30 Aralık 2009

Snıf snıf

Ofis mutfağında çay paketinin poşeti değiştirilirken benim arada 3 kapı varken odamdan mis gibi bergamot kokusunu duymam burnumun öküzlüğüne minik bir örnek. Eskiden apartmana girdiğimde 5.kattaki evimizde ne yemek piştiğini söylerdim. Şimdi 6.kattayım ama mutfağımda yemek pişmiyor, ayrı mesele. Anılara dair en belirleyici duyumuz da koku almak, biliyor muydunuz? Şimdi benimki gibi bir koku duyusu ile bu bilgiyi birleştirin, tadaa karşınızda ottan bottan kokularla beyninde maziye dair kıvılcımlar çaktıran bir bünye. Çok zor çook...

Politik İtiraf

Apolitik olmak benim seçimim değildi. Bu durumu sürdürüp sürdürmemek benim elimdeydi ama.
Üniversite hayatı boyunca her an koşmaya hazır olması gerektiğinden pantolon ve spor ayakkabı giymek zorunda kalan bir anneyle kaldığı yurt 2 kere basılıp içerideki herkes taranan bir babanın ilk kızıyım ben. 80'ler çocuğuyum ayrıca, aklım ermeye başladığında tanıdığım ilk politikacı Turgut Özal, izlediğim kanal TRT Gap. Politik bilinç? O da nesi?!
Ortaokulda başladı arkadaşlarımdaki ilk kımıldanmalar. Kimisi mahalledeki Abi'lerinin peşinden boynuzlarını tokuşturarak selamlaşmaya başladı, kimisi o zaman kim olduğu henüz bilinmeyen yeni tayin olmuş Din hocasıyla dersten sonra sohbetlere katıldı, kimisi emekçi babalarının peşinden proletaryanın çilesini anlatmaya başladı. Bizim evde politik kitaplar vitrinin tepesindeydi, ulaşabileceğimden çok daha yüksekte. Benim boyum seviyesinde Ana Britanica'lar vardı, Temel Larousse'lar ve Türkçe-Edebiyat öğretmeni olan annemin yaşıma uygun gördüğü klasikler. Liseye geçtiğimde politik görüşler iyice ağır basmaya başlamıştı çevremde. Anadolu Lisesi olduğu için düz liselere göre kısmen daha az ilgilenilse de siyasetle, gruplaşmalar, okul çıkışı beklemeler, dayaklar sıklıkla rastlanıyordu. Küçük bir ilçede büyüdüm ben, gelir seviyesi yüksek bir lojman kentinde. Babaların fabrikadaki statülerine göre çocuklarının yaftalandığı bir liman şehri. Delikanlılık da olsa serde, babası müdür olana dokunamazdı işçi çocuğu mesela. Dokunanların babaları ofise çağrılıp azarlanıp aba altından sopa gösterilip gönderilirdi çünkü. Ne bokum bir siyasi görüş yaşayışı bu diye düşünürdüm. Hiçbirine bulaşmadım. Kendi kendime fikirlerim vardı elbet, şimdi düşününce çok da mantıklıymışım diyorum çünkü çoğu fikir hala baki. Sosyalizme inanılmaz sempati duyardım mesela, ama işin içinde insan faktörü olduğu için komünizmi hoş bir rüyadan fazlası olarak düşünmedim. Nasyonel sosyalizm değildi benim sempatimi çeken ama, sadece herkesin gerçek anlamda eşit olduğu naif düşüncesiydi. Ama bütün insanlar eşitken bazıları daha eşitti.
Dile getirmedim bunları pek. Annem liseye giderken onu istemeye gelenlere dedemin cevabı "Önce hocaya, sonra kocaya" olmuş. Benimki de "Önce hocaya sonra politikaya" gibi birşeydi. Üniversite sınavı diye bir bela vardı başımda ya zaten, onu sorgulayarak zaman kaybetmektense ÖSS'ye bir dişli olmayı seçtim. İlk tercihime girdim, millet hasetinden 3 yıl sonra bile sevgilisiyle yatakteyken "İnci nasıl girdi oraya yaa?!" diye sayıklıyormuş.
İyi güzel de, girmişsin Boğaziçi'ne, hemi de en eşek bağlanası bölümüne, boğaz dibinde, çimler ayaklarının altında, ne siyasetinden bahsediyorsun gülüm?? Sosyete kantini diye bir kantini olan bir okuldan bahsediyoruz. Orta Kantin'de parka bile olmayan montlarıyla oturup tavla oynayan abiler mi benim naif hayalimin temsilcileri Allahasen? Kardeş Türküler mi eşitlik çağrısı yapan, 10 şarkısından 0,5'i Türkçe iken? Okula polis girdiğinde "Hayırdır inşallah?" tepkisi veren bir güruhtu okul arkadaşlarım. Okulda katıldığımız bir gösteriyi anlatayım da gülün bir tarafınızla:
Business Research Methods dersimizin adı. O kadar sıkıcıydı ki kalmıştım ben bundan zaten. Dışarıdan gelen yaşlı ve mıymıy bir hoca, kitaptakileri okuyor aynen. (Boğaziçi'nin akademik eğitiyle ilgili de bir yazı yazmalı aslında, bilahere) Dışarıda bir hareketlilik peydah oldu. Munzur Çayı'na yapılacak barajı protesto ediyorlar ellerinde birkaç döviz ile. Hocaya "Biz de gösteriye katılabilir miyiz?" dedik. (Hocadan gösteri için izin alma!!!) "Tabii." dedi, çıktık hep beraber. Önce hoca arkada biz, BTS'nin çevresinden dönüp sınıfa geri girdik. (Toplam 100+100=200 metre filan) Derse devam ettik. BTS'nin güzelim taş duvarına slogan yazmışlar, onu da kınadık.
Çimlerde yata yata, stajdan staja, sunumdan sunuma, projeden projeye atlaya atlaya mezun olduk sonra. Diğerleri gibi Temmuz'da işe başlamadım, gittim gezdim tozdum sürttüm tonla serserilik yaptım, gelip Ocak'ta işe başladım. İlk maaşım 22 yıllık öğretmen olan annemin maaşından daha yüksekti.
Benim bir derdim de kendimle işte. Sosyalizmi sevip pamuklara sarmalayan ama kapitalist olarak yetiştirilip ona göre yaşayan bir modern genç kadınım ben. 3 tane kredi kartım var. İhtiyaç diyerek bir ailenin bir ay geçinmeye çalıştığı parayı icabında bir günde harcıyorum :p Bazen de diyorum, sen bu okula ve bu bölüme neden gelmiştin in the first place? "Kolay kolay okuyup çok para kazanayım diye." değil mi Samuray? İnsanın kendine bile dürüst olamaması ne acı.

Yetenek

Üzüm Bey sonunda kapıları açmayı öğrendi. Sabaha karşı 5'te yatak odamın kapısının Çaat diye açılmasıyla kalp krizi geçirerek öğrendim bu yeni becerisini.
Artık hiçbir yer güvenli değil.

29 Aralık 2009

I love Probability

Bunu çözebilene hediye filan yollayacağım, ne bileyim dile benden ne dilersen falan diyeceğim. O derece kafama takılmış durumda yani.
Şimdi, Sayısal'da her hafta 49'un 6'lı kombinasyonları evreninden bir olasılık çekiliyor. Eğer ki gidip makineye oynatırsanız sizin evreniniz, yani oynayabileceğiniz olasılıkların tamamı, 49'un 6'lı kombinasyonlarının hepsini içeriyor. Makine random olarak sayıları seçtiği için ana evrenle sizin evreniniz birebir örtüşüyor. Makinede oynatmayıp kendiniz sayıları seçtiğinizde ise 1, 2, 3, 4, 5, 6 ya da 49, 48, 47, 46, 45, 44 gibi kimimize çıkması mümkün değilmiş gibi görünen 6'lıları oynamıyoruz. Kendimiz oynadığımızda evrenimiz bu tip çıkması daha az mümkünmüş gibi gelen 6'lılar barınmadığından, bu 6'lıların çıkması olasılığına karşı kendi kendimizi kısıtlamış, diğer bir deyişle şansımızı azaltmış oluyoruz. Öte yandan bizim kendi mantığımız çerçevesinde oynadığımız 6'lı ile 1, 2, 3, 4, 5, 6 ya da 49, 48, 47, 46, 45, 44'ün çıkma olasılığı zaten aynı olduğu için bir şans kaybı da olmamış oluyor.
Şu durumda makineye otomatik oynatmak ile sayıları kendimiz seçerek oynamak arasında şans bakımından bir farklılık var mı, yok mu? Hadi çıkın bakalım işin içinden...

Aşk-ı Cinnet

Oo beybi, biz hiç uğruna şarkı yazılan aşklardan olmadık biliyor musun?
Daha çok perşembe akşamı prime-time kuşağı Türk dizisi gibiydik. Aşk, tutku, entrika, ihanet, şehvet, pişmanlık, şiddet, delilik, hırs!!!
Ama birşey diyeyim mi sana, Kıvanç Tatlıtuğ bile bunları izlettiremiyor bana.
Yaa ya...

Algı

Çiidem'le birlikte spor salonuna gittiğimizde yanımızdan geçen 2 kıronun "Fabrikadan çıkmış gibiler" yorumuna istinaden pek çok hanzo erkeğin kadın algısını da anlamış bulunuyorum. Önce bir ön bilgi :

Çiidem'in saçı civciv sarısı ve kısacık kesimli + düz, kendisi benden bir 20 cm uzun, haliyle daha kalıplı, bronz tenli ve çekik gözlü. Benim saçlarım bakır+platin, kıvırcık, küt gibi, sarı benizliyim, nispeten iri gözlerim var, cep hatunu boyutundayım.

Ortak nokta 2 meme 1 popo ve sarı tonlarındaki saç renginden ibaretken, söz konusu 2 hatun birbirlerine böylesine benzetiliyorsa bu ırkın kadın algısı, ancak bu ortak noktalardan ibaret olsa gerek. Kadın dediğin de yumulacak bir çift meme, girilecek bir delik ve enseden tutup çekilecek saçlardan ibaret, diil mi diil mi...

Afferin bana!

Anne ben bugün kendimi tuttum, kendime engel oldum, yapmamam gerekeni yapmadım.
Tırnak yiyen biri olsam ellerim kanardı, midesi hala alkolü kaldırabilen biri olsam bir 70'lik devirirdim, para kazanmak zorunda olmasam ofise telefon eder "Sizin de işinizin de te a.k." deyip yeşil pasaporta geri döner, havaalanına gidip son dakika biletlerinden ilk dikkatimi çekeni alıp basıp giderdim.
Bunun yerine sabah kalktım işe geldim, ayık kaldım, tırnaklarımı yemedim, kendi kendimi yedim. İçim bitti.

Şunlar kadar olamadık...

Yeniyıl Canavarları

Acaba kaç süs daha feda ederek ağacı bu iki canavardan koruyabileceğim?
Bir minik disko topu, bir marsmallow görünümlü çan, bir büyük yeşil top ve yanar dönerli ışığımın ısırılmak suretiyle kırılmış 8-10 led lambası. İçimdeki yeni yıl ruhunu kemirdiniz Allahsızlar!!

28 Aralık 2009

Tatu

Kadın sıkıntılı olur bazen. Hah sebep şu diyemez de pis, yapışkan, gıcık bir sıkıntı gelir oturur yüreğine. Oyalanmak için kitaplara ya da bilgisayar oyunlarına verebilir kendini, arkadaşlarıyla çok fazla zaman geçirebilir, spora başlayabilir mesela. Alışveriş yapabilir geçsin diye, saçını boyatır & kestirir, olmadı piercing yaptırır, aklında ne zamandır olan bir desen varsa gaza gelip dövdürür orasını burasını, ama yine de olmazsa ne yapar bilemem. Vücudum piercing'e aşırı tepki verip suda kalmış manda leşi gibi şiştiğinden direk next step'e atlama kararı almış bulunuyorum. Sonraki basamak henüz unknown. İnsanın kendi aldığı kararla heyecanlanması da çok şirin.

Mamma

Yemeksepetinden her sipariş verdiğinde Notlar kısmında "Çok açııızz, lütfen acele getirin." diye sevimlilik yapıp kendi kendine eğlenen bir ben miyim küne?

İş-Güç güç

Feriköy'de Bir Pazar

Pek bir merakla gittiğim Feriköy İkinci El ve El işi Ürünleri Pazarı fos çıktı.
İlk kurulduğu gün hava çok soğuk olduğu için koşar adım bakıp çıkmıştım da dün hava da süper, rahat rahat gezelim diye gitmişken pazar alanının antikacılar tarafından istila edilmiş olduğunu gördük. Hakkaten güzel eski eşyalar olsa gene gam yemeyeceğim, ne bir enterasanlığı ne de eşsizliği olmayan ilaç kutuları, eski anahtarlar, likör takımları, kırık fotoğraf makineleri fahiş fahiş fiyatlarla, siftahsız bir şekilde duruyorlardı. İsimlerini tamamen benim cahilliğimden ötürü bilemediğim tüm üyeleri rastalı bir sokak müzisyenleri grubu mekanın ortasında sanatlarını icra etmekteyken boynum bükük, hevesim kursakta tutsak, 1 YeTaLe harcayamadan tırıs tırıs geri döndüm. Bence gitmeyin :p

25 Aralık 2009

Beware of the Politzei!

Deryik yazmış, ben de paylaşmadan edemeyeceğim. İstanbul Barosu'nun polisin kimlik sorması ile ilgili yazısından bir kuple:

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun “durdurma ve kimlik sorma” kenar başlıklı 4/A maddesi uyarınca polis ancak bir suç ve kabahatin işlenmesini önlemek, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla, makul bir sebebin bulunması halinde durdurma yetkisini kullanabilir. Süreklilik arz edecek fiili durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz. Durdurulan kişiye durdurma sebebi bildirilmeli, nazik davranılmalıdır. Kişilere polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra kimlik sorabilir.
Kanunda böyle yazıyor. Kanunda yazan haklarını kullanmak isteyen avukatların başına gelenler de aynı yazıda mevcut. Liseyi zar zor bitirebilmiş, boş gezenin boş kalfası, bir baltaya sap olamamış her işsizi sikko bir sınav ve eğitimle polis yapmaya devam ederlerse, iddia ediyorum çok büyük bir kısmımız polis zaiyatı olup gideceğiz. Çocukken bir tehlikeyle karşılaştığımda polise danışmamızı tembihlerlerdi, şimdi çocuğum olsa ona polis gördü mü uzaklaşmasını öğütlerim. Ülkenin eğitimi, sağlık sistemi ve güvenliği iktidar partisinin masturbasyon alanları olduğundan bu hızlı değişim beni hiç şaşırtmıyor gerçi.

Hayatımda polis denen mahluklarla çok az münasebetim oldu. İlkinde eve hırsız girdikten sonra ifade almaya gelen polisin duvarlardaki Scarface posterlerine uzun uzun bakıp "Resimlerdeki şahıs kim?" sorusuna maruz kalmıştım. İkincisi aynı hırsızlık vakasıyla ilgili evrakları teslim etmeye gittiğim karakoldaki orospu evladı polisin sözlü tacizi ve bağırıp çağırarak orayı terketmem şeklinde oldu. Üçüncüsünde Hacıhüsrev civarında arabayı durdurup bizi dışarı çıkararak arama yapmaya çalışanlara sorduğum ne arıyorsunuz sorusuna cevaben yüzüme bile bakılmadan "Suç unsuru"nu aldım. Dördüncüsünde Dolapdere taraflarında bulunduğum taksiyi durdurup kimliğimi isteyen polisten Rus hayat kadınlarını topladıkları için GBT yaptıkları iltifatını aldım. Beşincisinde, Taksim meydandaki heykel çevresindeki demirlere oturmamam için uyarıp yasak olduğunu söyleyen polise "Nerede yazıyor bu yasak? Hangi kanunda geçiyor?" itirazımla polisin topuklamasıyla son buldu. Altıncısında 4 kişilik bir çekirdek aile olarak yürüdüğümüz Avcılar sokaklarında hepimize birden kimlik soran 2 kafadara ısrarla bunun sebebini sorduğumda aldığım "Tamam sen gösterme" cevabıydı.

Neyine güveneyim, neyine sempati duyayım ben bunların? Literatürde bizi koruması gerekenden geliyorsa asıl tehdit, cebimizdeki göz yaşartıcı spreye mi güvenelim? Bende o spreylerden bile yok ki püüü!

Nietzsche de Ağlar

"Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!
...Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içine sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, insanlar yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladı. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların, kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."

24 Aralık 2009

Paklava

İmam Çağdaş'tan gelen öküz gibi fıstıklı baklavamı yerken gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim:
Tanrı Satış ekibini ve onları sürekli seyahate gitmek zorunda bırakan düzeni korusun!

Siportifik Alice

Spora başladım ey ahali!
Yağ ölçümümün yapıldığı 1 gün önce tartı 52,4'ü gösterirken sporun ilk günü sonunda 51,7 olmuş bile. 700 gram suyum uçtu gitti. (d=1 olduğundan aynı zamanda 0,7 lt. yani günlük su ihtiyacımın yaklaşık %35'i) Spora geliş amacımız sorulduğunda "kilo kaybetmek" değil, "Pink kası yapmak" diyen bir insan için beklenmedik bir gelişme. 20 kiloluk ağırlığı kaldıran bacaklarım değil de 7,5 kiloyu çeken kol arkam ağrıyor. (Kanadım olsa çıkacağı yer olur ya omurganın iki tarafında, hah orası) Neremiz sağlam neremiz fos çıktı meydane. Spinning salonuna göz ucuyla her bakışımda ensemden soğuk soğuk terler dökülüyor. İşkencenin o türlüsüne hazır olduğumuza ne zaman karar verecekler sevgili eğitmenlerimiz bakalım.

Başlık tee 2004'lerden gelsin. İstiklal'de bacağımda kotum, ayağımda elbette ki o yaş gençlerinin üniforması olan Converse'im; yanımdaki topuklu ayakkabılı kokoş bir arkadaşımla yürürken yediğimiz bir kuple laf:
-Sağdaki da iyi de, soldaki daha güzel, böyle daha siportifik olmuş.

Sanat

Hani bazen insan bir şeyi çok iyi bilir de bilmemezden gelir ya, işte o zaman tecahül-i arif oluyor. O da bir sanat. O da bir beceri. Ve sanatçı kendi erirken çevresini aydınlatan bir mum.

22 Aralık 2009

Kayıp Aranıyor

Ezel nerde huleyynn??!!!
Bir pazartesimiz vardı, o da gitti!! Naledolsun.

21 Aralık 2009

Yeniyılyeniyılyeniyılyeniyıl bizlere kutlu olsun

Yurtdışarı IT'cilerin blogger'ı en zararlı sitelerin başında görmesi sebebiyle mail2blogger günlerimize geri dönüyoruz efenim.
Bu durumun yazı sıklığımdaki etkisini zaman içinde göreceğiz.
O değil de birşey soracağıdım, bu sene yılbaşı planı yapmakta bu kadar üşengeç davranan, bu kadar ağırdan alan, bu kadar hevessiz olan bir ben olmadığıma göre, biz büyüdük ve sıkıcılaştı mı dünya?

20 Aralık 2009

Horr

Pazar sabahı saat 07:18. Hala ayaktayım.
Önümüzdeki 23 saat 42 dakikaya 2 günlük uyku sığdırmak zorundayım. İşte tam böyle anlarda yaşamak eziyet geliyor yemin ediyorum. İnsan hiçbir şey karşısında uykusuzlukta olduğu kadar aciz kalmıyor. En pis örnek sabah 9'da finalin varken gece 2'de çalışmaya başladığın için 6 gibi gelen pis, yapışkan, akıl çekici uyku atağı mesela.
O değil de ben normalde yastığa kafayı koyar koymaz uyuyan bir insandım, insanlara bunu söylemezdim pek çünkü millet gıcık oluyordu bu konuda bu kadar rahat olmama. Kına yakın heh, sizin gibi oldum ben de.

19 Aralık 2009

Used to used to used to

18 Aralık 2009

Pek Renkli Bir Kişiliğim

Sevgilisinden ayrılan kız tribinin son basamağı olan kuaför ziyaretini de halletmiş bulunuyorum. Bundan kelli La Santa Roja değil La Santa Platin Sarısı'yım. Zavallı saçcağızlarım benim bu renk skalası sörfüme ne zaman dayanamaz hale gelip pılı pırtıyı toplayıp terk-i diyar edecekler meraktayım.
Bir de bakır, kızıl, siyah, patlıcan moru gibi yıllarca kullandığım nispeten iddialı renkler için birşey diyemeyeceğim de sarı başka bir dünya sanırım. Öyle ki;
Her kadın sarıyı tadacaktır.

17 Aralık 2009

Aşk Meşk Konularında Cinsi Farklılıklara Dayanan Bakış Açısı Değişikliklerine Yakından bir Bakış

Başından uyarayım, uzun bir yazı olacak gibime geliyor zira ne zamandır kafamda evirip çevirdiklerimi, kız muhabbetlerinde dertleşirken anlatılan hikayelerden çıkardıklarımı, başıma gelenleri, gözlemlediklerimi toparlayınca böyle bir yazı yazmak elzem oldu.
Konumuz, elbette ki bu aralar bana beyin mıcıklaması yaşatan kadın-erkek ilişkileri. Daha doğrusu bu ilişkilere tarafların bakış açılarının farklılıkları.


Söylemekten beis duymuyorum ki yaş oldu 27. Çevremdeki insanlar da aşağı yukarı benim akranlarım olduğundan eşşek kadar insanlarız sonuçta. Bu eşşek kadar insanların da çoğunluğunun 3 yılı aşkın bir süredir devam eden ilişkileri bulunuyor. Bu 3+ yıllık ilişkilerin çat diye bir anda bittiğini duymaksa işten bile değil. Bu bitme sebeplerinin %90'ının "erkeğin sıkılması", "ilişki içinde bulunduğu kadını sevmesine rağmen dışarıda bunca kadın varken her gün aynı yemeği yemek istememesi", ya da daha açıkça belirtmek gerekirse "mümkün olduğunca çok kadın götürmek istemesi" olması bir tesadüf olmasa gerek.
Kadınlar, istinaların kaideyi bozmaması kuralını hatırlatarak devam ediyorum, uzun bir süredir var olan ilişkilerini dışarıdaki cillop gibi erkeklere kaymak adına tehlikeye atmazken erkekler bırakın tehlikeye atmayı, ilişkisini çat diye bitirme yoluna başvuruyor sıklıkla. Tabii bu, nispeten daha şerefli olanlarının yediği nane. Şerrefsiz diye hitap ettiğimiz kesim ise evleneceği kadını elinin altından ayırmadan, "Evli değiliz birşey değiliz" beyanatıyla birlikte, semeri yüzük parmağına takmadan ne kadar kadını yatağından geçirebilirse yanına kar saymakta. Beyanat, gerçekleri yansıtmak zorunda değil elbet. Beyanatın yanlışa düştüğü nokta ise bu hovardalığın sadece evlenene kadar süreceği kısmı. Zira bu şerrefsiz tipler evliliklerinin ilk birkaç yılında uslu durabilseler de sonrasında huylu huyundan vazgeçmez geleneğini bozmayarak bu sefer de ne kadar kadının yatağından geçerlerse kar saymaya başlamakta.


Evlilik kısmını evlerden ırak tutup 3+ yıllık ilişkilere dönelim. "İlk elini tuttuğum kızla evlenmek istemiyorum.", "Dışarıda bunca insan varken sen benim için gerçekten doğru insan mısın, bilmiyorum.", "Çok uzun zaman oldu, aramızdaki şey sevgi mi alışkanlık mı bilmiyorum.", "İlişki yaşamak bana göre değil, bundan sonra bağlılık istemiyorum." gibi kendilerine çook mantıklı gelen cümlelerle uzatmalı sevgililerinden ayrılan erkekler, ayrılığın ilk gecesinde biraz efkarlanıp kankalarıyla rakı ya da diğer keyif verici maddeler sofrasına akarken aynı kankalar, çok mümkün ki arada kendileri de sebeplenme hevesiyle, ikinci geceden itibaren ortamlara akışı teşvik ve tertip ederler. Kıtlıktan çıkmış misali karşısına çıkan her dişi sineğe sokmaya çalışan bu uzun ilişki maduru nispeten şerefli erkekler, sanmayınız ki arkadaşının kız arkadaşının arkadaşına; sosyomat, facebook, blogger, msn ve deviantart'tan bulduğu garibim saftiriklere ve ortam orospularına; sakin sakin çayını içen öğrenci kızımıza ağzından salyalar akarak yazılırken; kafasını dağıtmak için arkadaşlarıyla dışarı çıkıp bir köşede somurtan eski sevgililerini akıllarının ucuna getireceklerdir. İşte dananın kuyruğu asıl bu noktada kopmakta!
Kırmızı köşede biten bir ilişki ardından gözünün feri kaçan, hayata küsen, rengi uçan hanım kızımız; mavi köşede ise skor telaşına düşmüş nispeten şerefli, nispeten şerrefsiz oğlanımız.
Elbette köşelerini karıştıran oyuncular da olacaktır, ya da boks bana göre spor bile değil şekerim diyip bu aşamaya hiiç gelmeyen aslan kaplanlar. Fekat genel durum ahanda tam olarak budur.
Dananın kuyruğu nasıl kopuyor, uzatma diyorsanız eğer, tamam uzatmıyorum hayret birşey derim. Taze taze okkalı bir kazık yiyip onu çıkarmaya çalışan bir hatun olarak kırmızı köşenin antrenörü olmam beklenir belki, ama Sezar'ın hakkını Sezar'a vermesini de bilirim. Sebep, suçlu, bok yiyen ne/kim olursa olsun gelinen durum bu ringse;
Sana söylüyorum mızmız karı, herif gitmiş o kuku benim, bu meme de benim, hepsi beniim diye gününü gün ederken, sen gerizekalı mısın ağlayıp sızlanıp duruyorsun artık elin adamı olmuş zat'ın peşinden? Ne diye hayata küsersin salak ve malak gibi?! Adam artık senin olmadığına göre yorgan gitmiş, kavga bitmiş! Neyin yasını tutuyorsun a be moron?!


Ahanda işte tam bu noktada erkek ırkının davranışına hak vermekteyim. O veya bu şekilde biten şeylerin peşinden kadınlar kadar kendilerini hırpalamaktansa hayatlarına devam etmeyi başardıkları için asıl yapılması gerekeni yapan ırk olarak taçlandırıyorum onları. İlişkiyi bitiren ister kendileri, ister karşı taraf olsun; muhtemelen en fazla birkaç günlük bir sıkıntının ardından yine kaldıkları yerden devam edebiliyorlar yaşamlarına. Bu kadar büyütülecek, bu kadar kendini üzecek/hırpalayacak birşey olmadığı konusunda pek çoğu hemfikir kalıyorlar. Karşılarındaki hayatı kendine zindan eden, ağlamaktan kör kalan kadınları algılayamıyor, onlara "Bu kadar üzülecek birşey yok" saçmalıklarıyla teselli oluyorlar. Bu davranış şeklinin kökenine indiğimizde ilişki denen şeye kadın ve erkeğin verdiği önemin ve anlamın arasındaki dağlar kadar büyük farkın yattığını belirtip minik bir haberle bu yazıyı noktalamak isterim.

Elin gavur memleketinde bir ailenin içinde bulunduğu otomobil kaza yapar ve göle uçar. Ailenin babası arabadan çıkmayı başarır fakat anne ve 10 yaşlarındaki oğlu araçta sıkışmış kalmıştır. Babanın sadece bir kişiyi kurtaracak zamanı vardır ve korkunç bir ikilemin ortasında kalır.
Acar Türk muhabiri Eminönü tarafları olduğunu tahmin ettiğim bir coğrafyada dolaşıp tip tip, tipetip kadın ve erkeklere bu durumda onların ne yapacaklarını sorar. Gelen cevaplardan bazıları:

Erkek : Çocuk benim çocuğum, kadın el kızı, çocuğu kurtarırdım elbet.
Kadın : Yaşına bağlı, çok yaşlıysa kocam oğlumu kurtarırdım ama gençse kocamı.
Erkek : Çocuk Allah'ın bir lütfu, onu kurtarmak gerekir, başka kadın alırsın.
Kadın : Eşimi kurtarırım, başka çocuklarımız da olur elbet.

Ha, gavur deyip geçtiğimiz adam karısını kurtarmış. Bilmem yeterince açıklayıcı oldum mu?

Progressive Gece Şiirleri Vol.2

23 gün daha dayansaydık beybi
4.yılı deviriyor olacağıdık geçen gün yani
Şu an devirdiğimse anca süt şişeleri
O film de Jim Carrey'in en sikko filmiydi hani

Kollu portakal sıkacağına konmuş gibi yürecik
İyice sıkıyorum ki ölsün bitsin acımasın artık
Ne kanlı canlıymış bitemedi bu aşkın ızdırabı
Müsebbibi çocukken zorla içirildiğim köy pekmezleri olmalı

Bakma böyle taşşak geçtiğime halimle
Bu da bendeki acıyla baş etme yöntemi
Zeki olduğumu cümle alem biliyor da
Akıllı olduğum konusunda hep şüphelerimiz vardı zati

Varlığın da yokluğunla birdi sanki
Şimdi ne diye böyle ağlayıp zırlamam ki
Sana tek bir bedduam kaldi
Ettiğini birebir bul e mi

16 Aralık 2009

Platonia

Sabah koştur koştur servise yetişmeye çalışırken yolun kenarında bekleyen geleceği çok parlak bir lise öğrencisi evlatçık gördüm. Heroes'taki Sylar'a benziyordu bebe. Yeni nesil de iyi geliyor düşünceleri bir an zihnimden geçerken 5-6 adım gerisinde, duvara yaslanmış, her tarafından yeni büyüyenlerin çıkıp elektriklendiği saçlarını örmüş, bok rengi "gocuk" tabir ettiğimiz annelerin 5 yıl daha giysin diye kocaman aldığı kabarık paltosuyla bu yakışıklı elemanı izleyen silik, sönük kızcağızı görünce...
ÜZÜLDÜM LEN KIZIN HALİNE!
Empati kuracağımı mı sanmıştınız :)) O kadar hassas, düşünceli hatunum ama bununla ben bile empati kuramam :p
Bu da benim ota bota üzülmeme bir örnek olsun.

Dank

4 yılın ardından mutlu bir şekilde hayatına devam etmek 1 ayı bile bulmuyorsa, ya ortada ciddi bir hafıza kaybı söz konusudur ya da son 4 yılın her bir anı yalan olsa gerek.
Dün akşam farkettim bir anda. İnci'nin sevdiceği olan adam ölmüş, o artık başka birilerinin sevdiğiymiş. Onun sevdiceği İnci'yi öldürmenin de zamanı çoktaan gelmiş. Gerizekalılığının cezası olarak bol acılı bir ölüm seçtim ona, ama süründürmesiz. Bir onu yapmaya kıyamadım, ona bir ben kıyamadım.
Sonra boğazı seyrettim, güneş yeni doğuyordu. İçim ısındı. Her sabah her sabah ne güzelliklere tanık oluyoruz da kendi içimizden kafamızı kaldırıp bakmıyoruz diye klişe yaptım. Anti-klişe timi henüz uykudaymış.

14 Aralık 2009

Yaa ya

Oğluum sadakatle başlayan herşey ihanetle bitermiş!
Büyüksün Ramiz Dayı.

10 Aralık 2009

I ♥ Genel Müdür

Genel Müdür'ün Katalin'e yazdığı ve cc'sinde benim de olduğum mail metnidir:

Katalin,

I am very much uncomfortable about your style. Please don't write this kind of mails to me and my team.
First be sure/clear that what you want, what you asked for. Then make your comments.

Regards.

Katalin,

Stilinden çok rahatsızım. Lütfen bana ve ekibime bu tarz postalar atma.
Öncelikle ne istediğin konusunda emin ve açık ol. Daha sonra yorumlarda bulun.

Saygılar.

Ama arkadaşlar iyidir...

İnsanın en iyi anlaştığı, en sık görüştüğü, oturup 2 lafın belini en rahat kırabildiği insanlar; aynı dili konuşan, benzer şeylerden zevk alan insanlar oluyor.

Bunlar da benden size kıyak olsun. Hamili linkler yakinimdir.

Okur yazar
Oynakbeyi
Farkettim
Süt Kutusu
KimmidoLL
Black Yogurt

Öyle girip anında çıkmayın, azcık zaman geçirin, ayar geliyor sonra :p

Re: Mail

Şirket dahilindeki en gudik kategorinin direktörü olan, bir bok beceremediği için ürün lansman tarihlerini sürekli erteleyen, toplantılarda söz aldığında herkesin öfleyip pöflediği gerizekalı ve dişi bir Gargamel'e benzeyen Macar kadın Katalin, anlamadığı bir konu üzerine bilmemkaçıncı mailindeki bir emir cümlesini 18 fontla, bold ve kırmızı yazınca cevap olarak hazırladığım ve taslağa kaydettiğim mailin bir kopyasıdır:

Dear Katalin,

I am known to be a patient woman but finally I am also fed up with our idiocy. Unfortunately, I have more important things to do than struggling to make you understand some basic facts. The Category you are trying to deal with is making less than 1% of Turkey's total sales but you are wasting more than 50% of my time at work. Please go back to elemantary school to learn substraction and division and do not disturb me again with calculation demands. I was also planning to recommend you some private schools for the people with learning difficulties but I'm not sure you have potential enough to be accepted. For sure, I can write in bigger fonts and brighter colors but I know that people with mental problems like you, can have attacks with some spesific visuals. I certainly would not want that, carrying a burden like this. At the end, you are a living creature also.
On the other hand, I want to thank you about ruining my prejudice about Hungarian lady being beautiful. By the help of your 5-inch-long nose, I am now more of an unbiassed person.
Also, you can cc this e-mail not also to Alistair like you did in your previous one but also to everyone you want. I am doing it also.

Regards.

Sevgili Katalin,

Sabırlı bir kadın olarak bilinirim fakat senin idiotluğundan sonunda bıktım. Ne yazık ki, senin bazı temel gerçekleri algılamanı sağlamaya çalışmaktan daha önemli işlerim var. Yürütmeye çalıştığın Kategori, toplam Türkiye satışlarının %1'ini bile kapsamazken işte geçirdiğim zamanın %50'sinden fazlasını harcıyorsun. Lütfen ilkokula geri dönerek çıkarma ve bölme işlemlerini öğren ve beni bu salak hesaplamalar için daha fazla rahatsız etme. Ayrıca sana, senin gibi öğrenme bozukluğu olan insanlar için özel olarak açılan okulları tavsiye etmeyi planlıyordum fakat potansiyelinin bu okullara kabul edilecek düzeyde olduğundan emin değilim. Emin ol ki yazarken senin kullandığından daha büyük yazı karakterleri ve daha parlak renkler kullanabilirim fakat senin gibi zihinsel sorunlar yaşayan insanlarda bunların krizlere yol açabileceğini biliyorum, böyle bir yükün altına girmek istemem. Eninde sonunda, sen de yaşayan bir yaratıksın.
Öte yandan, sana Macar kadınlarının güzel oldukları konusundaki önyargımı yıktığın için teşekkür etmek istiyorum. 5 inç boyundaki burnun sayesinde artık daha önyargısız bir insanım.
Ayrıca bu maili, bir önceki mailinde yaptığın gibi Alistair'a da diğer istediğin herkese de gönderebilirsin. Ben de öyle yapıyorum.

Saygılar.

Bu mail Sayısal ya da Süper Loto çıktığı, veya yeni bir iş bulduğum an adres defterimdeki herkese gönderilecektir.

Gün boyu popo popo diye şarkı söyleyen bir hatunum

Şu aralar en çok dilime dolanan, en yapışkan, en "catchy" reklam cingılı:

Takıl sen kafana göre,
Can Bebe popona göre.

Sevimli de birşey, kızamıyorum ki!

Arabiye

09.12.2009 @ Hürriyet:

100 milyon dolarlık bütçeden pay alacak, Türkiye'yi bir ‘Arap ülkesi' gibi tanıtacak

2010'da Türkiye'nin 100 milyon dolarlık bütçeye sahip tanıtım ve reklam kampanyalarını yürütecek ajanslar açıklandı. BAE, Pakistan, S. Arabistan, Mısır, İran ve Suriye'deki kampanyaları sürdürecek Medium Rare/Inbar Konsorsiyumu'nun Yönetici Direktörü Haitham Hidmi, “Türkiye'nin promosyonunu yapmak çok kolay. Türkiye'yi ‘Modern bir Arap ülkesi' olarak görüyoruz” dedi.

Daha biz de yırtınalım; Türkiye'yi yanlış tanıyorlar, biz sarıklı cüppeli değiliz, buraya gelmekten korkmasınlar bla bla bla! Allah belanı versin Kültür Bakanlığı. Billboardlara koyarsınız da Sümeyye ablaları, Hayretullah Abileri.

9 Aralık 2009

Meyil

2 haftadan sonra dün ilk defa oturduğum ofis bilgisayarımda beni karşılayan 150 yeni maili 26'ya indirebildim.
Gavurların bugün yazıp, "deadline yarın saat 17:30'a kadardır" diye talepte bulunmalarına ifrit oluyorum. Her işimi bırakıcam senin kıçı kırık pazar araştırmanla ilgilenicem, bak yaa! Şu 26'yı da bitireyim de ben de birkaç yere yazıp artıya geçeyim, cevap beklemenin dayanılmaz hafifliğini tadayım bari.

2 Aralık 2009

CO

Bir alttaki skindirik yazının bu bloğun son girişi olma ihtimali hiç de düşük değilmiş sevgili okuyanlarım. Beni tanıyanlardan biri, bir iki gün sonra, haberi telefonumu açan annemden alınca, son yazıya yorum olarak "Alice artık bizlerle değil, Allah rahmet eylesin" yazabilirmiş az daha. Son bir enerjiyle banyonun kapısını açıp anneme seslenemeseymişim mesela, bir varmış Alice bir yokmuş olacakmış. 13 yıldır kullanılan ve bir problem çıkarmayan anneanne şofbeninin borusunun çatlamak ve bütün dumanla karbonmonoksiti banyonun içine salmak için benim banyoya girmemi beklemesi, bunca zamandır beklediğim Sayısal'ın da yakında vuracağını garantileyen bir şans göstergesi değil midir? Başım dönüp midem aniden bulanmaya başladığı için kapıyı açıp anneme seslendiğimi hatırlıyorum, ona elimi uzattığımı, sonrası yok.
Düşmüşüm oraya. Kuyruk sokumu kemiği kırılmış dedi Etlik SSK Hastanesi. Düşerken burkulan bileğimde ve kapının köşesine vurduğum için açılan ve şişen alnıma pek önem vermediler. Sonra Bayındır Hastanesi bir daha baktı röntgene, kırılmamış ama iyi ezilmiş, bir müddet acısını çekeceksin dedi Angara sarısı saçlı kadın doktor. "Ama geçer bu, kırılsa da önemli değil, böyle zehirlenerek ölen o kadar çok insan geldi ki elime, sen çok ucuz atlatmışsın." dedi. Şofben zehirlenmelerinde "Ya Hep Ya Hiç" olur dedi, "Ya hiç zehirlenmezsin, ya da zehirlenip ölür gidersin.". Azrail bu sefer popoya tekmeyi koymakla yetindi sanırım.
Bir de canımı sıktığım şeylere bak. Ulan ömrümün son 3 yılı bir herif için/yüzünden üzülüp ağlayarak geçti, görüp göreceğim o oluyordu az daha! Çok klişe farkındayım ama bu böyle, bu ikinci bir şans ve bunu aynı şekilde oto boka canımı sıkarak geçirmeye hiiç niyetim yok.

So tell the boys that Alice is back in town.

23 Kasım 2009

Geyük

Bence herkeş FF'ye gelmeli ve orda geyik yapılmalı.
Yorumdan dönmüyor bu iş :p
Eskiden mirc vardı, SOL server'ı, chatzone kanalı vardı tey teeyy!

Otobüs Manzarası

Taksim'den bindiğim şu yeşil belediye otobüslerinden birindeydim. Sıkış tepiş, ama nasılsa kısa mesafe dedim ilerledim arkaya. Tutunduğum koltukta oturan 45 yaşlarındaki teyze gayet zararsız görünüyordu ki ileride bir gariban amcanın çalan cep telefonuyla kaplan kesildi. Önce cıkcık'ladı, baktı ipleyen yok, söylenmeye başladı.
-Cık cık cık, bu ne rezalet.
-Yasak otobüslerde telefon, kimsenin umrunda değil ki.
Vee beklenen cümle:
-Bu yüzden ilerleyemiyoruz.

Teyzenin yanında oturan 50 yaşlarındaki amca da gaza geldi teyzeden.
-Yasak olunca iyice yapası geliyor bunların.
-Hepsinin eline vermişler birer tane oyuncak gibi.
Ama beklemediğim, yüksek sesle La Havle çekmeme sebep olan, teyzeyi de "Anam manyağa denk geldik" korkusuyla susturan cümle şöyleydi:
-Bir de müzik takıyorlar kulaklarına, onu dinliyorlar!

La Havle...

Acooğ!!

Çok pis aktivitelere dalasım var. Önerin bakiyim. Tango ve dil kursu olmasın ama :p
Az sonra da hayatımdaki en büyük fiziksel acılardan birini çekmeye gideceğim. Hayır, doğurmuyorum ama herhalde yakındır acısı. Canım pek tatlı herhalde? Keşke 70'lerde yaşayıp gıllara özgürlük hareketine katılsaymışık, derin kol kesimli efil efil pembe bluzümüzden içeri bakan insangiller korkudan ölselermiş.

22 Kasım 2009

Optimizm

Olaylara iyi tarafından bakmak lazım değil mi?
Yemek yiyemiyorum, bir haftada 3,5 kilo gitti. Süper!
Yatak odamda uyuyamadığımdan koltukta TV karşısında uyukluyorum. Ne çok kanal varmış, hepsini öğrendim. Süper!
Uykusuzluğa dayanamam ya normalde, bu saatlerde hep ayaktayım artık. Gece hayatım oldu yine birden bire. Süper!
Ben tek başınayken sen kimbilir kimin tepesindesin düşünceleri yüzünden bütün hatunlara nefretle bakıyorum, paranoyam için süper kaynak sağladım. Süper!
Sen demiştin ya bana Kızıl Azizem diye, sen koymuştun ya adımı, mahlasımdan nefret eder oldum. Bloğa bile giresim yok, domain'i kapatıp pılımı pırtımı toplayıp sadece Alice olasım var. Yeni başlangıçlar yapmaya itiş. Süper!
Sevdiğimken bile bu hatun ne anlatıyor ki diye merak edip okumadığından şimdi de uğramayacağını bildiğimden her türlü kızgınlığımı kusup bütün blog konseptini ergene çevirip yorumcu ve okuyucu kaybettiğime göre pılı pırtıyı toplamak da pek sorun olmaz. Süper!
Ne salak bir aşık oluyormuşum, gözüm açıldı, bundan sonra Tanrı karşıma çıkacaklara merhamet etsin. Dünya kazık yemiş bir manyak hatun daha kazandı. Süper!

Recovery sessions have recently started.

20 Kasım 2009

Kulaklarım da Küpeli Zati

Ooff çok depresifim kendi kendimi sıktım yemin ediyorum. Sori.
Bu bağlamda orta şekerli Türk kahvemi yudumlarken bir yandan mandalina yemenin iğrençliğine değinmek istedim. Bir de Pınar Beyaz+Bal tiksinçliğim var ki onu da başka bir gün ele alırım.
O değil de kaç gündür aklınızı meşgul etmek için yanınızda kalan teenager bir kardeşiniz varsa bugün sinemaya illa ki gideceksiniz, kaçarı yok. Edwaarrdd sana geliyoz. Kolpa vampir n'olcek.

Ex-change

Eşyalarını vereceğim sana yarın. Benimkileri de geri alacağım.
Kıyafetlerimi, kitaplarımı ve diğer ıvır zıvırı filan boşver de; çantaya kalbimi koymayı sakın unutma, olur mu?

90*190

En zoru da kocaman yatağın ucunda, büzülüp ilişik uyuklamak. Üşüyünce ancak yorgana sarılmak.
Bir evin ihtiyacı bulaşık makinesinden önce tek kişilik yatakmış.

19 Kasım 2009

Almalı Gitmeli


Blog trafiğindeki ani patlamalar artık şaşırtmıyor beni. Zira trend setter olduğuma karar verdim :p Birşeyi görüyorum, beğeniyorum, paylaşıyorum, millet daha yeni duyuyor da arıyor da buraya geliyor. Ohooo, al dedi git dedi mi kaldı hala yahu!!

Tarotçu Teyze, Tarotçu Teyze, hissiyatım kayboldu bulamadım

Tipik kız tribi (Evet, hayallerinizi yıkmak istemezdim ama benim de tipik bir kız olduğum zamanlar oluyor) ayrılık sonrası "Hadi fal baktırmaya gidelim" çağrısına kayıtsız kalamamamdan ötürü hayatımda ilk defa tarot baktırdım dün.


Açılan ilk kartın hava grubuna dahil bir burçtan bir erkeği, ikincisinin sırtından bıçaklanmış bir insanı gösteriyor olması fala bakış açımı 180 derece olmasa da 90 derece filan değiştirmiş olmalı. Sinirlendiğimde ve üzüldüğümde, bunun mideme vurduğunu ve annemin ilik eksilmesine bağlı kansızlığını bildiğinde bir 30 derece daha ekledim, etti 120. Birkaç güne yatak istirahatı gerektirecek 2-3 günlük bir hastalığa da yakalanırsam ağzından bal damlayan teyzenin en ateşli müridi olabilirim.

18 Kasım 2009

Aldın vermedin, sen beni yendin

Ben sadece mutlu olmak istemiştim. Kısmet değilmiş.
Mutluluk oyununu oynamayı öğrenmeliyim o halde.
Kuralları bilen?

Alice in Sorrowland


Uzun süre "About" kısmında yazılı kalmıştı bu. Kişisel tarihin dahi tekerrürden ibaret olması insanın canını sıkıyor bazen. Gece tekrar yatacaksak sabah neden yatağı toplayalım ya da zaten öleceksek neden yaşıyoruz gibi birşey. Madem 3 ayda bir üzülüyoruz neden hala sevmeye devam ediyoruz mesela, hem de kendimize zarar vere vere. Salağız galiba ha?


16 Kasım 2009

Kırık Makas


Şu an kendimi tam olarak böyle hissediyorum.

13 Kasım 2009

Self Control

İçinde bulunduğum haliyet-i ruhiye, sonradan pişman olup "İçime emo kaçmış" diye tabir edebileceğim yazılar yazmaya çok müsait. Bu sebeple birkaç gün klavyeme hakim olup içimden gelen ıslak ve magandavari kupleleri minik kağıtlara yazıp sonra da yok etmeyi planlıyorum. Bayadır planladığım hiçbir şeyi tamamına erdirmeyi başaramasam da deneyeceğim bakalım. Bu arada siz de sizi sevenleri üzmeyin olur mu?
O değil de Laura Branigan öldüğünde annem çok üzülmüştü.

11 Kasım 2009

Şemşiye

Kısa boylu insanlar, şemsiye kullanma ehliyeti ve ruhsatı almadan şemsiyeyle sokağa çıkamamalı. Hatta kısa boylularla sınırlamayalım bunu, bütün insanlar diyelim. Zira kısa boylulardan gelen ek tehlike göz çıkartması iken, şemsiyeli iki kişinin kaldırımda yan yana yürümesinden kaynaklı trafik sıkışıklığı ve asap bozulması şemsiye kullanan bütün öküzlerden kaynaklanabiliyor. Hızlı bir ders isteyen eğitilebilir öküzler, sözüm size:

1. Eninizi 3 katına çıkaran cisimler taşırken yan yana yürümekte ısrar etmeyin!


2. Arkadan gelip acelesi olduğundan sizi geçmeye çalışan insanları fıtık etmeyin!
3. Bu insanlar izin istediklerinde yol vermekten anladığınız şey sadece zınk diye durmak değil kenara çekilmek olsun!
4. Karşıdan birinin geldiğini gördüğünüzde o nazik kolunuzu azıcık kaldırın da görkemli şemsiyelerinizin altında geçebilsin insancıklar!


5. Otobüsten, metrodan çıkarken 3 damla yağmur yerseniz erimezsiniz, insan kalabalığının içinde o şemsiyeyi çaat diye açıp milletin gözünü çıkarmayın!


Ya da gidip kapşonlu mont kullanın, iplerini iyice çekip bağlayın ki embesil görüntünüz tam olsun.

Sen eksik kaldın!


Bu fotoğrafı sabah sabah The Sartorialist'te gördüğümden beri kah kıkırdıyor kah çayımı püskürterek gülüyorum. Neden bu kadar komik geldiğini ise bilemiyorum. Tatile ihtiyacım var galiba.

İntihar

Dün de bahsettiğimiz gibi, bir insan demiryolu kenarında yürüyorsa iş fenalarda demektir zaten. Öyle kaza filan olmaz. Ama spontan bir şekilde karar verilmiş bir yöntem olduğu da belli, öyle eczaneye gideyim hap alayım ya da yüksek bina bulayım da atlayayım gibi değil. Keşke o sırada oradan bir tren geçiyor olmasaymış be Enke.
Adamın ne dertleri varmış yahu...

10 Kasım 2009

Falcı Alice

Şu içerisinde bulunduğum pis his gece sabaha karşı uyandığımdan beri geçmedi. Bölük pörçük uyku yüzünden mi yoksa bu bölünmüşlüğe sebep olan sebebini henüz bilmediğim iç sıkıntısından mıdır bilmem, midemdeki kelebekler bir türlü sakinleşemedi. 6.hissi maşallah öküz gibi olan bir hatun olduğum için de tedirginim. Hayırdır acep?

Anma

Çevremde Atatürk'ten haz etmeyen oldukça fazla insan var. İlk akla gelenin aksine bu antipati, vatan hainliklerinden kaynaklanmamakta. Atatürk'ün tanrısallaştırılması, üzerinde konuşulması/fikir yürütülmesi/eleştirilmesi yasak bir ilah haline getirilmesinden kaynaklı bir durum var ortada. Bugün, Can Dündar üçkağıtçısı gibi değil de, insan gibi; doğrusuyla yanlışıyla, iradesiyle zayıf noktalarıyla, yaptıklarıyla yapmadıklarıyla, ömrünü kendi bildiği şekilde vatanını kurtarmak için harcamış bu özverili adamı sevgiyle analım. Keşke ona bir de "Rahat uyu" diyebilseydik...

7 Kasım 2009

6 Kasım 2009

Barmaid Alice

Dün ilk defa bir barın diğer tarafına geçtim. Kimsenin benden bir beklentisinin olmaması sebebiyle sanırım, ha bir de yapılan iş bardak kurulamak dahi olsa erkekimle birlikte yapıldığı için, pek bir eğlendim. Köpürtmeden bira doldurdum musluktan ki şişeden doldurmaktan pek de bir farkı yokmuş. Garson çocuklar gaza geldi, bir ara siparişleri direk bana söylemeye başladılar, "Ben birşey bilmiyorum!" diye sukoyverdim. İşletmeci arkadaşa "Ben bu işi öğrendim" dedim, "Başlayacak mısın çalışmaya?" dedi. "Olduu 6'ya kadar ofiste müdürlük, sonra gelip barmaidlik mi yapayım" dedim. İşi mişi bırakıp sadece bunu yapmayı kasdettiği hiç mi hiç gelmedi aklıma. Tiskiniyorum buradan evet ama "iş"imsiz de olmuyormuş galiba, içime işlemiş peh!

Agucuk Gugucuk Çaaatt!!!

Bu sabah asansöre 4 kişi bindik. 1 her sabah makyaj yapan teyze, 2 bebek gibi konuşan kocaman kadın ve ben. 4 kat dayandım, 5.sine gelirken "Bir asansöre 2 bebek taklidi fazla" dedim. Sustular. Mesaj yerine gitti mi ki?

Cikletten çıkan Manga

06.11.2009 @Radikal:

Avrupa'nın en iyi sanatçısı Manga

Türk rock grubu Manga, MTV Avrupa Müzik Ödülleri töreninde "Avrupa'nın en iyi sanatçısı" seçildi.
Almanya'nın başkenti Berlin'deki O2 World Arena'da düzenlenen törende Manga Grubu, ödülünü ünlü müzik grubu Backstreet Boys üyelerinin elinden aldı. Manga grubunun solisti Ferman, yaptığı konuşmada, "Burada çok Türk yaşadığı için kendimizi Berlin ile kardeş görüyoruz. Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes Film Festivali'nde söylediği gibi bu ödülü güzel ve yalnız ülkemiz adına alıyoruz" dedi.


Yaa bırahh yaa! Geçen sene de küçük Emrah bakışlı Emre Aydın'a vermemişler miydi bu ödülü? Hatta dünyanın en iyi mankenleri de Azra Akın'la Behlül'dü?? Hababam Sınıfı da imdb en iyi komedi filmleri sıralamasında nasıl da ikinci sırada arz'ı endam etmekte! (İkinciliğe düşmüş ey Türk gençliği! Koş len koş, al ver bir oy ver!) "Yatakta en iyi erkek Türk erkeğidir" diyen de 250,000,000 kişi bulacağımıza iddiaya girelim mi? Bu aşağılık kompleksi cep telefonu şirketlerine de daha çoook kontör kazandırır, milletin de dötüyle gülmesine malzeme olur. Kendinize güvenin accuk, her durumda her mekanda her fırsatta bir onanma, bir kendini ispatlama telaşına kapılmayın. Sakin olun. İreziller!

Günücü Kitle

Yani kıskançlığın, günücülüğün, taklitçi zihniyetin bu kadarı!
Size bir cep telefonu sorduk, gidin alın mı dedik be! Bitmiş stoklar! Diğer siteler daha pahalı, en ucuzunu ne güzel bulup yazmıştım. Hayret bişiy. İade edin çabuk. Çabuk çabuk çabuk.

5 Kasım 2009

Sen çok yaşa e mi Piyale Madra

It





Ya Dita iyisin, güzelsin, hoşsun, fetiş objesisin de palyaçoluğa özenmek neden??
Beyaz tenliyim diye hava atmalar yeniyordu da bari gerdanına da sürseydin porselen rengi pudranı? Bülent Ersoy 2 olmuşsun margarita zeytinim!

4 Kasım 2009

Media Markt hakkındaki gerçekler

Açıklıyorum!
Media Markt cep telefonu konusunda ucuz bir yer değildir! Bildiğin Teknosa ayarındadır!
Burada havale ile 435'e, Bonus'a 6 taksitle 449'a satılan telefon Media Markt'da 499 TL etiketlidir! Tee oraya kadar gitmek de yanında cabasıdır. Şirket işi için gittiyseniz de sizi şoför götürüp getirdiyse pek sorun değil ama :p

O kadar da neyine yağmalamışlar burayı, onu anlamadım valla...

3 Kasım 2009

Midir Müdür

Her bağımlılık, bırakılması gereken bir şey midir?
İnsan hayatının her alanında mantıklı, sağduyulu, doğru, eğrilmez bükülmez, taviz vermez ise tek bir yerde cozutma hakkını kendinde görmesi çok mudur?
Kendi mutluluğun için mi yaşarsın, sevdiklerini ve seni sevenleri mutlu etmek için mi?
Kendini öyle akışa kaptırmışsan boğulman ne kadar sürer?
Sıcak şarap esanslı bir şerbet olduğuna göre bir kadehine 9 TL vermek nedendir?
Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
Vanilya neden böyle güzel kokar?

Gıccık Kız Vol.11

Eşşek kadar olup da bebek sesiyle konuşan kadınlara gıcık oluyorum! Sevmediğim ot misali sürekli burnumda bitiyorsunuz Allahsızlar! Eskiden 35-36 yaşlarında bir kadın vardı ofiste, o öyle yapardı sadece, şimdi bir 79'lu bir de 82'li aynı şeyi yapıyor! "Men erkenden çıkçaktım ta oğğdan sonna şok iş vağğ die kalmak zorunda kaldım ama ççook yoruldum büüle gösslerim ağrıdı yaağ" Bu nedir yahu?! Özürlü gibi konuşunca sevimli olduğunu mu sanıyorsun, iksir içmiş misali gençleştiğini mi? Sabrediyorum, düzgün cümle kurana kadar "Efendim? Pardon, anlamadım?" diye tekrar ettiriyorum ama bir gün çekemez anıma denk geleceksiniz ağzınızın ortasına 2 tane çarpıcam.

Gıccık Kız Vol.10

Bu yaşta, bu devirde hala Şahin K esprisi yapmaya çalışan ergen beyinli gerizekalılar! Size gıcık oluyorum!! Ayrıca tiksinti yaratıyorsunuz bende! Bir de komikliğinizi kendi kendinize teyit etmek için Şaban gibi gülüşünüz yok mu beyanınızla birlikte! Hele hele müstehcen bir espri yapmış olmanın utanmaz zaferiyle cümle sonuna doğru sesinizi alçaltıp direk gülüşmeye geçmeniz?! Bu kafayla, bu beyinle nesliniz elbet tükenir de rica ediyorum o kadar bekletmeyin insanlığı, gidip doğal doğal selekte olun.

2 Kasım 2009

Tilifon

Çift hatlı cep telefonlarından almam gerektiğine karar verdim çünkü 3 telefonu sığdırma zorunluluğum yüzünden mini mini çanta kullanamıyorum. Cep telefonundan nefret eden biri için 3 hat sahibi olmak ne fena birşeydir ah ahh. Tek hattın sesinin iyi gelmesine rağmen diğer hattın kötü geldiği yorumlarını okudum ama beğendiğim modelde bu problem aşılmış diye duydum. Bir de baş ağrısı yapıyormuş dedi sevdicekimsi (:p) ama bilemedim. Var mıdır hiç kullanan/araştıran/duyan eden?

1 Kasım 2009

Zırlak Alice

İnsanın ne kadar sınırsız bir gözyaşı haznesi varmış yahu! Her gün kendisi hakkında birşeyler öğreniyor şu insanoğlu. Cık cık cık.

31 Ekim 2009

Spontan Alışveriş

Dışarı çıktığım ayakkabılar su almaya başlamışsa, yol üstünde bir alışveriş merkezine uğrayıp bir yağmur botu alıp onu ayağına geçirip yola öyle devam etmek çok garip birşey olmasa gerek de satış temsilcisi kız neden öyle şaşırdın acep?
Not. Evet, sonunda ben de balıkçı çakması oldum :p

Döngüsel

Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-İnatlaşma-Birleşme-Durgunluk-Melankoli-Üzüntü-Boşverme-Kafaya takma-Sinirlenme-Saldırganlaşma-?

Brrr

İnat ettim, battaniye içinde oturdum, kazak üstü hırka giydim, ama sonunda dayanamadım, kombiyi dün gece itibariyle çalıştırdım. Kış resmi olarak başlamıştır. Benim gibi sürekli üşüyen biriyseniz kaloriferin dibine kıvrılıp uyuklama devri de ;)

Oynakbeyi

Bunca yıllık cancağızım, barzom, oynak peygamberim diye söylemiyorum; iyi yazıyor sıpa. Buyrun giriş burdan.

30 Ekim 2009

Anarşik Alice

Israrlarım ve dirençli duruşum sonucu yasaklar kalktı, blogger açıldı şirket için. Mail2blogger'la da idare ediyorduk tırıs tırıs ama orjinali her zaman için daha iyidir tabii.
Bu arada kalbimi bağışlamaya karar verdim. Bende iyi bir halta yaradığı yok artık. Baya bir hasarlı ama yine de bir şekilde atıyor. İhtiyacı olan olursa haberim olsun.

29 Ekim 2009

Güm

Kimi kadının sabrı geniştir, şuursuzluğunuza geldiyse onu sonsuz sanabilirsiniz. Bu nedenle hatırlatmakta fayda görüyorum, onu sabrının son demine kadar zorlamışsanız, aniden infilak ettiğinde şaşırmayacaksınız.

27 Ekim 2009

Hastalık geliyorum demez

Öğleden beri 2 adet uçuk çıkardım, acayip üşüyorum ve ateşim var.
O kadar dalga geçtikten sonra domuz gribi olmuş olmayım :p

Arzu Nesneleri Part bilmemkaç

Yeni arzu nesnelerimi gururla kamuoyuna sunarım.

Pissel Mevzular

Ofisteki tuvaletin sifonu bozulduğunda havlu aparatının tepesindeki plastik hazneyi çıkarıp kova olarak kullanınca kendimi McGywer gibi hissetmem, klişelerin baştacı olarak forwardlanan "80'lerde çocuk olmak" başlıklı maile rahatlıkla eklenebilir bence.

26 Ekim 2009

İş-li vs. Diş-li

Ofisteki angarya işleri halleden 55'lik teyzenin Ekim sonu emekli olacağı duyurusu geldi az önce. Öyle önceden haber verip işleri ayarlamak filan yok bizim memlekette. Aha buraya yazıyorum bu işler de benim üzerime kalır. Hani herkesin bir limiti vardır, oraya erişilince mantıkmış, sorumlulukmuş, olurmuş olmazmış iplemeden siler atar ya herşeyi; hah işte oraya bir gıdımım kaldı. Öğrendiğime göre şirketi ikiye böldükleri ve bizi yeni açılan şirkete aktaracakları için Kasım başında hepimiz işten çıkarılıp yeni şirketle sözleşme imzalatılacakmışız. Şimdiki şirketten kovulduktan sonra yenisiyle imza atmayı reddedersem bana tazminat vermek zorunda kalırlar gibi bir fikrim geldi, ortada ne tebligat ne de bir duyuru var çünkü. 2 haftaya sabrımın limiti sonsuzdan 1'e bu hızla yaklaşmaya devam ederse bu şahane fikrimi kullanacağım gibi geliyor bana.

25 Ekim 2009

1

3 haftadan sonra annem babam bu akşam evlerine geri döndüler.
9 yıl önce İstanbul'a ilk geldiğimde nasıl hissediyorsam öyle hissediyorum. Banyoya girip sıcak suyun altında usul usul ağlayasım var.

21 Ekim 2009

Mahalle Baskısı

Mini etek ve desenli çorap giymeye bayılırım. Yurtdışına çıktım mı gider çorap alırım, bir de çanta. Gavurların bol bol bulunduğu bir semtte yaşıyorum. O kadar ki apartmandaki tek normal Türk isimli insan benim. Ama göç her yeri olduğu gibi burayı da vurmuş. Dün akşam eve giderken bana yaşattığınız "eteğini giymeyi unutmuşluk paranoyası" yüzünden hepinizin te mınakoyiim. Baskınıza götümle gülüp eteklerimi giymeye devam edeceğim. Her öküz gibi bakana parmak göstermeye, her laf söyleyeni itin dötüne sokmaya da devam edeceğim. Umarım hepiniz acı çeke çeke, kıvrana kıvrana ölürsünüz. İnsanlardan soğuyorum gitgide yeminle.

Domuz Gribi

Sağlık Bakanlığı'nın Radikal'in Domuz Gribi ile ilgili sorularına verdiği cevapları okuyunca, felaket senaryosu nasıl yazılır, insanlar nasıl manipule edilir, korku nasıl yayılır, bir kez daha kavrıyor insan.

Türkiye’de son tahminlere göre kaç kişinin domuz gribine yakalanması bekleniyor?
Yapılan simülasyona göre, domuz gribi virüsü hiçbir önlem alınmazsa, Türkiye’de enfekte olması beklenen insan sayısı 21 milyon.
Kaç ölüm bekleniyor?
21 milyon domuz gribi vakasından 8.8 milyonunun hastaneye başvurması bekleniyor. Başvuranlardan 96 bini hastaneye yatırılacak. Bunların da 15 bin 500’ü yoğun bakım hizmeti alacak. Bu süreçte 5 bin 300 kişinin ölmesi bekleniyor. Aşılama gibi önlemlerle enfeksiyon sayısı 1.8 milyonla sınırlı tutulabilecek. 7 bin 500’ü hastaneye, bunların da 1200’ü yoğun bakıma yatırılacak. Bu durumda 400 ölüm bekleniyor.
Aşının ilk denendiği ülkelerden biri neden Türkiye, geçen yıldan beri dünyada etkiliyken neden şimdi ilk defa Türkiye'de ortaya çıkmış gibi tantana yapılıyor, neden medyanın başka işi gücü yok da sabah domuz gribiyle kalkıp gece domuz gribiyle yatıyoruz, bunları hiiç sormayalım. Devletimiz bizi düşünüp aşılatıyor, bense hainlik etmeden duramıyorum bak, cık cık...

20 Ekim 2009

Kalemi bağlı Alice

Hazır evde uyumadan bir gıdım önce internete girmişken hemen yazmak istedim. Ofisteki saçma güvenlik sistemi hiçbir blogspot ve wordpress uzantılı adresi açtırmıyor, takip ettiğim blogları Reader üzerinden okuyorum ama fotoğraflar görünmüyor. Sayfalar açılmadığından yorum yapamıyor, yaptığınız yorumlara da cevap yazamıyorum. Ama sanmayın ki arada bir kontrol edilmiyorsunuz. Ensenizdeyim. Duyurulur. Hizayı bozmayın.

Teker teker gelin hüleyn!

Miniğimin dikişleri alındı, fakat veterinerin söylediğine göre dikiş ipi alerji yapmış, bu yüzden dikiş yerleri kabuk bağlamış, 3 gün daha hunisi takılı duracak. "Drima ile mi diktiniz, katküt nasıl alerji yapabilir?" diye sordum ama şaka yaptığımı sanıp güldü kadın. Oysa son derece ciddiydim.
Farkında olmadan çok fena günler geçirdiğimi farkettim dün. Melozilla ile tartışmam, ev arayışım, ev bulunca onu yaptırmak için harcadığım para ve emek, bunca emekten sonra hala elden geçmesi gereken bir ev, bir dolu eksik, akan tavan, suyunu çeken param, Mina'mın hastalığı ve bakım süreci, iş yerindeki ağır ötesi tempo, ofiste gelen giden gavurlar, onlarla birlikte yapılan günübirlik seyahatler... Bütün bunlarda ne bir tek arkadaşım yanımda oldu, ne sevgilim geçinen adam. Varsa yoksa ailede var. Onları öpüp sevin, herşeyden önemli ve önde tutun. Haklarını ödemek asla mümkün değil.

19 Ekim 2009

Olan Biten

lifetrainee'nin işten ayrılmasından sonra, hayatımda ilk defa, öküz gibi çalışıyorum ama yine de işler yetişmiyor. Daha önce söylediğim gibi, aslında cidden hızlıyımdır ama düşünün işte o kadar çok iş var. 3 kişilik işte. Evde de Mina Hanım'ın bakımıyla uğraşıyoruz; şuruplar, haplar, kremler, kafasındaki huni yüzünden mama kabına yaklaşamadığı için ağzına verilen ıslak mamalar... Bugün dikişlerini aldırmaya gideceğiz sonunda. Hunisi de yarın çıkacak. Umarım günde 23 saat uyumayı keser bunlardan sonra.
İçeride toplantı odasında bir Hindistanlı ve bir İngiliz var, toplantıya girmem gerek. Yalnız gitmeden şunu söyleyim, bu kadar yoğun bir tempo bende alerji yapar, bakalım ne zaman kaşınmaya başlayacağım.

14 Ekim 2009

Azimli Genç!

Sanırım taşı deldim.
Benim fendim yasakçı IT'yi yendi.

Try try little fly

Mail2blogger diye birşey deniyorum.
Blog hayatı kararmış bir bireyin son çırpınışlarıdır. Bakarsınız ayranı tereyağına döndürüp kurtulurum.

10 Ekim 2009

Minik

Minik meleğim Mina, rahim kanseri imiş.
Veteriner hayatında böyle bir şeyi hiç görmediğini söyledi.

8 Ekim 2009

Brand New

Ta-şın-dım!
Bir daha 10 yıl yerimden kıpırdamamayı düşünüyorum ama. Her taşınma bir öncekinden daha da zor oluyor. Tanrı evini bırakıp gelen anne babadan razı olsun!
Ama çok şahane oldu herşey yahu :)

30 Eylül 2009

You'd better be really sorry as hell or i'll punch you in the face

Siz birisini mütemadiyen düşünüp ona göre yaşarken onun sizi aklından bile geçirmemesi ne kadar boktan bir şey.

Pire Alarmı!

Minik prensesimi henüz pire damlasının süresi bitmemiş olmasına rağmen pireler bastı! Bembeyaz tüylerinin arasında 8 tane pire ayıkladım. Mitozla mı bölünüyor bunlar anlamıyorum ki!! Kara Üzüm'üm de onu seviyorum sanıp kıskanıp ayaklarıma dolanıyor. Kapkara hayvanda da kim bilir kaç tane vardır da göremiyorum ki! Yeni damla yaptım ama kabus mu bu ne anlamadım, kaşınıyorum Allaam! Pire tasması da takamam zira bir kere taktım, onda da Üzüm kendini boğuyormuş zor yetiştim. Yaa gene siyah birşey var kafasında ühühü :(

Not. Buraya bir pire resmi koyardım ama google'dakiler çok korkunç. Bu şeylere elimi sürdüğüm gerçeği yüzüme her sayfayı açışımda çarpmasın diye resimsiz olsun bu da.

29 Eylül 2009

Tru Blood

Bir uyuzluk, bir bezginlik var ki üzerimde sormayın gitsin.
Boyasıyla, mutfak dolabıyla, laminantıyla, sistresiyle, çelik kapısıyla uğraşa uğraşa bildiğin müteahhit oldum. Cumaya 2 tane temizlikçi de ayarladım zira naif bir hatun olarak "Ben hallederim n'olcek ya!" dediğim ev temizliği, söz konusu bir inşaat temizliği olunca özel ihtisas sayılmalıymış. Benim bütün gün uğraşsam ancak o da belki, mutfağını temizleyebileceğim pasaklı evim temizlendikten sonra da cumartesi taşınıyorum. Ofisten pek çok koli ve bant makinesi getirttim. Kendimi devletin olanaklarıyla çoğcuğuna tut ski yaptıran Uçuran gibi hissediyorum. Burdan hareketle benden "devlet yönetiminde söz sahibi" insan modeli çıkmaz, beceri meselesi.

Bir de dünyanın en kötü dizisini izliyorum akşamları, Melozilla Digitürk'ü de alıp gittiği için televizyonsuzluktan sıkıldığımda. True Blood isimli bu vampir pornosuna göre öldüğünü düşündüğünüz vampir sevgiliniz bir anda toprağın altından elini uzatıp bacağınızı yakaladığında, önce çığlık atıp ardından 1 saniye öpüşüp derhal 3 saniye sürecek bir penetrasyona başlamanız aşk oluyormuş. Yalnız dizinin geçtiği o kasabaya bi' gitmek lazım, bütün kasaba ahalisi adamlar adonisli mi olur hey güzel Allaam?!
He bi de, o kadar daşın arasında sen git başrolü ayrık dişli, patlıcan çeneli, çarpık gözlü, boş bakışlı, çirkin ıyk Anna Paquin'e ver. Tipe bak tipe ehaheha


Dizinin afişine bak bir de, herkesin bir yerlerinden kan akıtmışlar Allaam sana geliyorum.


Bunların dişleri de sustalı bıçak gibi Şrak diye çıkıyor kınından. Bir de şu zenci hatun var ya, off zencilerden nefret ettim yemin ediyorum. Car car car, kölelik varmış da herkes benden özür dilesin de, ben çok akıllıyım herkese laf sokarım, yalnızım problemliyim ama süperim de. Bir git ya! Hem çirkin hem de geveze ve akıllısın kızım! Hiç şansın yok.

Ve ben bu dizide 9.bölüme geldim. Herşeyi hakedebilirim.

27 Eylül 2009

Aşk

Olur ya bazen, "Bu ne be" dediğiniz müzikler, "Lame, piyasa, kıro, salak" diye nitelendirdiğiniz kişiler tek bir videoyla, sizin için doğru zamanda, izlerken/dinlerken kalbinizi hızlandırır, gözlerinizi doldurur. Aa, olmaz mı size??

26 Eylül 2009

101

101 isimli bir okey oyununu öğrendiğim gün izleyici sayımın da 101'e ulaştığını görmek, bende hemen bir Sayısal'cıya gitme güdüsünü uyardığına göre durumum azcık vahimleşiyor.
Ha, bir de fena hastayım. Ağzın gözüm burnum ayrı akıyor. Her taşınma arefesinde bu bana reva mıdır?

22 Eylül 2009

Angara

Bütün Ankaralı blogdaşlarımı ve okuyucularımı tenzih ederek bu bayram ziyaretimde karşılaştığım "Angaralı" profili için uygun gördüğüm ismi paylaşmak isterim:
"Kekomançi"

Keko, kıro ve apaçi karışımı bir ırk olan bu Angaralıların erkek ve dişisine bir de temsili fotoğraflardan bakalım:


Aslına bakarsanız beni asıl şaşırtan şey Ankara gibi kozmopolit, kalabalık, dışarıdan çok göç almış bir büyük kentin kendine özgü bir kentli profili geliştirebilmesi. "İstanbullu" profilinden bahsetmek mümkün değilken "Angaralı"ların bu kadar net şekilde ayrışması ilginç değil mi?

17 Eylül 2009

Yassak

Ofisteki yeni bir güvenlik uygulaması sayesinde blogspot ya da wordpress, hatta ve hatta blogcu uzantılı adreslerin bile hiçbirine girilememesi sonucu blog yazarlığı hayatım tehlikeye düşmüş bulunuyor. Gazi telefonum yerine bir Blackberry almazsam gidişat kötü...

14 Eylül 2009

Mini Hikaye

Minik bir ikametgah nakli hikayesidir.
Günlerden bir gün, yeni taşınacağı eve su ve elektrik bağlatabilmek için ikametgahını yeni evine taşıması gereken LSR muhtara gider. Muhtar ona nakil işlerinin eskiden öyle kolay olduğunu, artık Nüfus Müdürlüğü'ne gitmesi gerekeceğini söyler. Nüfus Müdürlüğü'ne giden LSR'ye oradaki memur Kira Kontratının noterden tasdikli olması gerektiğini söyler. Ne şanstır ki Nüfus Müdürlüğü'nün karşısında bir Noter vardır. Noter'e giden LSR'ye buradaki salak ve kel memur konratı tasdikleyemeyeceklerini, çünkü kontrat tarihinin 1 Ekim'de başladığını söyler. Bunu üzerine konratını geri alan LSR, o gün zaten gideceği stüdyoya kontratını da götürür ve Fotoşok'taki minik bir müdahele ile kontrat 1 Eylül'de başlayıverir. Buradaki işini bitiren LSR, tekrar aynı Noter'in yolunu tutar. Noterdekiler orayı arar burayı arar, sonunda nasıl hesaplayacaklarına karar verebilip 700 TL kirası olan ve 1000 TL depozito verilen evin kontratının fotokopisini çekip bir damga basmak için 122 TL ister. Bunun üzerine "NEE ŞAŞIRDINIZ MI SİZ?!! VERİN KONTRATIMI BANA!! diye bağırıp kontratını kaptığı gibi dışarı fırlayan LSR, az ilerideki diğer Noter'e gider. Buradaki yaşlı bayan kendisine 1000 TL depozitonun kontratta yazmadığını, bu yüzden 50 TL karşılığı işlemin yapılabileceğini söyler. "Kontratta Kefil olmasaydı Damga vergisi de ödemezdin, ama zaten 5 TL gibi birşey" diye de ekler. Kontratını 50 TL'ye tasdikleten LSR, bununla birlikte Nüfus Müdürlüğü'ne gider. Sıra kendisine gelince bankoya ilerler ama o da ne, gerizekalı emlakçı kontrata Daire 5 yazsa da Nüfus'ta en üst katın numarası 6 gözükmektedir. Emlakçı aranır, ev sahibi aranır, apartmanda yaşayan diğer insanların isimlerinden kontrattaki katın doğru olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. En sonunda en üst kat olduğu için Kat:6 yazılmasına karar verilir. Bu esnada Nüfus'taki memur adresi ille sözlü olarak duyması gerektiği konusunda diretince LSR kontratı kadının elinden alarak adresi okuyup geri verir. Buradaki maceradan sonra bir kağıt parçasıyla muhtara ulaşılır, buradan kayıt alınır, tarif edilen yeni muhtara gidilir. Fakat o da ne, hangi muhtarın hangi sokaktaki kaç numaraya kadar bakacağı daha yeni değişmiştir ve LSR yanlış yere yönlendirilmiştir. Buradan da çıkarak doğru muhtara ulaşan LSR kaydını yeni evine yaptırır, 3 tane ikametgah belgesini alır ve koşa koşa İSKİ'ye gider. Saat 15:30 olmasına rağmen hepsi ellerinde tesbih, yayıla yayıla oturmakta ve iş yapmamaktadırlar. 29 kişiyi öldürdükten sonra önlem almaya karar veren idare, meğerse bütün kamu kurumlarını erken paydos ettirmiştir. Elinde dosyası, içinde pek çok fotokopisiyle evine dönen LSR direk yatar, akşam 9'da ancak kalkar.

Kıssadan hisse:
1. Ev değiştirmeyin.
2. İlla değiştirecekseniz 2 tane kontrat yapın, biri gerçek diğeri ikametgah alırken kullanılacak.
3. Çakma kontratta peşinat, depozito yazmayın. Kirayı mümkün olduğunca düşük gösterin.
4. Noterlerin kafalarına göre fiyat çektiği gerçeğini göz ardı etmeyin, başkasını denemekten korkmayın.
5. Her işinizi bir günde bitirebileceğiniz rüyasına hiiç yatmayın.

Telegodum

Yaklaşık 2 yıl önce, amk heriflerinin grevine denk geldiği için defalarca kez Telekom'a gitmek zorunda kalarak kapattırdığım ADSL hattına 800 küsür TL borç ve icra geldi.
Yarından sonra gazeteleri takip edin; "Cinnet geçiren genç kadın 5 memuru zımbalayıp delgeçle delik deşik etti" manşeti sizi şaşırtmasın.

9 Eylül 2009

S.O.S.

Yolun kenarında servis araçlarından çıkamadan sel sularından boğulan 7 kadın tekstil işçisinin cesetleri yatıyor. Az ileride insanlar fabrikaları, dükkanları, depoları yağmalayıp arabalarına, kamyonetlerine ganimetlerini doldurup kaçma peşinde.
Gocakafalı Belediye Başkanı suçlu olarak altyapı eksikliğini değil "çevreyi hoyratça kullanma"yı işaret ediyor.
Ne olmuş bu ülkeye böyle?

Melozilla Efsanesi

Soon-to-be-ex ev sahibimin anlattığım cengaverliğinden sonra Melozilla ile konuştuk. Burada belirtmeliyim ki kendisi "İsabet olmuş" cümlesini kurduğu geçen haftadan beri beni gördüğünde kıçını dönüp tek kelime etmemekteydi. Yüzünden ne gördük de kıçını dönüyorsun demedim ben de, bağane artık bana uzak Allah'a yakın olsun düşüncesindeyim.
Neyse efendim Ex-Es'in çıkışının ardından ev aramaya ara veren Melozilla, ortamın düzelmesiyle ev aramaya devam etme kararı aldı. Yalnız bu arada sevgilisine bu haberi verirken ondan gelen kimliği belirsiz bir soru karşısında "Yok, bu saatten sonra olmaz artık öyle şey" cümlesi garibimin hala eski günlerdeki gibi benim onu affedip birlikte yaşamaya devam etme düşüncesinde olduğunu gösteriyor. A be gerizekalı, madem başını sokacak bir ev bulmamıştın ne demeye olay çıkarıp peşinden özür dilemek yerine büyüttükçe büyüttün? Ne demeye "İsabet olmuş" kabilinden iddialı cümlelerle çıkıyorsun ki daha karşıma? Ben bir an önce taşınayım; seni susuz, gazsız, telefonsuz, internetsiz bırakayım da aklın başına gelsin...
Hain kahkaha : Nihahaha!

Ev Sahibim Çıldırmış Olmalı

Ev sahibim çıldırdı!
Soon-to-be-ex ev sahibim, evden ayrılacağımızı söylediğimde içine düştüğü karamsar, ne yapacağını bilmez ve şaşkın hallerinden sıyrılıp bir yırtıcı olmaya karar verdi. Evvelsi gün iş çıkışı beni aradığında aramızda şöyle bir dialog geçti ki akıllara ziyan:

LSR : Buyrun Ex-ES Hanım?
Ex-ES : LSR Hanım, sizin kontratınız Kasım başında yapılmış 2 yıl önce, geçen yıl kontratı yenilemediğimiz için otomatik olarak yenilenmiş sayılacağından beni erken çıkarak mağdur etmiş oluyorsunuz.
LSR : Ex-ES Hanım, öyle şey olur mu? 10 yıldır bu evde kalıyor olsak ayrılmak için girdiğimiz ayı mı bekleyeceğiz yani? Ayrıca 1 ay öncesinden haber verdim iyi niyetimden, daha ne istiyorsunuz?
Ex-ES : Benim birsürü evim var, avukatlarla çalışıyorum, hukuki olarak mağdur ettiniz beni. Yarın İtalya'ya gideceğim, önceden söyleseydiniz kiracı bulurdum, bir sürü borcum var çok mağdur oldum.
LSR : Belli olunca 1-2 gün içinde haber verdim size zaten, daha evden çıkmamıza da 1 ay var. İlan verin, biz akşamları gösteririz evi.
Ex-ES : Siz anahtarı emlakçıya bırakın, o gösterir gün içinde.
LSR : Daha neler, tanımadığım adama evimin anahtar bırakıcam, öyle mi? Böyle birşey kesinlikle mümkün değil. Akşamları arar gelir, gösteririm evi ama başka türlü birşey mümkün değil.
Ex-ES : Siz kendi tarafınızdan düşünüyorsunuz ama beni de düşünün. Bakkala bıraksanız anahtarı, o gösterse?
LSR : Ex-ES Hanım, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymuyor galiba? Bakkaldan bahsediyoruz. İki kızın yaşadığı evin anahtarını bakkala mı vereceğiz de evimize girecek? Kendinizden düşünün, böyle bir şey olabilir mi yahu?!
Ex-ES : Mağdur ettiniz beni bik bik bik, bugün geleyim size konuşalım bik bik bik, kanunen bik bik bik, anahtar bik bik bik...
LSR : Tamam Ex-ES Hanım, buyrun gelin, konuşalım.

Akşam evde LSR'yi arkadaşlarıyla birlikte kendini beklerken bulan Ex-ES birden çark eder:
"Biz yanlış anlamışız, LSR evi hiç göstermeyecek diye anlamıştık."

Artık birlikten doğan kuvvetten mi gözleri korktu, bana diş geçiremeyeceğini mi anladı, canımı sıkarsa o evi yıkıp öyle gidebileceğimi mi farketti bilemiyorum. Ama mutlu son.

8 Eylül 2009

Hate Ya!

Şu dünyada en nefret ettiğim mevsimsel döneme girdik artık. Bu dönemin özelliği hava ılıkken yağmur yağması. Yağmurluk giyersin terletir, penye giyersin ıslatır, şemsiye taşımaya bilmeyen gudiklerin göz çıkarma ataklarına mazur kalırsın, ne giyeceğini bilemez üstü cami altı şişhane dolanırsın, yataktan kalkasın gelmez, sürekli bir uyku hali olur, birden bastıranlarda saçak altında mahsur kalırsın, paçaların ıslanır ıslak ıslak bacağına değer (ıyyykkk!!!), ayakkabın su alır ayakların ıslanır sistit olursun, yazın rehavetinden kurtulamamış öküz sürücüler su sıçratır, gündüz gündüz ışık açmak zorunda kalırsın, sokakta yürürken çatıdan/bacadan/pervazdan şıp diye bir damla düşer gelir yakandan içeri girecek yolu bulur, (minibüs kullandığım dönemlerde böyleydi, hala var mı uygulama bilmiyorum ama) minibüs zeminine talaş serpilir içerisi ahır gibi kokar... Of Allaam bildiğin ağlayacağım ya!

Eureka!

Ev buldum oğluumm!!!
Hayatımda ilk defa senet yaptım bir de, çelik kapı için. Kendimi büyük hissediyorum, adeta bir Hulusi Kentmen hatta.

5 Eylül 2009

Tamirci çırağı LSR

Creative 5+1'in ses ayarlama zımbırtısı bozuldu. Durup dururken sesi kısılıyor, tepesine 2 tane çaktım mı düzeliyor. İçini açsam kurcuklasam bir iyileşme sağlar mıyım ne dersiniz? Böyle böyle tamirci çırağı olacağım yeminlen.

4 Eylül 2009

Notema

Ne ara Cuma oldu yahu!!!
Ben 1 haftadır raporlarla, doplantılarla, sonrasında ev aramayla boğuştuğum için hiç fark edememişim. Dolayısıyla bugün size bir tema da düşünemedim. Zaten o kadar yazı yazacak zamanım da yok. Kevin'la yine, yeni, yeniden doplantıya gireceğim birazdan.
Örtmenim ödevimi haftaya getirsem olur mu??

3 Eylül 2009

Anlamsız işler

Genel Müdür'ümle aramızda, pazarlama planındaki ayrılan arkadaşın ilgilendiği ürün gruplarıyla ilgili verileri doldurduktan sonra geçen konuşmadır:

GM : Bu figürler yanlış olmuş.
LSR : E herhalde yanlış olacak, attım hepsini! Nerden bileyim ben X ürün grubunda pazarın büyüklüğü ne? Daha 3 gün önce devredildi herşey bana.
GM : Attığın çok belli olmuş ama.
LSR : GM, bunlar bana Arapça'dan bile daha anlamsız geliyor. Anlamlı nasıl atabilirim?
GM : İyi getir, birlikte bakalım...

Bu iş yürümez yahu...

1 Eylül 2009

Interview with the idiot

Ve sonunda LSR, Melozilla'yı evde yakalar!!!
Dı dın dın dı dın!

- Melo, seninle biraz konuşabilir miyiz müsait olduğunda?
- Şimdi konuş.
- Mümkün olduğunca çabuk haber vermek istedim, sen de ona göre ne yapacağına karar verebil diye. Fakat geçen haftadan beri ortada görünmüyorsun. Ben yalnız eve çıkmaya karar verdim. Bu ay içinde ev bulup ayrılmayı düşünüyorum.
- İsabet olmuş, ben de karşıda çıkacağım zaten.
- Peki o zaman, ev sahibine haber veririm ben.

Şekil 1-a'dan da anlaşılabileceği gibi bizimkinin kurtlanmasının sebebi huzursuzluk çıkarıp evden ayrılmasına mazeret bulmakmış. Ben de hala erken söyleyim de zor durumda kalmasın derdindeyim. Saf mıyım neyim ki :D Sanki ben insan gibi gelip konuşsa "Nayır, sensiz yaşayamam" diye paçasına sarılacağım :p Lafa bak, isabet olmuşmuş. Te Allaam, sen biz kullarını beyinsiz, ukala ve kendini akıllı sanan boklardan koru.

31 Ağustos 2009

Kreativ Blogger

"Kreativ Blogger" diye bir ödül dolaşıyor ne zamandır bloglarda. İlk başta moda, makyaj, DIY bloglarında filan görüyordum ki yaratıcılık bence de odur. Sonrasında bloğumun sessiz okuyucularından Poseidon "İlla kreativ mi olacak, okuyorum seviyorum o halde ödülü veririm" diye düşünüp bana da göndermiş sağolsun. Muayen günümde de değilim de biraz oha derecesinde patavatsız olup düşündüklerimi çat çat söylediğim için "Ben yaratıcı blog değilim ki! Hem ben seni tanımıyorum :p" kabilinden tepki vermiş idim. Allahtan alınmadı kendisi, üşenmedi açıkladı niyetini. E yazmak da bir yaratıcılık olduğuna göre bütün blog yazarları bir nevi "Kreativ blogger" değil midir diye çevir kazı yanmasın yapıyorum şu esnada :p Bu tepkimle bir daha kimseden ödül mödül almamayı garantiledikten sonra bu durumda alıp alabileceğim tek ödül olduğundan gerekeni yapacağım. Hem Melozilla'yı bekliyorum gene, zaman çabuk geçer :p
1. Beni ödüllendiren Poseidon'a teşekkür eder, yazılarımı beğendiğini söyleyerek yüzümü gülümsettiği için kendisine müteşekkir olduğumu bildiririm.
2. Beni ödüllendiren Poseidon'un bloğunun linkini zaten verdim her isimde :)
3. Ödülün logosunu yayınladım. Çok hoşuma gitmedi böyle allı güllü ama n'apalım girdik bu işe bir kere.


4&5. "7 Yaratıcı blogger"ı ödüllendireyim. Şu aşamada yaratıcılık algımı biraz açarak blog aleminde herkesin yapmadığını yapmaya çalışan, yenilikçi ve şahsına münhasır arkadaşların linklerini yayınlıyorum.
* Gaykedi
* Cesetizleri
* Salıncakta İki Kişi
* Süt Kutusu
* Korkuluk
* Stil Direktörü
* The Non-Conformist
Görüldüğü üzere çok midesiz bir insanım, her türlü bloğu iyi olduğu sürece okuyabilirim :)
6. Ödüllendirdiklerimi bundan haberdar etmem gerekiyormuş ama kimisi mim sevmez, kimisi çok alakasız olduğundan bunu yapasım yok :p
7. Kendim hakkında 7 ilginç şey yazmalıymışım ki şimdiye kadar bu blogda 777 tane yazdım herhalde :) İlk aklıma gelenleri yazacağım.
* Pazar günleri kahvaltı yaparken magazin programları izlemeye bayılırım, kafamı boşaltmamı sağlıyor. Haftanın başka bir günü, başka bir saatinde tahammül edemem.
* Son derece provokatif bir insanım. İnsanları iyi ya da kötü bir konuda gaza getirip harekete geçmelerini sağlayabilirim. Ama kendim öyle kolay harekete geçemem.
* Otorite elimdeyken şu uruspu patronlardan olurum, yanımdakileri deyim yerindeyse öttürürüm. İş bittiğinde ise pamuk gibiyimdir.
* Benimle ilk defa karşılaşan insanlar çok soğuk, ukala ve burnubüyük olduğumu düşünür; tanıştıklarında ise böyle düşünmeye devam eden kimseyi tanımıyorum. Bir anda samimi olmayanlardanım.
* Yemek seçmediğimi söylesem de bamya, bakla, lahana, pırasa, bütün halde pişmiş soğan, maydonoz, dereotu, tere, roka, ciğer, kokoreç, hurma, karpuz, kısır, kakaolu hiçbirşey, talaş böreği... yemem.
* Topuklu ayakkabılara zaafım var. Çift kapaklı 3 ayakkabılık dolduruyorlar kendileri. O kadar ki babam bu zaafımla başedemediğinde ev hediyesi olarak ayakkabılıklarımı almıştı. Buna rağmen ayda 1 ya da 2 defa topuklu giyerim. Dolabımda olmaları bana yetiyor.
* Kendim pek doktora gitmeyi sevmem, ilaç kullanmaktan nefret ederim ama kedilerimin burnu aksa soluğu veterinerde alırım. Ağızları var dilleri yok gariplerimin, ya ciddi birşeyse korkusunu asla aşamadım, aşamayacağım.

Bitti :)

Ateşle Yaklaşma

Yataktan sürünerek kalkma dönemim bu sabah itibariyle başlamıştır, vatana millete hayırlı olsun. Bunun olası sebepleri :

1. Yaz mevsiminin bu gece 00:00 itibariyle bitiyor olması. Buna rağmen hala tatile gidememiş olmam.
2. Ofisteki arkadaşımın son günü olması dolayısıyla yarından itibaren HERŞEYLE benim ilgilenecek olmamın dayanılmaz ağırlığı. Buna pazarlama planı ve bütçe dahil. Öğk.
3. AK karıları bir yangın merdiveninde sigara içip bir kahveye çıktıkları, peşinden boş bir ofis odasına girip telefonla yarım saat konuştuktan sonra 10 dakika masalarında oturup tekrar sigara çıkıp ay sonunda da çok fazla işleri olduğundan hiçbir şeyin yetişmediğinden şikayet ederlerken; saflık derecesi artık gerizekalılığa vuran şefleri hiçbir bok yapmayıp "elemanını koruyup kollamak" adına onlardan bir iş istediğimde çalışanının çok meşgul olduğunu ve işi outsource etmemi söylerken; direktörlerden birinin oğlunun üniversite kaydı için çocuğu ve annesini şirket şoförü alıp okula götürürken bana "Neden taksi kullandın?" diye sorulurken; hiçbir bölüm adam gibi işini yapmadığı için Pazarlama bölümünde çalıştığım halde ithalat, ihracat, tedarik, satınalma, tasarım bölümlerinin de işlerini takip ederken içine düştüğüm tarifsiz umutsuzluktan da beslenen yorgunluğum.
4. Haftasonu saatlerce dolaşmamıza rağmen sahibinden kiralık 2 tane ev bulabilmemiz; onların da sadece birine bakabilip kaçarak uzaklaşmamızın getirdiği hayalkırıklığı.
5. Melozilla'nın haftasonu gene ortada görünmemesi üzerine artık yıpranan sinirlerim ve evden ayrılık kararımı e-mail'le bildirmemek için kendimi zor tutarken harcadığım efor.
6. AK Melozilla'nın AK kedisini apartman boşluğuna çıkarması yüzünden ayda bir pirelenen kedilerimi korumak için aldığım pire tasmasının keskin, çamterebentine benzeyen iğrenç kokusu yüzünden bulanan midem.
7. İşyerindeki masanın üzerine kocaman gazete yayıp okuyan, kitap karıştıran, arada gözlerini kapatıp kestiren teyzenin bile istifa etmeye karar vermişken benim bunu yapacak lükse sahip olmamamın ve herkesi aynı koşullarda doğurtmayan Tanrı'ya duyduğum kızgınlık.
8. O'nunla birlikte yaşamak konusundaki fikir cimlastiklerimin hep benim aileme takılması ama aslında bunu gerçekten isteyip istemediğime karar veremememin sıkıntısı.
9. Para harcamamak adına şimdiye kadar hiçbir zaman yapmadığım birşeyi yapıp kendimi tutmam, vitrinlere bakmadan geçip gitmem, e-bay'e girmemem vs vs.
10. Beni sevmekten ve iyiliğimi istemekten başka bir gayeleri olmayan ailemin "mutlu" anlayışına sığan bir hayatımın olmaması ve istediğim bu olduğu halde onların kafalarındaki mutlu hayatı asla yaşamayacak olmamın iç huzursuzluğu.

28 Ağustos 2009

Makyaj&Güzellik - Yar Saçların Lüle Lüle

Benim gibi turuncu ve kıvırcık saçlara sahipseniz onları her daim pırıl pırıl ve lüle lüle tutmak için bayağı bir uğraşmanız gerekiyor. Duştan çıktıktan sonra bana bu konuda yardımcı olan ürünler:


1. Karman çorman olan saçı açmak ve yarısını yolmadan tarayabilmek için Schwarzkopf Gliss Sıvı Saç Kremi.
2. O derece karışık değilse saçı açmak konusunda Gliss kadar güçlü olmayan ama hafif durumlarda işe yarayan, aynı zamanda da saç rengini koruyan L'oréal Elséve Sıvı Saç Bakım Kremi.
3. Gliss kullandıysam saç rengimin canlılığını korumak için L'oréal Elséve Anında Bakım. Boya zamanı yaklaşırken bunu pek kullanmıyorum gerçi, nasılsa akmış renk akacağı kadar :)
4. Bir yere giderken duş alıp hazırlanıyorsam, yani 1-2 saat sonra saçlarımı tekrar yıkayacaksam Amway Satinique Volumizing Mousse. Bunu ancak böyle bir durumda kullanma nedenim bu köpüğün saçları ilk sürüldüğünde ve birkaç saat boyunca harika yaparken üzerinden biraz zaman geçtiğinde saçlarımı sertleştirip bukleleri bozması.
5. Amway'le tanışmadan önce aynı amaçla kullandığım L'oréal Studio Boucl' Perfect Bukle Belirginleştirici Köpük.
6. Diğer tüm durumlarda kullandığım, pek sevdiğim, saçlarımın derdinden anlayan, Elidor 7x24 Turuncu renkli şişenin yandan yemiş yeni ambalajı olan Elidor 7x24 Hareketli Bukleler.
7. En üste cila olarak da Elidor Işıldayan Parlaklık Serumu. Hakkaten işe yarıyor.

Yazarken yoruldum yahu! Uygulama ise o kadar da zor ve zaman alıcı değil. 5 dakika önce 1-6-7'yi uyguladım ve toplam 4 dakika filan sürdü. Saç işi zor vesselam...

Makyaj&Güzellik - Fırçalar

Lisede birkaç önemli olay dışında hiç makyaj yapmadım. Mezuniyetime giderken bile annem elinde ruj evin içinde peşimden koşturdu, azcık renk vereyim gel diye. Velhasıl kelam bu işe şimdiki nesil gibi 15'imde girişmedim. Kendi kardeşimden biliyorum, 15'inde glosslar, allıklar, rimeller alınmaya başlanmıştı. Neyse efendim, demem o ki makyaj fırçalarının önemini de ilk başlarda bilemedim. Far paletlerinin içinden çıkan sünger aplikatörlerle idare ediyordum ki ne gereksiz işkenceler çektiğimi şimdi düşününce anlıyorum. 2 fırça o markadan, 3'ü bu markadan yapmamak için e-bay'e girip bir fırça seti alayım dedim. En sonunda beğendiğim set 21 parçalık, deri kılıfı içinde bir heyula oldu.


Doğal kıllardan yapıldığı için likit ürünlere (kapatıcı, likit fondöten vb.) pek değmemesi gereken bu set, $20 gibi birşeydi yanlış hatırlamıyorsam. Set alırken dikkat etmeniz gereken en önemli şey içinde sizin için gereksiz olan fırçaların sayıca çok olmaması. Ben en çok far fırçası kullandığım için böyle birşey tercih etmiştim. E-bay'den benim alışveriş yaptığım satıcının linki burada. Bol bol fırçası var, biri sanırım sizin içindir :)

Makyaj&Güzellik - Sarı&Yeşil Göz Makyajı

Madem dereye giriyoruz, paçaları da sıvayacağız. Elimin hamuruyla makyaj bloğuymuşçuluk oynayacaksam kurallarını da uygulamam gerekiyor. O yüzden bu ne be demeyiniz. Süper makyaj yaptığımı asla söylemedim :p


Bunlar da kullandığım ürünler. Bir de nasıl yaptığımı anlatmam gerekiyormuş.


Göz kapağıma 2 önceki postta gösterdiğim yeşil krem farı, far bazı niyetine sürdüm. Göz kapağının pınara yakın olan kısmına Coastal Scents paletimden sarı farı, orta kısmına Inglot parlak yeşil farı, kenarına (crease bölgesi gibi bir ismi vardı?) da yine aynı paletten koyu yeşil rengi sürdüm. Kaş kemiğinin üstüne Stila üçlü fardaki en açık altın rengini kullandım. Bir sonraki postta atacağım fırça takımımdan bir takım fırçalarla bu renkleri bir güzel karıştırdım. Göz altlarımdaki "Gece yatmaz sabah kalkmaz"lıktan kaynaklanan morluklarımı gidermek için şu yeşil ruja benzeyen Maybelline Cover Stick'i, üzerine de Clinique concealer'ı sürdüm. En üste de cila niyetine azcık Maybelline fondöten geçtim. Alt göz içine Pastel beyaz göz kalemi, alt ve üst kirpik çizgisine de Lancome siyah göz kalemini çektim. Hala adam gibi rimel alamadığım için L'oreal Telescopic rimelle idare ettim. Oldu da bitti maşallah!

PS. Manuel focus yaptığım için azcuk flu olmuş malzemeler fotoğrafı. Affedin beni.

Makyaj&Güzellik - Online Alışveriş

Strawberrynet canımız ciğerimiz...
Dİ!
Aylık indirimleri kimi makyaj ürünlerini makul, hatta ucuz fiyatları çekse de parfüm alırken artık Strawberry'yi kullanmıyorum. Aşağıda kullandığım parfümlerin karşılaştırmalı fiyat listesini gösteren bir tablo yaptım.

Yeni uğrak noktamız FragranceX!

Makyaj&Güzellik - Far Bazı

Yeni çıktı bu meret, far bazı diyorlar. Farların altına sürülen ve renklerin daha parlak, belirgin ve kalıcı olmasını sağlayan krem formunda ürünler. Kimisi renkli nemlendiricisini sürüyor göz kapağına far bazı olarak, kimi kapatıcısını, kimi fondötenini, kimi de bu iş için yapılmış özel ürünleri.
Aşağıda görmüş olduğunuz minikler Watsons'ta kasanın yanında duran 0,99 TL'lik krem farlar.


"Amaan ucuzmuş" diyerek aldığım, pek renk vermediğini gördüğümde kendilerinden vazgeçtiğim ürünlerdi. Gün ışığında flaşlı ve flaşsız çekimle renkleri de işte böyle:


Makyaj bloglarında far bazlarından sıkça bahsedilmeye başlandığında benim de aklıma bu minileri kullanmak geldi. Denedim, sonuç çok başarılı. Pek renk vermese de yeşil tonlarındaki farların altına yeşili, pembe/mor tonlarının altına moru vb. şeklinde kullanıyorum. Elinde böyle kullanmadığı krem farlar bulunan ya da ucuz da olsa far bazına para vermek istemeyenlere duyurulur.

Makyaj&Güzellik - Organizasyon

Makyaj malzemelerimi, takılarımı, tokalarımı organize etmek, elimi attığımda istediğimi bulabilmek için belirli aralıklarla yerleşim değişiklikleri yaptım bugüne kadar. Yok Ikea'dan ahşap çekmece, yok bitmiş bayram şekeri kutuları, yok sağdan soldan alınmış sepetler, kutular, çantalar... Düzen manyağı olduğum için herşeyi ayrı ayrı, düzgünce yerleştirmeyi hiç beceremedim ama. Yıllar sonra, Ikea kataloğunda gördüğüm birşeymiş benim ilacım. Karşınızda, bedavadan azcık pahalı, Antonius!


Hiç ölçmeden aldığım bu 4 Antonius şifonyer çekmecemin içine "Çatt!" diye oturdu ama siz benim kadar ballı olmayabilirsiniz, bir ölçmekte yarar var. Gerçi şifonyer standart Koçtaş şifonyeri, ona göre yapmıştır elin gavuru herhalde.

Bir derdim de komidin çekmecemin sonsuzluğu uzanan karanlığında duran ojelerimi bir arada görmediğim için gidip aynı renkleri bir daha, bir daha almamdı. Bir Flormar 328, Pastel 52, Flormar rakı beyazı her evde bulunması gereken renkler olduğundan, 1-1,5 TL para sayılmadığından ve bazen minik amneziler yaşadığımdan farkettim ki çekmeceye 3 tane 328, 2 tane 52, 4 tane de rakı beyazı stoklamışım. Ayrıca elimdeki renk skalasını tam görmediğimden hep aynı renkleri sürüp sürüp çıkıyormuşum. Onun çözümü de İkea'da, keza İkea evimizin herşeyi. Çook arasam da bu miniğin linkini bulamadım, ama İkea'da çocuk raf sistemleri arasındaydı, fiyatı da 10 TL gibi birşeydi. İçindeki bölmeler ayarlanabiliyor, daha büyük ya da enine/boyuna farklı yerleştirilmiş bölmeler elde edebiliyorsunuz.


Benzer renkleri de bir araya koyunca şahane olmamış mı ama! :)