22 Kasım 2007

Moodest

7'yi 20 geçiyordu evden çıktığımda. Çantaların birinden en sonunda bulabildiğim mp3 playerımı taktım kulaklarıma. En son sen kullandığın için içinde ne var bilmeden bastım play tuşuna. Birkaç folder atladıktan sonra çıktı "In the Mood for Love" karşıma.
Hava buz gibiydi ya, gözlerimi yaşartan şey rüzgar mıydı yoksa şu salak duygusallık denen şey mi bilemedim. Bu aralar fazla mı mood'dayım, yoksa iş sadece kendimi buna inandırmaktan mı ibaret bilemedim. Love için mood gerekli midir, yoksa o mood-proof mudur onu da bilemedim. Keman sesi inceden işe işlerken buz gibi rüzgara karşı görüşüm bulanık bulanık servise koştum. Kapıyı açınca stop'a bastım. Hepsi bitti.


12 Kasım 2007

Ya şundadır ya bunda

Bir şeyi yapmayı çok isteyip de aslında yapmamanız gerektiğini bildiğiniz oldu mu hiç? Çikolata yemek isteyip de kilo almamak için reddetmekten bahsetmiyorum ama. Daha ciddisi. Sınava çalışmanız gerekirken izlediğiniz o salak Van-Damme filminden de bahsetmiyorum. Bu kısır döngüye bir son vermek zorunda olduğunuzu bildiğiniz ama o lanet iç sese kulağınızı tıkayıp içinizin aktığı yere yönelmek isteyişiniz, bahsettiğim şey.
Islanınca hasta olacağınızı bile bile yağmur altında yürümek gibi ya da parmaklarınızın yanacağını bile bile o kestaneye uzanmak gibi belki. Ya da bunlar da değil. Ertesi gün midenizin dışarı çıkacağını bile bile şişenin dibine vurmak gibi ya da kaybedeceğinizi bile bile hileli bir masada kumar oynamak gibi. Ya da bunlar da değil. Gidenlerin geri dönmeyeceğini bilip beklemeye devam etmek gibi ya da öleceğini bile bile yaşamak gibi. Ya da bunlar da değil. Hepsi ve hiçbiri. Hiçbiri ama hepsi gibi.

Yarını düşünmeden bugünü yaşamak gibi ya da herşeyi boşverip mutlu olduğunuz şekilde davranmak gibi. Evet evet, tam olarak bunlar gibi.



A'yı mı seçmeli B'yi mi? İlk aklımıza gelen doğrudur kuralıyla yapılmaması gerektiğini düşündüğümüzü mü işaretlemeli, akıllı olmak adına dümdüz yaşamayı mı? N'apmalı ne etmeli ki? Ooo portakalı soydum başucuma koydum...