29 Kasım 2005

Cebimde daha şık duruyorsun 20'lik

Yirmiiiiii gün olmuş bişiyler yazmayalı. Bu üç haftada diş ağrısı, daha doğrusu diş eti acısı neymiş sonuna kadar öğrenmiş oldum. Bizim afacan 20'liği aldırdım sonunda eti yardırarak. Profesöre yaptırdım ama sevgili çocuklar işlemi eksik yapmışlar 150 milyoncuk fark ödemekten kurtuldum. Şu an cebimde 15 milyon ve önümde geçinmem gereken 1 hafta var, o 150 milyon bi başka yerden çıkmış yani anlamadım..
Makarna stoklarım tamam, gelirken de kredi kartıyla konserve falan aldım. 1 hafta yeşilaycı birey olarak alkol ve sigaradan uzak durmak durumundayım. Dünyevi işler, ne çok dert tasa oldu be üfff!
Dişimin ve şişen yanağımın resmini çektim. Ama buraya koymiyciğim çünkü çok tiksinç böyle siyah siyah ipler falan. Gereksiz yani.. shownomercy'ci gençlikten özel bi istek olursa mail atarım. Bi de psişik doktor çektiği dişi kanlı ve etli bir halde kağıda sarıp bana verdi, ilk gün açamadım korkudan kağıdı da sonra gittim kanını,etini yıkadım. Çatıya atıcam..
Hala işsizim. Arayasım da yok. Ama bulasım var. Armut piş mail inbox'ıma düş istiyorum. Yılbaşına kadar bulamazsam belki İskenderun'a döner, ev kızı olurum. Bi de Arap koca, oh miss..
Canım sıkıldı yine bak. Kestane var fırında yanmasın bari.

10 Kasım 2005

geldiler yine..


Ne olursa olsun..
Kim ne derse desin..
Trafiğinde saatlerce bekletse de,
Soluduğun havamsı şey karbon monoksitten oluşsa da,
Karınca gibi kalabalığı insanı bulandırsa da,
Karnını doyurmak için cüzdanının yarısını boşaltman gerekse de,
Hayatı sürdürmeyi şansa bağlasa da,
Güzel şehir bu İstanbul be...

2 Kasım 2005

döwücem bak az kaldı

sen ne dandirik bi siteymişsin böyle kaç saattir publish edioz entryi göstermion. aaaaaaaa

1 Kasım 2005

loop

Ekim ayını da devirdik gitti. Ritmo caliente..
Okul biteli 4 ay olmuş. Ritmo caliente..
İstanbula geleli 3 hafta. Ritmo caliente..
Yaklaşık 6 saattir uğraştığım puzzleda 300 parça yerleştirebildim. Ritmo caliente..
Odamda dolaşan yolunu kaybetmiş kara sineğe 3 kere Raid sıktım. Sanırım zehirlenerek ölücem. Ritmo caliente..
Perşembe Bursa'ya gidiyorum, bayramda evde kös kös oturmak yok en azından. Ritmo caliente..
Terranegra&Alycia Stefano - Ritmo caliente..

29 Ekim 2005

Gezelim Görelim Öğrenelim Yontulalım

9 Eylüldeki entryde Urfa Antep resmi koyucam demişim. Sözünden dönenin ağzına Tarkan'ın dili girsin..

Mekan: Gaziantep'te Murat Katmercisi
İkinci Bahar'da da adı bolca geçen katmer tatlısı efendim. Gördüğünüz üzre bakır bir kapta servis ediliyor. Bıçağı daldırmanızla beraber içinden yeşil bir sıvı fışkırıyor ki bu antep fıstığı tozu ve kaymak karışımı oluyor. Leziz, enfes, duvara tırmandıran cinsten..

Antep'in meşhur bakırcılar çarşısı.
Kalaylısı, kalaysızı. Cezvesi, cıngılı, tası, tabağı..
Çok otantik bi çarşı, ama allahtan tam olarak turistikleşmemiş. Bu yüzden fiyatlar dudak uçuklatıcı cinsten değil. Bu resimdeki gibi güzel görünümlü dükkanlar olduğu gibi eskiciye benzeyen minik yerler de mevcut. Ayrıca küçücük ufacık tefecik kalay atölyeleri ve bakır işleme yapılan tezgahlar da şukela..

Gaziantep Müzesi'nde ayrı bir bölümde sergilenen ve Bergama'dan çıkarılan mozaikler içinde ayrı bir öneme sahip olan "Çingene Kızı". Bu kızın özelliği resmin çevresinde dolaştığınızda gözleriyle sizi takip etmesiymiş, taşlar ona göre bir açıyla yerleştirilmişmiş. Ben dolandım takip eden olmadı, bilmiyorum..

Geldik Urfa'ya.. Büyük oranda bir dini turizm şehri olarak düzenlenmiş bir yer. Ben pek sevmedim açıkçası. Burası da Urfa Kalesi'nden şehre bir bakış. Kalenin altında meşhur Balıklı Göl var ki bunun da bir resmini sizlerle paylaşacağım..

Ve işte Balıklı Göl. Efsaneye göre Hazreti İbrahim'i(atıyorum tutar umarım) ateşe atıyolar, ateş suya odunlar da balıklara dönüşüyo. O zamandan beri de göl kutsal sayılıyor. Sazana benzeyen inanılmaz sayıda balık yaşıyor bu yapay gölde. 25 yeni kuruşa bi avuç yem alıp balıkları besleyebiliyorsunuz. Onlar da köpek gibi alışmış, kıyıda bi gölge gördüklerinde hemen kıyıya yanaşıp ağızlarını açıyorlar. Yem kapma kargaşasında çoğu yaralanmış, yarasız beresiz balık yok.

Yol üstündeki Birecik'te Kelaynak Yetiştirme Çiftliği gibi bir yere uğradık bir de. Zoomlayarak çekebildim bunu, çok ürkek hayvanlar olduğundan kafeslere 10 metreden fazla yaklaştırmıyorlarmış. Sonbahar yaklaşırken hepsini yakalayıp bu kafeslere kapatıyorlarmış ki sıcak memleketlere göç etmeye kalkıp yolda ziyan olmasınlar.

Bu da taze antep fıstığı, görmeyenler için ilginç birşey. Üzüm salkımı gibi. Dışındaki yumuşak kısmın tadı ise çam reçinesini andırıyor. Gaziantep-Şanlıurfa arasındaki yolun iki tarafı da fıstık ağaçlarıyla kaplıydı. Bu dalı ordan yürüttüm. Çarşıda kilosu 6 YTL ama bir kilo asla yetmez..



Bu haftaki Gezelim Görelim programımız da burda bitiyor. Esen kalın..

bayram, yortu, karnaval, balo, bi de bişiy daha

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun herkesin..
Telefonda annem söyledi bayram olduğunu, yoksa farkında bile değilim. Çocukken paso sabahın köründe tören alanında toplatıp yürütürlerdi. Diz altı beyaz çorap ve koyu renk ayakkabı zorunlu. Ekim sonu soğuğunda kısa çorap.. Az küfür etmedim bütün o pantolonlu hocalara..
Şeker bayramı da gelmek üzere. Her gün bayram ne hoş :) Herkes bir yerlere gitmekte, şimdilik planım yok. Annem dayının yanına git diye tutturdu, olabilir dedim, o da telefonda onlara benim gideceğimi söylemiş. Öff ayıkla pirincin taşını şimdi.. Beni evden çıkarmak için insan üstü bir çaba harcıyorlar. Bugünkü bahaneleri: "Çalışmaya başlayınca böyle gezemeyeceksin.". Ben de: "Çalışmaya başlayınca evimin keyfini böyle çıkaramıycam." dedim. İyice uyuşuklaştım. Kapının kilidini sucu için açtım bugün sadece. Kendi kendimi karantinaya aldım sanırım. Mikrobum daha teşhis edilemedi..


Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Midir?
Yüzeysel insan olmak istiyoruuuummm
Gördüğümle yetinmek
Altını deşmemek
Televizyonda pembe dizi izleyip onlarla üzülüp mutlu olmak
Başbakan halka sesleniş zırvalığını yaparken ağzımı açıp dinleyebilmek
Başımı yastığa koyar koymaz uyuyabilmek
Ha, bi de uçurtma uçurmak.. Bunu sadece filmlerde gördüm çünkü.

14 Ekim 2005

ondan bundan

istanbul'a döndüm pazartesi günü. o kadar yabancı ve soğuk geldi ki herşey, valizi falan bi kenara atıp gerisin geri iskenderun'a dönmek istedim. şimdi şimdi alışıyorum tekrar. ama yine de i hate this place..
1 haftadır gebeş gebeş yatıyordum burda da, ama dün sabah bi telefon geldi yasemin'lerdeyken, bu sabah için iş görüşmesine çağırdılar. hemen kuaföre gittim insana benzedim falan fıstık. şimdi görüşmeden yeni döndüm, kadın bizim bi derse konuk konuşmacı olarak gelen birisi çıktı. pek şeker ama iş için beni çoktan seçmiş, baskı altında hissettim kendimi. sen onca zaman finans'tan kaç kaç kaç, şimdi stratejik planlama diye finansın göbeğine düş. pazartesiye karar vereceğimi söyledim, bakalım.. içim kabul etmemelisin diyo, beynimse kabul. zehir gibi bi haftasonu beni bekliyor demektir..
geldiğimden beri bi tek gonca, dilek, yasemin ve ceren'i görebildim. sevgili(!) bölüm arkadaşlarımın organize ettiği bi iftar yemeği varmış cumartesi, insanları görebilmek adına gitmeliyim sanırsam.
şimdi farkettim, tam "sevgili günlük" tadında bi entry olmuş. ee kızmayın abisi, günlerdir blog tutmaya tutmaya unuttu çocukcağız nasıl yazdığını.
bu sefer iş görüşmesinde "cici kız" imajına büründüm. böyle sevimli, şeker, sempatik insan; bir nevi çıtır; şirinlik muskası falan. hakkaten işe yarıyormuş bunu gördüm. tavsiye ederim. görüşülen kişi erkekse zaten havada karada, ama kadınsa da bu zararsız bi minik diye düşündürüp(sanırım) onları da tav edebiliyo. bundan sonra böyle yapıla!

günün yemeği: salamlı yumurta
günün şarkısı: bush - letting the cables sleep
günün atraksiyonu: akşama taksim
kız olursa: ışıl
erkek olursa: ışık








4 Ekim 2005

hüeytt

insan bi kere hastalığa kapıldı mı kolay kolay kurtaramıyo paçasını.. kaç haftadır hala mikroplarla, iğnelerle, ilaçlarla uğraşıyorum. bi de bisiklet çarptı koluma, röntgen çektirmeliyim. adımı da bedevi olarak değiştirmeyi düşünüyorum..
sabahtan beri haber kanalları arasında dolanıp duruyoruz. yok müzakereler kitlendi, yok kitlenmekten vazgeçti devam ediyor, yok haber bekliyoruz.. tek birşeyi anlamamakta ısrar ediyor şu garip beynim; başımızdakiler salak değiller, aksine gayet kurnaz yaratıklar. ben salak değilim, en azından öyle sanıyorum. e çevremdekilere bakıyorum, onlarda da salaklık görünmüyor pek. demek ki kimse AB'ye gireceğimize/ ya da en azından bunun diğerlerine uygulandığı gibi normal yollardan olacağına inanmıyor. e kim kandırılmaya çalışılıyo o halde? fazla mı politik bir blog oldu bu ama kaç saattir izle izle patlamak üzereyim. aday olduk şimdi güya, ne serbest dolaşım var ne mali yardım. neymiş, aday olmuşmuşuz. ben de sizi eşeğin arka bacağı ilan ediyorum, ne olcak uygulamada bi değişiklik olmadıktan sonra..
neyse.. çok dolmuşum yahu. pufffff


14 Eylül 2005

yeni bir başlangıç

yaklaşık 1 saattir uğraşıyorum ama sonunda bitti, bütün yazıları ve yorumları tarihleriyle beraber buraya taşıdım. geçen sene yapmış olduğum uyduruk bir blogdu, eski entryleri de silmedim ki nerden nereye görülsün :p
hey sen, okuyucu, eğer bu blogun adresini sana ben verdiysem burda yazılanları anlayabilecek düzeyde olduğunu düşünmemden ve bana psikolog tavsiye etmeyeceğini ummammamdır. eğer kazara gelmiş birisiysen uç..
besides, msn listemde babam, kardeşim falan da ekli. blogumu okuyup kızları delirdi sanmasınlar diye böyle bir önlem almak zorundaydım. sözün kısası, devamı burada..


13 Eylül 2005

la la la la la

kariyer.net'ten, insankaynaklari.com'dan ve secretcv.com'dan nefret ediyorum. blogu da başka bir yere taşıyacağım. aklıma esen saçma sapan şeyleri yazıyorum bazen, bazıları kaldıramayabiliyor..
hiçbirşeyim yok diye üzülüyordum. birisi duymuş beni sanırım; artık pek çok hastalığı olan birisiyim. oley..



dj tiesto - battleship grey. bunu dinleyip bu resme bak..

9 Eylül 2005

NONE 101 - Introduction to Nothing

Alice says:
keşke amazonların derinliklerinde yaşayan keşfedilmemiş bi kabile üyesi olsaydım
Alice says:
tek derdim yağmur, vahşi hayvanlar ve karnımı doyurmak olsaydı
Alice says:
şehirler olmasaydı hayatımda, trafik, tv, internet, borsa, para, bankalar, marketler, alışveriş merkezleri, okul, ofis..hiçbişiy
Alice says:
saman çatılı bi kulübe..
Dredg! says:
fight club
Alice says:
bilmem. bi ölçüde öyle. ama onlarınki yine de popüler kültür içeriodu. benim ütopyam sadece doğal olanı..
Dredg! says:
inci ya çıkmaza gidio her fikir
Alice says:
fikir üretmeyi mi durdursak
Dredg! says:
olmaz ki
Alice says:
Ee?
Alice says:
çıkmazları çıkar oldurtamayacağımıza göre..
Alice says:
Kabulleniş?
Dredg! says:
....


gezimtrak

10 gündür falan yazmamışım.. haftasonu mini bir güneydoğu gezisi yaptım ailemle. antep, birecik, urfa falan.. antep renkli bir şehirmiş, birecik'te kelaynaklar, urfa'daysa dini turizmden başka birşey yok. içinde balıkların cirit attığı bir havuz, çevresinde birkaç cami, türbe, bi de kale, tamam.. orada çalışan biri olsam geceleri gizlice balıklardan çalardım, nasıl semirmişler öyle.. çalıyolardır zaten..makinedeki fotoğrafları boşaltmadım şimdilik, istanbul'a dönünce koyarım buraya millet antep, urfa görsün :)
birşey dikkatini çekti elif'in ama.. hani parklarda, bahçelerde çekirdek kabukları olur ya yerler.. antep'de de her yer antep fıstığı kabuğu. taze antep fıstığı. dışı pembe içi yeşil. güzel birşey..

bu kadar yazacağım bugün. toparlayamıyorum kafamdakileri. varsın "bana ait" bir entry olmasın bu da..

ps. ogame'i bıraktım. hiçbir uğraşım kalmadı yani artık. hayatımda hiç bu kadar boş olmamıştım..

29 Ağustos 2005

bora sora sora

değişen pek bir şey yok.. comedy max, pis 7'li, bol dalgalı deniz, 17 derecede çalıştırılan klima,gece girilen internet, daha duştan çıkarken akmaya başlayan ter, akşamları yenilen kebaplar künefeler, gün içinde arada bir gelip yüzümü güldüren mesajlar.. Zaman hem durmuş, hem de fazlasıyla hızlı akıyor gibi..
ikinci bahar'ın tekrar bölümlerini izliyoruz arada. bu akşam ali haydar usta sarhoş kafayla çöküp konuştu: kaç yıldır burdayız? zaman akıyor, herşey değişiyor, biz burdayız. yıllar geçiyor, farkına varmıyoruz.. sonunu da ben ekleyeyim; tekrar uyandığımızda 55 yaşında birer emekli olacağız..
bunaltıcı şeyler yazmak istemiyorum artık, ama elimde değil. içi ağlayıp yüzü gülenlerden değilim henüz. yakında öğrenmem lazım ama. neyse, herşeyin bir zamanı var..



burda olmak istiyorum:
hemen şimdi :(

24 Ağustos 2005

?

insan ne kadar garip bir yaratık.. asla kesin bir yargıya varamıyorsun; ne bütün ırk için ne de tek bir birey için. kendinin bile ne yapacağını kestiremezken başkasınınkini nasıl öngöreceksin ki? sorun ne aslında biliyor musun, bütün sıkıntımın kaynağı. kendimi tanıdığımı sanırdım eskiden. ama yanılıyormuşum. şimdilerde içinde olduğum sıkıntı yüzünden böyle saçma sapan işler yapıyorum diye kendimi avutmaya çalışıyorum, umarım haklıyımdır. arada toparlanıp benim için iyi olan şeylere doğru hamle yapıyorum, bir tatlı söz, bir gülümseme.. bilmiyorum ki, hiç bilmiyorum..
çok amaçsızım artık. iş aramıyorum, iş yok diye sızlanıyorum. elimin altında klimanın kumandası var ama onu açmak yerine havaya küfretmeyi seçiyorum. parodi gibi.. çözümler elinin altında ama sen onları uzanıp almaktan acizsin. kendime çok acıyorum. kendime acımama acıyorum. kötü bir kısırdöngü işte..
bir tarafıyla cenneti diğer tarafıyla cehennemi yaşıyorum burda. annemin kucağına yatıp ikinci bahar'ın tekrar bölümlerini izliyorum. sonra darlanıyorum yine, kapı camı açıp nefes alamamaya devam ediyorum. internete kaçıyorum, msn'de konuşacağım birileri olsun umuduyla. allahtan süper iki insan online oluyo genelde. reklam yapayım mı :) ya da diyelim, onlar kendilerini biliyor..
bak nasıl gülücükler filan yazmışım bir üstteki satıra. ne ara döküldü bu karakterler klavyeden? korkuyorum yahu.. birşeyler olacak, ya çok iyi ya da çok kötü.. iki olasılık da beni korkutuyor fazlasıyla. ama korkmayı hiç sevmem ki.. ben her zaman hayata karşı güçlü duran, başarılı, cesur bir hatun oldum. insanlar benden birşeyler bekledi hep, belli bir doğrultuda davranmayı. ve o doğrultuda korkuya yer yok ki.. herkes iyi şeyler bekledi benden, hala da bekliyorlar.. amerikaya git master yap, hoca ol, boşver dışişlerine gir, çok uluslulara kapağı at.. insanlara aldırmamayı bilmeyi ne çok isterdim şu an.
bu yazıyı neden yazdım bilmiyorum. başlarken sadece havanın sıcaklığından, denizin pisliğinden ve araba kullanmayı ne kadar özlediğimden bahsetmeyi planlamıştım.. plan plan plan. bak bu da büyük bi sorunum.. publish butonuna basacağım birazdan, blogu kontrol eden herkes okuyacak bunu. kafası karışmış bunun diyecekler. sonra da kapatıp pencereyi hotmail'i, yahoo'yu, ogame'i ya da sözlüğü açacaklar explorerdan. öylesine okunmuş bir yazı olacak.. bu durumdayım işte. bağırıyorum kocaman kocaman harflerle.
ne yapacağım ben??????


19 Ağustos 2005

durum durun durusu kurusu


birkaç gündür hayat güzel.. beni bu iğrenç günlerde, bu iğrenç yerlerde yalnız bırakmadıkları için ozan ve ayşe'ye sonsuz teşekkürlerimi bildiririm. pek ayık gezmiyoruz, onun dışında 3'te falan uykum geliyor zaten - iyice moruk oldum sanırım. sinbo the mesih sayesinde nefes alabiliyoruz arada. hani şu düşünmeyi bir kenara bırakıp sadece anı yaşadığın zamanlar vardır ya, onların güzelliğini unutmuşum..
yağmur sesiyle uyandım. iki pencereden de damlalar süzülüyordu. halim olsa, çıkıp yürüyüş yapsam istedim. şimdi yağmur dindi. garip bir testere sesi geliyo pencerenin tam altından. durum hikayesi mi yazmaktayım şimdi ben, çehov'u da hiç sevmem ki.. biraz daha uyumalı..

15 Ağustos 2005

shuffle

Saat 05:43. mp3leri düzenledim, dinlemediğim birkaç şarkıyı denedim, su içtim.. Uyku hala kabul etmiyor beni.
Bilgisayarın saatine baktım. Yoksa zaman kavramımı yitireli çok oldu. Hayatın gidişatıyla hiçbir alakam kalmadı ki. Buluşmaya geç gittim, saat kaç oldu farkında mısın dediler, saatim yok dedim. Birkaç aydır saat bile takmıyorum. Güneşe bakarak zamanı tahmin eder olmuştum, artık bunu da kaybediyorum. Gün kaçta doğar, kaçta batar bilmiyorum. Annemlerin evlilik yıldönümlerini bana telefonumun ajandası hatırlattı. Kredi kartımın borcunu ödemek aklıma dahi gelmedi. Gazete aldım, fiyatını bilmediğimden adama farkettirmeden üstünü okuyup ederini görmeye çalıştım. Bir aydır kuzenime gideceğim güya, arayıp soruyor artık sen iyi misin diye. Kardeşimin doğumgününü bir gün erken kutlayacaktım az daha. Ana haber bülteni saat kaçta bilmiyorum. Birşeyler yapıyorum ama ne zaman, nasıl ve niye diye düşünmeyi unutuyorum. Uçsuz bucaksızım ama kapana sıkıştım. Gülerken gözlerim dolar oldu. Doğru giden tek bir şey istiyorum, bulamıyorum.
Akıştan kopmak çok kolay oldu, ama geri dönmek gitgide imkansızlaşıyor. Hem, dönmek istemiyorum ki..
Hayır istiyorum.
İstemiyorum.
Zorundayım.
Çek git.
Salak.

12 Ağustos 2005

alkol yasaklansın!

23. mor ve ötesi'nin şarkısı vardı lisedeyken. unuttum ama melodisini de sözlerini de. bulmak çok mu zor, ama canım istemiyor. 18'den sonra yıllar fazla hızlı geçmeye başlıyor.. Bir bakmışsın ki üniversite bile bitmiş, evinde oturup zaman öldüren biri olmuş çıkmışsın. Hiç memnun değilim halimden hiççç!
Öyle ya da böyle, bi işe gireceğim. İlk maaşımla yapmam gereken bir iş var, onu araştırmaya başladım. Düşündüğümden daha zahmetli olacak sanırım.



Alkol yasaklansın kampanyası başlatıcam yine.. Mideyi ağrıtıyo.

9 Ağustos 2005

none

iş görüşmesi için koşa koşa döndüm izmir'den. dönüşte otobüs durağının camından kendimi seyrettim. ne kadar başarılı bir palyaço! "düzgün" kıyafetler, derli toplu saçlar, varlığı zar zor hissedilen sade bir makyaj (görüşmeyi 2 kadın yapacaktı), siyah deri pabuçlar.. satılığım! alın beni! 2 katlı bir otobüs geçti önümden, zemin katı olmak istedim. onun yerine içine girip evime geldim. kendi sonuma ulaşmak için bu kadar çabalayacağım hiç aklıma gelmezdi. self destruction..

5 Ağustos 2005

çüzz

eeehh gidiorum ben. kalın istanbulla baş başa. gaz geçmeden hemen yola çıkmalıyım. çüzz

istanbok

eve gitmek için bilet aldım. onur air biletlerine kıran girmiş, beşiktaş'ta 1 saat dolandım onun yüzünden. tam bavul hazırlayacakken çat bi telefon, salı iş görüşmesi. sevinmeli miyim bilmiyorum, ama sevinemedim. bu yaz istanbul'u hiç sevmedim.. bir an önce kurtulmaya çalışıyorum ama bir dolu iş çıkıyo yine. kalakaldım beeee

1 Ağustos 2005

i am bored


sı-kı-lı-yo-ruuumm! saçma sapan işlere başladım yine. thanx to alp, dün abuhannuş diye birşey pişirdim pek lezzetliydi. bugün ne yapsam şöyle zaman alıcı; yaprak sarma, zeytinyağlı dolma, iç pilavı, kayseri mantısı, ya da ya da gözleme filam? şaşırdım iyice sanırım..
neyse, kanal d yediği bi halt yüzünden ceza almış anladığım kadarıyla, sabahtan beri akdeniz gezginleri mi ne, birilerinin çektiği belgeselleri gösteriyo. onları izlemeye devam. tekir balığı, familyasından olduğu barbun kadar makbul deilmiş lezzet bakımından ve fekat 10 yıl kadar yaşayabilirmiş. balıkçılar bırakmaz ki yaşasın.. hmm olsa da yesek. tabii pişmiş olsun.


30 Temmuz 2005

estais de acuerdo?


gece-gündüzün birbirine karıştığı saçma sapan dönemlerden birine girmekte olduğumu hissediyorum. kaç gündür 6'da yatınca bunu hissetmesi zor olmasa gerek..
bazı kendini bilmez şahsiyetler gelmiş burda yorum adı altında bik bik yapmış, onları kendi kümeslerine kışkışlıyorum. bu, daha öncelerde de yaptığım ama 1 ayda unuttuğum diğer bloglar gibi, sıkıntı eseri bi saçmalıktır ve istediğimi yazabilirim. tamam mı kel kardeşim?
pazara gideceğimdir. kavun alıcam ne zamandır istiyo canım. şöyle bal gibi hmmmsss.

sıııııııcak

cuma gecemi evde pinekleyerek geçirdim.. ilk izlenimlerim;

1.okulsuz olmayı hiç sevmedim

2.istanbul'u hiç özlememişim

3.wanna go holiday (19 günlük tatilin ardından hala bunu söylüyorsam azcik doyumsuz bi insanım sanırsam..ya da bu insan doğası deyip kendimi temize çıkarabilirim.)

korkunç bir sıcakla boğuşuyorum. annemler eve çağırıyo ama istanbul böyleyse orayı düşünmek bile istemiyorum. nefes alamıyorum, kapıyı camı açıyorum birşey farketmiyo. cehennem alıştırması olmalı..