Başından uyarayım, uzun bir yazı olacak gibime geliyor zira ne zamandır kafamda evirip çevirdiklerimi, kız muhabbetlerinde dertleşirken anlatılan hikayelerden çıkardıklarımı, başıma gelenleri, gözlemlediklerimi toparlayınca böyle bir yazı yazmak elzem oldu.
Konumuz, elbette ki bu aralar bana beyin mıcıklaması yaşatan kadın-erkek ilişkileri. Daha doğrusu bu ilişkilere tarafların bakış açılarının farklılıkları.
Söylemekten beis duymuyorum ki yaş oldu 27. Çevremdeki insanlar da aşağı yukarı benim akranlarım olduğundan eşşek kadar insanlarız sonuçta. Bu eşşek kadar insanların da çoğunluğunun 3 yılı aşkın bir süredir devam eden ilişkileri bulunuyor. Bu 3+ yıllık ilişkilerin çat diye bir anda bittiğini duymaksa işten bile değil. Bu bitme sebeplerinin %90'ının "erkeğin sıkılması", "ilişki içinde bulunduğu kadını sevmesine rağmen dışarıda bunca kadın varken her gün aynı yemeği yemek istememesi", ya da daha açıkça belirtmek gerekirse "mümkün olduğunca çok kadın götürmek istemesi" olması bir tesadüf olmasa gerek.
Kadınlar, istinaların kaideyi bozmaması kuralını hatırlatarak devam ediyorum, uzun bir süredir var olan ilişkilerini dışarıdaki cillop gibi erkeklere kaymak adına tehlikeye atmazken erkekler bırakın tehlikeye atmayı, ilişkisini çat diye bitirme yoluna başvuruyor sıklıkla. Tabii bu, nispeten daha şerefli olanlarının yediği nane. Şerrefsiz diye hitap ettiğimiz kesim ise
evleneceği kadını elinin altından ayırmadan, "Evli değiliz birşey değiliz" beyanatıyla birlikte, semeri yüzük parmağına takmadan ne kadar kadını yatağından geçirebilirse yanına kar saymakta. Beyanat, gerçekleri yansıtmak zorunda değil elbet. Beyanatın yanlışa düştüğü nokta ise bu
hovardalığın sadece evlenene kadar süreceği kısmı. Zira bu şerrefsiz tipler evliliklerinin ilk birkaç yılında uslu durabilseler de sonrasında huylu huyundan vazgeçmez geleneğini bozmayarak bu sefer de ne kadar kadının yatağından geçerlerse kar saymaya başlamakta.
Evlilik kısmını evlerden ırak tutup 3+ yıllık ilişkilere dönelim. "İlk elini tuttuğum kızla evlenmek istemiyorum.", "Dışarıda bunca insan varken sen benim için gerçekten doğru insan mısın, bilmiyorum.", "Çok uzun zaman oldu, aramızdaki şey sevgi mi alışkanlık mı bilmiyorum.", "İlişki yaşamak bana göre değil, bundan sonra bağlılık istemiyorum." gibi kendilerine çook mantıklı gelen cümlelerle uzatmalı sevgililerinden ayrılan erkekler, ayrılığın ilk gecesinde biraz efkarlanıp kankalarıyla rakı ya da diğer keyif verici maddeler sofrasına akarken aynı kankalar, çok mümkün ki arada kendileri de sebeplenme hevesiyle, ikinci geceden itibaren ortamlara akışı teşvik ve tertip ederler. Kıtlıktan çıkmış misali karşısına çıkan her dişi sineğe sokmaya çalışan bu uzun ilişki maduru nispeten şerefli erkekler, sanmayınız ki arkadaşının kız arkadaşının arkadaşına; sosyomat, facebook, blogger, msn ve deviantart'tan bulduğu garibim saftiriklere ve ortam orospularına; sakin sakin çayını içen öğrenci kızımıza ağzından salyalar akarak yazılırken; kafasını dağıtmak için arkadaşlarıyla dışarı çıkıp bir köşede somurtan eski sevgililerini akıllarının ucuna getireceklerdir. İşte dananın kuyruğu asıl bu noktada kopmakta!
Kırmızı köşede biten bir ilişki ardından gözünün feri kaçan, hayata küsen, rengi uçan hanım kızımız; mavi köşede ise skor telaşına düşmüş nispeten şerefli, nispeten şerrefsiz oğlanımız.
Elbette köşelerini karıştıran oyuncular da olacaktır, ya da boks bana göre spor bile değil şekerim diyip bu aşamaya hiiç gelmeyen aslan kaplanlar. Fekat genel durum ahanda tam olarak budur.
Dananın kuyruğu nasıl kopuyor, uzatma diyorsanız eğer, tamam uzatmıyorum hayret birşey derim. Taze taze okkalı bir kazık yiyip onu çıkarmaya çalışan bir hatun olarak kırmızı köşenin antrenörü olmam beklenir belki, ama Sezar'ın hakkını Sezar'a vermesini de bilirim. Sebep, suçlu, bok yiyen ne/kim olursa olsun gelinen durum bu ringse;
Sana söylüyorum mızmız karı, herif gitmiş o kuku benim, bu meme de benim, hepsi beniim diye gününü gün ederken, sen gerizekalı mısın ağlayıp sızlanıp duruyorsun artık elin adamı olmuş zat'ın peşinden? Ne diye hayata küsersin salak ve malak gibi?! Adam artık senin olmadığına göre yorgan gitmiş, kavga bitmiş! Neyin yasını tutuyorsun a be moron?!
Ahanda işte tam bu noktada erkek ırkının davranışına hak vermekteyim. O veya bu şekilde biten şeylerin peşinden kadınlar kadar kendilerini hırpalamaktansa hayatlarına devam etmeyi başardıkları için
asıl yapılması gerekeni yapan ırk olarak taçlandırıyorum onları. İlişkiyi bitiren ister kendileri, ister karşı taraf olsun; muhtemelen en fazla birkaç günlük bir sıkıntının ardından yine kaldıkları yerden devam edebiliyorlar yaşamlarına. Bu kadar büyütülecek, bu kadar kendini üzecek/hırpalayacak birşey olmadığı konusunda pek çoğu hemfikir kalıyorlar. Karşılarındaki hayatı kendine zindan eden, ağlamaktan kör kalan kadınları algılayamıyor, onlara "Bu kadar üzülecek birşey yok" saçmalıklarıyla teselli oluyorlar. Bu davranış şeklinin kökenine indiğimizde
ilişki denen şeye kadın ve erkeğin verdiği önemin ve anlamın arasındaki dağlar kadar büyük farkın yattığını belirtip minik bir haberle bu yazıyı noktalamak isterim.
Elin gavur memleketinde bir ailenin içinde bulunduğu otomobil kaza yapar ve göle uçar. Ailenin babası arabadan çıkmayı başarır fakat anne ve 10 yaşlarındaki oğlu araçta sıkışmış kalmıştır. Babanın sadece bir kişiyi kurtaracak zamanı vardır ve korkunç bir ikilemin ortasında kalır.
Acar Türk muhabiri Eminönü tarafları olduğunu tahmin ettiğim bir coğrafyada dolaşıp tip tip, tipetip kadın ve erkeklere bu durumda onların ne yapacaklarını sorar. Gelen cevaplardan bazıları:
Erkek : Çocuk benim çocuğum, kadın el kızı, çocuğu kurtarırdım elbet.
Kadın : Yaşına bağlı, çok yaşlıysa kocam oğlumu kurtarırdım ama gençse kocamı.
Erkek : Çocuk Allah'ın bir lütfu, onu kurtarmak gerekir, başka kadın alırsın.
Kadın : Eşimi kurtarırım, başka çocuklarımız da olur elbet.
Ha, gavur deyip geçtiğimiz adam karısını kurtarmış. Bilmem yeterince açıklayıcı oldum mu?