Öyle pek ödlek biri değilimdir; taksiye tek başına binemem, evde yalnız kalamam, gece dışarı tek başına çıkamam gibi sıkıntılarım yoktur. Yine de dün yaşadığım 1 dakikalık bir dialog beni öyle böyle tırstırmadı, arkama baka baka eve döndüm de ürkek insanların yaşadığı sıkıntıyı anladım.
İş çıkışı çoğu çalışan insan gibi eve giderken markete uğradım; amacım kahvaltı yapmayınca midem çok yüksek sesle itiraz ettiğinden haftanın geri kalanı için tam tahıllı kahvaltılık gevrek ve yağsız süt alıp eve gitmekti. Marketin raf düzenini halt varmış gibi ayda bir değiştirdikleri için doğru reyonu bulmam birkaç dakikamı aldı, hangini alsam diye fiyatları gramajlara bölerken yanımda birisi bitti ve "Şunu alın, daha hesaplıya geliyor." diye bir ekonomik paket gösterdi. "Sanane yapraam." demeyecektim elbet ama sesin sahibini bir göreyim diye kafamı kaldırdığımda karşımda bir market çalışanı duruyordu. 'İnsanları dış görünüşüyle değerlendirmem, mühim olan iç güzelliği.' yalanını uzun süre önce bıraktım, gayet de değerlendiririm ve karşımdaki çopur ağızlı, 32 diş gülümseyen kel adamdan en basit ifadeyle hoşlanmadım. Gene de iyi aile terbiyesi almış cici bir insan olarak efendi gibi teşekkürümü ettim, alışverişime devam etmek üzere yan reyona geçtim. Peşinden adamdan beni dehşete düşüren monolog çıktı :
-Siz DiaSA'ya geliyordunuz değil mi?
-Hı?
-Hisarüstü'ndeki DiaSA.
-?!?!?! (4 yıldır orada yaşamadığımı not düşerim.)
-Hatırladım sizi.
-Ihııı?
-Siz de beni hatırladınız mı?
-(Hasss) Yok, kusura bakmayın. Çok işim var zaten, kocam bekler, acelem var, hadi size iyi günler.
Şimdi işin yoksa te nerdeki markete git piii