.: Yok hanfendi yook, ben sizinle baş edemem. Kenar mahalle ağzım o kadar gelişmiş değil.
Ç.K.:Edemezsin tabii! Oronspu!!
L.S.R.:Gir evine be kadın!!


Turumcu ve Edgerunner'ın uzaktan bakışları altında geçen bu olaydan sonra onların yanına gidilir, taksi gelene kadar beklenen sürede manyak kadının hala camda olduğu görülür. Daha sonra eski kabadayıların, manya babalarının kapatmalarının bu sokakta bolca ikamet ettiği öğrenilip durum kavranır.
Yalnız bendeki sabıra, hanımefendiliğe bakar mısınız!

2 Mayıs 2008

Yorumsuz (1 Mayıs'ın ardından)

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül : "Bugün, sonunda aklıselimin hâkim olduğunu gördüm."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: "Sendikalar neden böyle yaptılar anlamakta güçlük çekiyorum."
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyesi Ali Çerkezoğlu : "Şişli Etfal Hastanesi'nin acil servisinde polis biber gazı sıktı."
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah : "İstanbul'da olumsuz bir durum yaşanmadı."
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik : ""Sendikalar, 150 kişilik bir grupla Taksim'e çelenk koyma kararından da vazgeçmişler. Bunu önemsiyorum."
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin : "Eylem girişimi Anayasa'ya başkaldırı, devlete meydan okuma."
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi : "Türkiye'de sıkıyönetim koşullarının ötesine geçen bir ceberrut anlayış var."
CHP' Milletvekili Tekin Bingöl : "Provokasyonlardan korkan hükümetin sorunu 'Gestapo şefi tavırlı emniyet müdürlerine' havale etmesi, sorunu daha da çözümsüz hale getirdi."

1 Mayıs 2008

Bayram Vukuatları

Ev arkadaşım Melo arayıp göstericilerin Taksim'e yürümelerine izin verilmeyince bizim mahalleyi yakıp yıktıklarını söyledi. Eve geç dönmeyi planlıyormuş. Ben de ofiste kaldım, zaten çok işim var ama mesai kavramından oldum olası nefret eden biri olarak içim daraldı 35 dakikada. Evde ya da ofiste pirinç, bulgur, makarna, konserve stoğu yok. Zor bir mahsur kalma yaşıycaz. Sanırım suşi söylemek zorunda kalıcaz, ki pişmemiş gıda tüketmemiz ne kadar müşkül durumda olduğumuzun da bir göstergesi olacaktır.
Ahh ah pis göstericiler, kaka göstericiler :p

Bugün Bayram Erken Kalkın Jojuklar

Yetkililerden edindiğimiz son dakika bilgilerine göre; 1 Mayıs İşçi Bayramı dünyanın "normal" ülkelerinde bayram olarak kutlanıp resmi tatil yapılırken bizim ülkemizde gene "paranormal" olaylara sebep olacak gibi görünüyor.

Sabah tam evden çıkacakken servis şoförü aradı, Taksim tarafındaki bütün yollar kapalı olduğu için bizim güzergahtakileri alamayacakmış. Aradım taksiyi, sordum, ana cadde açık dediler. Atladım taksiye, servisçilik yaparak herkesi toplayıp Mecidiyeköy'e geldim. Yalnız İstanbul sınırları içinde bu kadar polis var olduğunu bilmezdim. Evimin ordaki Ramada Otel'in bile önüne barikat kurmuşlar, yani o kadar çok polis var ki önemli yerleri zaten tutumuşlar da kalanları da böyle otel, kahveci, çorapçı önüne filan dizmişler. Sabah Şişli-Mecidiyeköy taraflarından geçenler de görmüştür, herkes yollarda. Metro yok, vapur yok, otobüsler Taksim'de durmuyor, insanlar yarı yolda inip tabanvayla devam ediyorlar. Neymiş, provokasyon olabilirmiş. Ulan adamlar, sizin göreviniz zaten bu provokasyonu yapan insanları bulup güvenli bir bayram geçirmemizi sağlamak değil mi? Herşeyi toptan keseyim, hiç problem çıkmasın zihniyetiyle devlet yönetilir mi? Sinirleniyorum mütemadiyen.

Ha bir de şöyle bir yan kazançları var adamların. Gösteriye katıl(a)mayan sen, ben, o bu işin anca çilesini çekeceğiz, yollarda kalacağız, işe gidemeyip eve dönemeyeceğiz vs. Sonra yakınmaya başlayacağız ama öfkemiz hedefi kaçırıp bunun asıl sebebi olanlara değil bizim gibi mağdur durumda olan göstericilere yönelecek. Pis işçiler, kaka işçiler, pok var 1 Mayıs'ı kutluyorsunuz diye antipatimizi ve tepkimizi toplayacaklar. Böylece Devlet baba hem yaramaz çocuklarını uslu çocuklarına kırdıracak, hem de bu işten elleri temiz çıkacak.

İlk olay sabah 06:30'da Şişli'de patlak vermiş bile. Bakalım bugünü nasıl atlatacağız...