30 Ocak 2009

Fizy!

http://fizy.org

Sadecik, kompaktcık, bir küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk.
Müzik parçaları, video klipler, reklamlar, youtube videoları...

Ha bir de made in Turkey.

A Kasımpaşalı in Davos

Gece gece sevdiceğim haberiyle birlikte geldi; Davos'ta kıyamet kopmuş! Açtık televizyonu hemen, izlemeye başladık. Hemen hemen bütün kanallarda boşbakanımız ve Şimon Peres'e yaptığı çıkış, peşinden de kendisini karşılamak için havaalanında toplanan kalabalık gösteriliyordu. Şimon Peres'in konuşmasını dinlemedim, zira onu tekrar tekrar göstermeye gerek duymamıştı televizyonlarımız. Önemli olan bizdik ve bizim boşbakanımızdı!
Şimdi, bir paneldeki moderatörün görevi herkese eşit davranıp daha önce tespit edilmiş konuşma sürelerini konuşmacılara hatırlatmak ve herkesin eşit süre söz hakkı almasını sağlamaktır. Bu bağlamda moderatörün yaptığı götlüktür ipneliktir; sen birine 25 dakika söz hakkı ver diğerine 8 dakika. Bunun yanında Şimon Peres'in R.T.E.'nin konuşması sırasında lafa girip sesini yükseltmesi de affedilecek bir durum değil, sanırsın evde çocuğunu azarlıyor moruk. Ama kendisi lafa karışmadan önce R.T.E.'nin söyledikleri de lafa karışılmayacak şeyler değildi, bunu da kabul etmek gerek. Ne olursa olsun, "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz." Davos gibi bir mecrada başka bir ülkenin yöneticisine söylenebilecek bir laf değildir. Peres'in sesinin yükselmesi sonrasında boşbakanımızın "Yaşınıza hürmetim var." demesi de karşısında kendi yaşlarında biri olsa kafa göz dalacağına işaret ediyor olabilir, amman dikkat.
Moderatörün elle müdahelesinden sonra "Davos benim için bitmiştir." diyerek ortamı terkeden R.T.E. bana yine yıllar önce "Avrupa Birliği'ne bizi almıyorlarsa üyeliğimizi de geri çekeriz, bize ne küstük oynamıyoruz." kartını çeken Mesut Yılmaz'ı hatırlattı. İki tepki de ezik Türk halkı tarafından kahramanca olarak nitelendirilmiş ve iki lider de yerlere göklere sığdırılamamıştır. Demek ki formül basit; git uluslararası bir mecrada birine kafa tut, gel oyları topla.
R.T.E.'yi karşılamaya giden halk zorluk çekmesin diye metronun gece 3'e kadar uzatılması, AKP il başkanlıkları tarafından cep telefonlarına "Davos fatihi İstanbul'a geliyor.", "Uyumayın, dünyanın yeni liderini karşılamaya gelin." gibi mesajların gönderilmesi de bu durumun tarafımdan oy kokan hareketler olarak nitelendirilmesi sebep oldu.
Son bir not, bütün Türkiye çalkım çalkım çalkalanırken televizyon kanallarından birinin Amerika ile yaptığı canlı telefon görüşmesinde muhabirin "Amerikalılar olaydan habersiz, sorumuz sayesinde öğrendiler olanları." sözü de nasıl kendi kendimize gelin güvey olduğumuzu, küçük dağları yarattığımızı, dağa küssek de dağın ipinde olmadığımızı şaak diye gösterdi yine. (Evet çok pis atasözleri ve deyimler dağarcığım vardır.)
Ya bildiğin fesat oldum görüyor musun şu gündemin yaptığını... :p

28 Ocak 2009

Ah Arena Vah Arena

Yılların Uğur Dündar'ının artık kafasına bone takıp kamerayı kapıp pastane basmamasının sebebini bu sabah öğrendim.
Dünyada bir ilk ve teklik yapan RTÜK, kamu yararına da olsa gizli kamera çekimi yapmayı yasaklamış. Maazallah bir vakıfa, bir ihalenin arka odasına, tekkeye zaviyeye sokarlar kameraları da al sana bir dolu bela. Olan Arena'ya oldu...

27 Ocak 2009

Mina & Üzüm

Kızımızın mümükleri azaldı, görücüye çıkma vakti geldi.
Beşiktaş'lı değilim, kırmızı kedi olsa bir de yanına sarman alırdım ama şunların uyumuna bakar mısınız!



Lost in the Middle

Hayata geliş amacınızı sorguladınız mı hiç?
Ulan geldik yaşıyoruz, gideceğiz, ne fark yarattım/yaratıyorum/yaratacağım diyor musunuz?
Ben çokça diyorum. Ürettiğim tek şeyin fikir olduğu ama bu fikirlerin kitlelere yayılmak şöyle dursun, bir sezonluk moda olup raflara dizildiğini görmek tatmin değil kalp ağrısı yaratıyor. Üretmek istiyorum dediğimde "Gel bir çocuk üretelim" diyen canım sevgilim, ben maalesef çok ciddiyim bu kaygılarımda. Kalbimi sıkıştırıyor, nefesimi kesiyor hatta. Ot gibi yaşayıp sabah kalkıp işe giden akşamları eve gelip televizyon karşısında sızan bir garibana dönüşüyorum. Daha 26 yaşındayım ama şimdiden emeklilik hayalleri kuruyorum. İşimi sevmiyorum sanıyordum ama asıl sevmediğim şey bu şekilde çalışmak. Dolayısıyla bunun yerine bulacağım bu tip herhangi bir iş de aynı sıkıntıyı yaratacak bünyemde. Dans öğretmeni olsaydım mesela ya da kayak hocası. Stilist olsaydım ya da iç mimar. Bir bar grubunda vokal ya da seslendirme sanatçısı. Tiyatro dekoru yapsaydım ya da kostüm. Bir kitabevinde editör olsaydım. Ol şimdi istediğini olmuyor işte. Kim n'etsin kapitalist bir işletmeciyi? Daha gencim diye kimi kandırıyorum ki, ulan hayatım bitti be! Öleyim ben be!

Öğretmen mum gibidir

23 Ocak 2009'da "siyah ayakkabı ile kahve çanta takılır mı" Google aramasıyla bloğuma ve ilgili yazıma gelmiş biri var a dostlar. Ciddi ciddi halkı bilgilendirme ve aydınlatma misyonu edindim kendi kendime. İlk yumurtasından civciv çıkmış bir tavuk yetiştiricisi gibi hissediyorum kendimi. Midemde kelebekler...

26 Ocak 2009

Gazze ağlamasın mı?

Bu sabah bir Özel Halk Otobüsünün arkasında "Bugün Filistin'e yardım için çalışıyoruz." yazılı bir afiş gördüm. Keza "Gazze ağlamasın" sloganlı Türk Kızılayı ilanları da billboardlarda.
Bu ne saçmalık yahu?
Yanlış anlaşılmasın, İsrail'in Filistin'de yaptıklarını destekliyor filan değilim. Göz göre göre sivil halk vuruluyor, adeta bir katliam gerçekleştiriliyor, yasaklanan/daha yeni denenen silahlarla insanlar kırılıyor, kimse takılmadan insanlık suçu işlenmeye devam ediyor. Gariban Filistin halkı perişan, bombaların altında bir şehir inliyor. Tablo berbat. Ama ben gene de Türkiye'deki bu galeyanı anlamlandıramıyorum.
Bosna'da soykırım yapıldı, kadınlar kızlar toplu tecavüzlere uğradı, insan aklının en ücra köşelerinin bile akıl edemeyeceği işkenceler yapıldı, annelere çocuklarının etleri pişirilip yedirildi, bilinçli bir etnik temizlik yapıldı, insanlık tarihine kara harflerle işlenecek bir trajedi yaşandı. Gazze'ye verilen desteğin kaçtı kaçı verildi?
Endonezya'yı bir yıl arayla iki kere deprem, tusunami vurdu. Onbinler öldü, çocuklar annesiz-babasız kaldılar. Açlık, salgın hastalıklar, evsizlik, parasızlık mahvetti bu yanık tenli adamları. Gazze'ye verilen desteğin kaçta kaçı verildi?
Bu iki örneği de Müslümansa bunlar da Müslüman demek için verdim. Daha pek çok trajedi yaşanırken dünyanın dört bir köşesinde, herşeye gözlerimizi kapatıp Gazze'ye ağlamamız nedendir ey Türk Kızılayı?
Filistin halkı perişan, yeni doğmuş bebek kadar saf/günahsız da ondan bu kadar üzülüyoruz, kahroluyoruz desek... I-ıh, o da değil. Şöyle ki; (Maddeleyim de bir Güneri Civaoğlu tandansı yakalayım)
1. Filistin halkı, topraklarını parça parça İsrail'e satmadı mı da şimdi "Aaa nerden çıktı burnumuzun dibinde bu Yahudiler?!" havasındayız?
2. "Filistin çok barışçıl bir halk, ellerine silah almışları yok." mu acaba? Dini, ırkı okul servislerinin önüne kendini atıp patlatan adam yüzünden ölen çocukları geçersiz mi kılıyor? Özellikle hastaneler, okul önleri seçilmiyor mu intihar bombacıları tarafından?
3. "Filistin halkı bizim tarih boyunca dostumuz olmuştur, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemiştir." mi diyorsunuz? O yüzden mi bu sempati? 1.Dünya ve Trablusgarb Savaşlarını bir daha okumalı o halde. Osmanlı ordusunu sırtından vurup binlerce askerin ölümüne sebep olmadılar mı? Tarihi birliktelik bu mudur?
4. Ümmetçisiniz de ondan mıdır bu Gazze hassaslığı altındaki Arap hayranlığı? Ha, o zaman birşey diyemeyeceğim.

Eminim bu yazıma çok hiddetli ve şiddetli tepkiler de gelecektir. Ama zulme, savaşa, acımasızlığa düşmansanız bunu böyle ikiyüzlülükle yapmayacaksınız. Yiten, işkence gören, öldürülen can dini, dili, ırkı ne olursa olsun dokunacak kalbinize. Herkesin yaşamaya hakkı olduğunu ve her insanın değerli olduğunu kabul edeceksiniz. Karalar bağlayıp "Gazze ağlamasın!" diye inlerken at gözlüğünüzü çıkarıp dünyadaki bütün haksızlıklara üzülmüyorsanız da bir sittirin gidin. Gazze yerine siz ağlayın.

Having a Drink

22 Ocak 2009

Çan çin çon

Paran ve zamanın olsa İstanbul dünyadaki en eğlenceli ve yaşanılası şehir bence. Ama ikisinin de yokluğunda ancak pisliğini, tehlikesini, keşmekeşini, pahalılığını çekiyoruz. Yine de seviyorum onu, eşek sıpası. Ahanda sevme nedenlerimden birine bir örnek;

6. İstanbul Japon Filmleri Festivali
Levent Kültür Merkezi’ndeki 6. İstanbul Japon Filmleri Festivali, hem Kurosawa’nın filmlerini perdede görme fırsatı sunuyor hem de olası yeni keşiflerin yolunu açıyor. Bölüm başlıkları şöyle; ‘Büyük Ustalar’, ‘Tanınmayan Seçkin Japon Filmleri’, ‘Günümüz Japon Sineması’ ve ‘Japon Animasyonunun Başyapıtları’.
25 Ocak'a kadar, Ücretsiz.

Ankara'lılar, kıskanmayın. Çözüm basit, taşının! :p

20 Ocak 2009

Gıdı gıdı

Şu vücut denen nesnenin en uyuz olduğum hareketi boğazın gıdıklanması ve kaşınması. Bir maşa alıp bademciklerimi kurcalayasım geliyor. Ha bir de ayakkabı içindeyken ayak tabanının kaşınması var. İkincisini bilmiyorum ama ilki gene hasta olduğuma işaret. Hayat beni neden hasta edip duruyorsun Allahasen?


PS. Deviantart'ı bile Adult/Sexually Explicit diye engelleyen bir Safe@Office uygulamamız var. Bu şirketten nefret ediyorum.

15 Ocak 2009

Uyumsuz musunuz kızlar?

Bir moda ikonu değilim. Hatta modayı yakından takip de etmem, fakat bazı temel doğru ve yanlışlardan haberdarımdır. İşim gereği de yeni trendleri, moda renkleri filan bilirim. Bu konudaki altyapımı sıraladıktan sonra size bu aralar gözüme çok takılan ve de tırmalayan bir ayrıntıyı belirtmek ve aynı yanlışa düşmenizi engellemek boynumun borcudur.
Sabah servise giderken yaklaşık 6 dakika süren yol boyunca bu yanlışla 7 defa karşılaştım. Gözünüzde canlandırmanız için tarif ediyorum; siyah palto, siyah pantolon, siyah çanta, kahverengi ayakkabı. Bu ne be?! Bir, simsiyah kıyafetin altına kahverengi giyilir mi? İki ve daha önemlisi siyah ayakkabıyla kahve ayakkabı eşleştirilir mi?! Kimsenin dolabında aynı tonda ayakkabı ve çanta yok, ama bari yakın tonları eşleştir be gülüm. Kahverengi ayakkabıyla kahve, taba, yeşil, camel filan çanta tak n'olursun. Yapma etme, benim gözlerimi kör etme.
Sosyal sorumluluğumu yerine getirerek uyarımı yaptım. Erkekler siz de kemer ve ayakkabılarınızı uydurun, pantalonla da çorabınızı almayım ayağımın altına. Canlarım benim.
Gavur bir ablamızdan da bize nasıl iğrenç olunur konusunda modellik yapmasını rica ettim, beni kırmadı. Buyrun.


Haftasonu programınız Alice'den!

Bu haftasonu için konser programınız benden :

16 Ocak Cuma : Brazzaville @ Ghetto , 22:30
Client @ The Hall , 23:00

18 Ocak Pazar : Cesaria Evora @ İş Sanat Kültür Merkezi , 20:30

Ben mi? Para biriktirme işlemim inatla sürüyor. Brazzaville ve Cesaria mp3'lerimle evde oturup Efes Kış Birası içeceğim. O biterse de evdeki stoklardan Mastika'dır, Crema Catalana'dır, Absolute'dur ne bulursam...

Seagate sux

Bilgisayarımın 200 gb'lık bir partition'ı çöktü. Başıma ilk defa gelen böyle bir felaket karşısında dilim tutuldu, gözlerim doldu, sinirlendim kedilerime bağırdım, hayata olumsuz bakmaya başladım. Birkaç forum araştırmasından sonra başıma gelen saçmalığın ve hata mesajının çok büyük oranda Seagate'te rastlandığını farkettim. Bir de kaliteli diye eşek yüküyle para verip Seagate alıyoruz?? Adamlar dataları kurtarmak için bir program yapmışlar, iyi hoş, ama 100 küsür dolar. Hem kıçı kırık bir hdd yapamıyorsun cortlayıp duruyor, hem de onu düzeltmek için program yapıp parayla satıyorsun?! Öldürürüm seniiii!! Şey gibi bu, hani Güllüşah camlara taş atar da İbo da camcı olarak tesadüfen(!) o sokaktan geçmektedir. Olaylar gelişir...
Maxtor'u Seagate satın almış. Akıllanmamış biri olarak gidip Maxtor external hdd aldım, Seagate bir kere "kaliteli" diye yerleşmiş ya kafaya... Amma velakin 1 tb 219 TL. E-mule bekle beni anacığım!!

12 Ocak 2009

Yo nigger!!

Cumartesiden beri çok tedirginim a dostlar. Çelik kapı takılacaktı sabahtan, adam kapıyı 2 dk boyunca (yataktan kalkıp saçıma toka takıp kapıyı açana kadar) yumruklaya yumruklaya evdeki herkesi zıplattı. "Ne var alacaklı gibi ne yumrukluyosun kapıyı?!" diye çıkışınca da işte duymadınız sandım da öyle de böyle de diye kıvırdı ama güne bir baş ağrısıyla başlamamıza sebep oldu. Yanında 2 tane zenci yardımcı getirmişti bir de. Bilmeyenler için bir hatırlatma, ben az buçuk ırkçıyımdır. Şöyle ki, Türkiye'deki zencilerden korkarım. Adamların kendi yaşam alanlarında (bir Afrika'dır, bir Amerika'dır, Fransa'dır) korku duymam ama buradakiler Afrika'dan gelip genelde pis işlerle uğraşan adamlar olduklarından uzak durmaya çalışırım. Bir nevi yamyam, bir nevi yerli, diğer nevi tamtamcılar yahu. İşte bu zencilerden biri bana bakıp durdu bütün kapı takma olayı boyunca, ben de bir iki kere "Ne var? Bir şey mi lazım?" filan dedim. İşin bitmesine yakın bir kartvizite yazdığı numarasını bana uzatıp "Call me" dedi ki benim bet beniz attı. Kartı bırakıp "No" dedim, bir 10 dakka sonra giderken gene kartı uzatıp "Pshtt Call me" demesiyle de "No I won't, go away!" şeklinde son derece ne yapacağını bilemez bir cevapla yolladım. Şimdi şikayet etsem ustasına, Müslüman takılan adam belki tutup işten atacak herifi sonra al başına belayı. Bir de evdekilerin alay konusu olmak var :p
Ertesi gün akşam biri kapının ziline bas bas bir hal oldu, Melo'ya "Beklediğimiz biri yoksa açmayalım" demiştim ben de nedense?? Bu kadar basınca birşey var herhalde deyip kapının gözetleme deliğinden baktım; siyah bereli bir kafa. Kilidi çevirip açana kadar koşa koşa merdivenleri çıkıp apartmandan dışarı kaçtı. Ben arkasından bağırsam da durmadı ve yan sokağa sapıverdi. Paranoya konusunda bir efsane olan bendenizin etekleri tutuştu tabii. 9 yıldır tek başına yaşayan bir hatun olarak oldukça rasyonel paranoyalarım olsa da bu mantıksızlıktan kurtulamadım yahu. 2 gün önce takılmış kapının kilidini değiştireceğiz artık :p

8 Ocak 2009

Natacha Atlas in Town

Şimdiden haber vereyim de neden söylemedin demeyin. Gerçi ben de yeni öğrendim ama olsun.
Natacha Atlas bir kez daha Türkiye'de imiş. Cuma ve Cumartesi akşamları son albümü "Ana Hina" (Ben Buradayım) için çıktığı dünya turnesi kapsamında Babylon'da konser verecekmiş. Biletler 25-35 YTL imiş. Bu son albümü dinlemedim ama elektronik öğeleri tamamen kaldırdığı ve akustik bir konser vereceğini duydum. Meraklısına...

PS. Kim bu kadın lo diyenler için kendisi aynı zamanda Kim Ki-duk'un fena filmi Bin-Jip'de (3 İron a.k.a. Boş Ev) baş rol çocuğun sürekli CD'sini takıp çaldığı Gafsa isimli parçanın da yorumcusudur.

7 Ocak 2009

Elektrünk

Pazartesi günü eve gelip elimi elektrik düğmesine attığımda bir sürpriz bekliyordu beni : No electricity! Sevgili ev arkadaşım Melo, 2.kere, elektrik faturası otomatik ödemede olduğu halde, hesabında para bırakmayarak ödemenin gerçekleşmesini engellemiş. Son ödeme tarihi 05.01.2009 olan faturanın, mantıken 17:30'a kadar ödenmesi mümkün olduğu halde eve geldiğim saat olan 18:30'da elektriklerimizin üşenmeden gelinip kesilmiş olması gözlerimi yaşarttı. Güleryüzlü temiz Şişli Belediyesi çalışıyor...

En güzel kısmı en sona sakladım. Tam elektrikçi çağırıp saatteki mührü kırdırırken İtalya'da yaşayan ev sahibim apartmandan içeri girip bizi saati kurcuklarken gördü. İ-tal-ya'da ya-şa-yan! Bunun olma olasılığı nedir ya?!

5 Ocak 2009

Varlığı dert değil de yokluğu yara

Maaş daha hesaba yatmadan paranın gideceği yerleri belirlemek çok acı verici.
Gariban banka hesabım kendini ancak 9 saat zengin sanabiliyor; maaşın yatmasıyla benim bankanın sitesinin başına geçmem arasındaki süre...
İşbu duygular içerisinde yeni yılla ilgili ilk kararımı açıklıyorum : Para biriktirmeyi öğreneceğim! Bu yılın ilk çeyreği için kendime sadece bir netbook alacağım, o kadar. Başka birşey yok! No çizme, no elbise, no parfüm, no elektronik zamazingo, no haşhaş no vitamin! Para biriktirebilmek için kendime bir hedef belirlemem lazımmış, işten ayrılan müdürüm öyle dedi. Ev alayım desem nefesim yetmez, araba desem evin orda park yeri yok deli miyim neyim, motorsiklet alsam annem üşenmeden gelir döver öyle döner evine, 50.000 TL biriktirip sermaye yapayım desem ne fikrim ne azmim var, kısaca bütün koşullar benim para biriktirmemi engeller nitelikte. Hedef önerisi olan varsa beri gelsin.


PS. Domuzcuklu kumbaram da var, ama pembe değil mavi.

2 Ocak 2009

Anket kötü birşey değildir suser kardeşlerim

Tam 1 yıl süren anketimiz 01.01.2009 itibariyle sonuçlandı.
Sorumuz, "Alice'e sayısal çıkınca kimi Türkiye'ye getirtsin?" idi. 181 oy kullanılsa da birçok kişinin birden fazla oy vermesi yüzünden "Şike var!!" nidalarını dillendirebilirsiniz.

Yann Tiersen aldığı 40 oyla %22'lik bir orana ulaşarak birinci oldu. Mimi'nin azmini takdir ediyorum :p
İkinci sırada 36 oy alarak %19 oranda kalan Radiohead bulunuyor. Şu noktada bir gerçeği açıklamak istiyorum arkadaşlar, sizi kandırdım. Zira bütün sayısal paramı versem de bunların geleceği yok Türkiye'ye. Göt korkusu ne biçim birşeymiş anlamadım ki...
Rammstein, 28 oyla %15'te kalıyor ve müthiş sahne şovlarını izleme şansımız elimizden bir kuş misali uçuup gidiyor.
En sona ve dona kalan sanatçımız olan Feist, 14 oy alarak %7'de kalıyor. Oysa ki Feist candır. İnat sayısal çıkınca onu getirteyim de görün :p Zaten bunların içinde en ucuzu da odur.
Sayısal hayallerindeki şu bünyemi motive edip istiareye yatmadan sayıları tutturabilmem için yeni bir anketle karşınızdayım efenim. Thank you for voting. Bilinçli bloggerın da hali başka...

3-2-1-0000!!

Yeni yıl geldi de 2.günü yarıladık bile haaanııımmm!
Mutlu yıllar kafama esenleri okunmaya değer bulup zaman ayıran herkese.
Okumayanlara da mutlu yıllar, hadi ağlamayın :)