1. Evimin her tarafında minik kameralar olduğunu, bu kameraların sürekli kayıtta olup uzaktaki bir ülkede hayatımın yayınladığını düşünürdüm. Bunu birilerine anlatmış olsam Truman Show'un ana fikrini benden çalmışlar diyebilirdim.
2. Gece uykum geldiğinde ve sabah uyandığımda esnediğimi farketmiştim. Buradan hareketle uykunun görünmez ve havada dolaşan bir top olduğu, gece ağzımızı kocaman açtırarak içeri girip uykumuzu getirdiği, sabah da yine ağzımızı ardına kadar açtırarak dışarı çıkıp uykumuzu kaçırdığı teorisini geliştirdim. Hala bu teoriyi çürütecek bir bulgu çıkmadı.
3. Dünyanın kocaman bir top olduğunu, Allah Baba'nın (Küçük Emrah filmi mi len bu, Allah Baba nedir?!) uzun beyaz sakallı ve sarıklı yaşlı bir adam olduğunu ve dünyayı kucağında tuttuğunu düşünürdüm.
4. Çocukları leyleklerin getirdiği yalanı hiç söylenmemişti de bana, "Anneyle baba birbirlerini çok severlerse ve çocukları olmasını isterlerse çocukları olur" açıklamasını almıştım annemden. Bebeklerin annelerin karnında büyüdüğünü de biliyordum, ama doğumu sadece annenin karnının ameliyatla açılıp bebeğin alınması olarak düşünüyordum. Sezaryen o zamanlar pek bilinen bir şey olmamasına rağmen çocuk aklımla ben bulmuştum yani. Normal doğumun nasıl olduğunu 9 yaşında bir ansiklopediden öğrendiğimde 2 gün uykularım kaçmıştı.
5. Annem sabun ve deterjanın yenmeyeceğini söylemişti bana, demek ki zehirli idi. O sıralar bizde kalan ve beni çok sinirlendiren amcamın yatağına avuç avuç deterjan, sabun tozu, yumuşatıcı vb döküp üstüne su gezdirdikten sonra yorganı üzerine kapamıştım. Akşam olup yatma vakti geldiğinde marifetim ortaya çıkmış, bunun üzerine "Amcamın yatağını zehirledim." açıklamasını yapmıştım. Kaldığımız evden çıkardığım kadarıyla 4-4,5 yaşlarında olmalıyım. Görüldüğü üzere çok kurnaz ve kinci bir velettim. Sinsi cezalandırma taktiklerim takdire şayan.
6. Çok güzel resim yapardım ben bebeykene. Hala yaparım da zaman yok işte... Çevremdeki tıfıllara bakmış, boyama kitabındaki renkleri bile tam tutturamadıklarını, renklerin uyumundan bir bok anlamadıklarını görmüştüm. Sarı ve morun bu kadar yakıştığını nasıl göremezlerdi? Yoksa benim gördüğüm mor ile onların gördüğü mor farklı mıydı? İkimiz de güneşe sarı derken benim gördüğüm sarı ile onun gördüğü sarı aynı değil miydi? Benim sarım onun pembesi miydi? Bir başkasının gözünden bakmadığımız sürece onun ne gördüğümden nasıl emin olacaktık? Öğrenilmiş bilgiye göre her gördüğümüz ağaca yeşil, güneşe sarı, elmaya kırmızı derken aslında herkes için aynı olan gerçeği söylüyor muyduk acaba? Çok çılgınmışım...
7. Aynaya bakarken bazen dalar "İki gözüm, bir burnum, bir ağzım var tamam. Annemi biliyorum, babamı biliyorum. Adım La Santa Roja, 5 yaşındayım, buna da tamam. Ama ben kimim, daha doğrusu neyim diye saykodelik triplere girerdim. Şimdiki zamanı yaşamakta olan bir ölümlü insan olmanın iç sıkıştırıcı düşüncesinden derhal kurtulmaya çalışır, ayrılırdım ayna önünden. Geçenlerde denedim, yine aynı daraltıcı his. Arıza düzelmemiş.
Böyle işte... İnsanın nasıl bişey olacağı çocukluğundan belli canıımm!
Böyle işte... İnsanın nasıl bişey olacağı çocukluğundan belli canıımm!
2 yorum:
Allah herkese böyle çocuk nasip etsin diyesim geldi, şimdiki çocuklar çok odunsal be kardeşim.
1-3-7..
Hele 7 çok fenadır. Bi' kere ortaokulda gelmişti öyle bi' trip yanlış hatırlamıyorsam. Lise 1 de olabilir, DT'nin Lethe şarkısının introsu eşliğinde "Ya biz olmasaydık, ya hiçbir şey, hayat olmasaydı, böyle hep bembeyaz ya da simsiyah ya da o bile yok.. Ananı sikiii" diye ağladığımı bile hatırlıyorum. Varoluşun varolmayışını düşünmek kadar iç karartıcı bir şey daha görmedim!
Yorum Gönder