10 Aralık 2012

E (as in Evladını şaaptığımın E'si) Devlet

Kırk yıl sonra işiniz düştüğünde, çekmecelerin dibinden arayıp bulduğunuz e-devlet şifresi zarfınızdaki şifreyi doğru girseniz de sisteme giriş yapamıyor musunuz?? Şifrenizin doğruluğundan ve değiştirmemiş olduğunuzdan emin misiniz?? Farklı browser'larda denediğiniz halde yanlış şifre uyarısıyla mi karşılaşıyorsunuz??
Sorun sizde değil devletinizde.
Şöyle iki dakkalık bir google taramasıyla göreceksiniz ki yalnız değilsiniz, bilakis sizin gibi yüzlercesi var. Yeni şifrenin 1 TL, şifrenizi unuttuğunuzda/kaybettiğinizde/sisteme bir şekilde giriş yapamadığınızda alacağınız her yeni şifrenin 4 TL olması sizde bir ampul yaktırdı mı? Peki bu ikinci şifrenin, şifre alınma muhabbeti ilk çıktığında 10 TL olması, daha sonra binlerce insanın "şifrelerini bildikleri halde sisteme giriş yapamama" hastalığına tutulup bu meblağa tepki gösterdiğinde 4 TL'ye düşmesine ne diyordunuz?
Çoluğun çocuğun rızkını geçeli çok oldu, sokaktaki dilencinin parasına da göz dikti ya Devlet Baba; al o 4 TL'yi...

Edit : Yerinde gidip inceleme fırsatı yakaladım (Bildiğin PTT'ye gittim bu havada!). Dediler ki 3 ayda bir sisteme giriş yapmak gerekmiş, girmezsek şifremiz bloke olurmuş, bu blokaj katiyen açılmaz ve böyle bir durumda 4 TL verip yeni şifre almak mecbur olunurmuş. Kılıfın gudikliğine bak te Allahım...

19 Kasım 2012

Once upon a time

Realist bir insan olduğumu, ayaklarımın her daim yere bastığını düşünürüm; hatta bundan emin gibi birşeyim. Ama bazen bakıyorum da içimden geçenlere, çocukken oku diye elime tutuşturulan Ezop masallarının etkisi aşikar. Gerizekalılığa varan bir hayalperestlik, bir Hello Kitty'lik değil bu etki de daha çok zekinin, doğuştan haklı olanın önünde sonunda kazanacağına dair naif inanç. Mesela hala Sayısal Loto'nun günün birinde bana çıkacağından eminim; yolda yürürken sevgilisinden yeni ayrılmış bir kadının fırlattığı kafam kadar taşlı pırlantaya ayağımın takılacağından da. Linked-in'den birileri bendeki cevheri farkedip gel şirketimizin başına geç diyecek önümüzdeki 1-1,5 ay içinde. Ondan sonraki birkaç yıl içinde de hem çok parlak bir internet sitesi fikri düşecek aklıma hem de Bjeweled'a rakip bir dakikalık, fena bağımlılık yapıcı oyun taslağı. Paranın dibine vuracağım yani 3-4 yıla; öyle ya da böyle. Adonisli, 6-pack'li bir yavru bir görüşte köpeğim olacak, 100 yaşına kadar da sağlıklı bir şekilde ve sevdiğim herkesle birlikte olacağım elbet. İstanbul'da ama şehir dışında bol hayvanlı bir çiftlik evi de almış olacağım bu arada. 
And i'll live happily ever after.

Böyle realistliğe hohoyt diyoruz.

8 Kasım 2012

At Last

Memur çocuğu olmanın eenn büyük etkisi garantici bir insan olarak yetişmektir. Orta sınıf olmanın getirdiği leblebi tozuyla mutlu olabilme, karne hediyesi olarak bisiklet alma, tatile apart otele gidip mutfağında bamya pişirme gibi tecrübeleri de yaşatsa da benim hayatımı en çok etkileyen şey bu garanticiliktir. Riske girmeme, alternatif bulmadan elindekini bırakmama ve tırıs tırıs yaşamakla kendini gösteren bu özelliği önce hep birlikte bir lanetleyelim:
Püü Allah belanı versin, yatacak yerin yok!!
Lanetledikten sonra bir sonraki aşama olan inkar ve reddetmeye geçebiliriz; benim şu an tam da içinde olduğum evreye. 30 yaşında dana kadar bir kadınım, 7 yıldır aralıksız iş hayatının içindeyim ve tam olarak 6 hafta içinde hayatımın en büyük risklerinden birini alıyorum; yeni bir iş bulmadan işimden ayrılıyorum. Yıllardır her can sıkıntısında tekrarladığımdan artık kendime bile inandırıcı gelmeyen "İstifa edicem ben yea!!" söylemini ciddi ciddi gerçeğe dönüştürdüm. Aileme bunu çıtlattığımda bile babamdan gelen "Aman evladım yeni iş bulmadan ayrılma." telkini yüzünden ne yapacağıma karar verene kadar evden 07:30'da çıkıp 18:30'da geri dönmeye devam etmek zorunda kalabilirim, bakçez. Huzursuzum, biraz endişeliyim, arada panik oluyorum ama genelde hissettiğim şey tam olarak şu :

YAPTIM AMK, VALLA DA BİLLA DA YAPTIM SONUNDA!!! OHH BEE!!! SENİN GİBİ ŞİRKETİN DE YÖNETİCİLERİNİN DE TEEE ÖREKELERİNE TÜKÜREYİM!!! GEBERİN İNŞALLAH!!! KURTULDUM LANN!!!

Bu heyecanın ne kadar süreceğini de hep birlikte izleyip göreceğiz. Şimdi 6 hafta sürecek bir Bejeweled Turnuvası'na başlamam icap ediyor.

28 Eylül 2012

LSR the Kedi Anası

Bilen bilir, şu hayatta en sevdiğim hayvanlar kedilerdir ve dünyanın en güzeli ve en yakışıklısı olan 2 tanesi benimle birlikte yaşamakta. (Kuzguna yavrusunun şahin göründüğü gerçeğini birkaç dakikalığına aklınızdan çıkarabilirsiniz.) Bu iki sıpa için maması, kumu, oyuncağı, veterineri derken hatırı sayılır bir para harcıyorum ki zerre umurumda olmuyor. İnsanların pahalı gelip kendilerine almadıkları şeylerin daha pahalılarını çocuklarına almaları gibi bir durum söz konusu. Sağlıklarına da çok dikkat ediyorum elbet, yedikleri içtikleri benim buzdolabımdakilerden daha gurme sanırım. Ama insanlar için yapılmış yemekleri vermiyorum, bizim için hiçbir etkisi olmayan gıdalar onlar için çok zararlı olabiliyor çünkü. Bu noktada kediler için evde pişirilen yemekleri tenzih ediyorum, benim bahsettiğim insan için üretilenler. Bu bağlamda az önce kediler için çok zararlı olabilecek gıdalar diye bir listeye denk geldim ki birkaçını bilmeme rağmen bazıları beni çok şaşırttı. Buraya da not düşeyim ki herkeşler öğrensin, kazalar yaşanmasın. Terimleri Türkçeleştirmedim ki daha detaylı bilgi almak isteyen google'dan bu şekilde aratabilsin:

1. Soğan, sarımsak ve benzeri kök sebzeler : Soğanda bulunan n-propyl disulphide isimli madde kedilerdeki kırmızı kan hücrelerine zarar vererek Heinz body anemia isimli bir kansızlık türüne yol açıyor. Sarımsakta da bu madde daha az oranda olmakla birlikte mevcut.
2. Yeşil Domates, yeşil (ham) patates : Bu sebzeler Solanaceae bitki familyasından (Çok zehirli olan itüzümü de bu familyadan) ve acımsı, zehirli bir alkaloit olan Glycoalkaloid Solanine içeriyorlar ki bu madde çok ciddi mide ve bağırsak hastalıklarına sebep oluyor. Özellikle bitkinin yaprakları ve gövde kısmı zehirli. Kedi/köpek mamalarında bulunan domates ise olgun olduğundan ve az miktarda kullanıldığından böyle bir risk içermiyor, merak etmeyin ;)
3. Çikolata : Hem kediler hem de köpekler için çok tehlikeli bir madde, ama aynı zamanda tehlikeli olduğu da en çok bilinenlerden. Çikolata bulunan ve kedi/köpeklere zarar veren maddenin adı theobromine.
4. Üzüm ve Kuru Üzüm : Bu bitki daha çok köpekler için zararlı ve verdiği zarar hayvandan hayvana değişebiliyor. ASPCA (The American Society for the Prevention of Cruelty to Animals)'nın açıklaması şöyle : "Üzüm ve kuru üzümün verebilecekleri zarar konusunda hala bilinmeyen noktalar olsa da ASPCA Hayvan Zehirlenmeleri Kontrol Merkezi olarak kedi ve köpeklere az ya da çok miktarda değil, asla üzüm ve kuru üzüm verilmemesini öneriyoruz." 
Üzüm isimli kömür karası bir sıpam olduğu için bu yasak ilk öğrendiklerimden olmuştu ama son derece ilginç değil mi? Üzüm ya..
5. Süt : Süt aslında kediler için zehirli olmasa da kötü sonuçlar doğurabilen bir gıda. Öncelikle dengeli şekilde beslenen erişkin kedilerin süte ihtiyaçları yok, bunun yanında pek çok kedide laktoz duyarlılığı bulunduğundan sütün ve süt ürünlerinin içinde bulunan laktoz kedilerde karın ağrısı, gaz ve kramplara neden olabiliyor. Kediniz süte bayılıyor ve ortalığı yıkıyorsa haftada 2-3 kere çok az miktarda krema verebilirsiniz. (Sütün/süt ürününün içinde ne kadar fazla yağ varsa o kadar az laktoz oluyormuş) - Yazarın notu : Fazla yağın kedinin bağırsaklarını bozup cırcır yapabileceğini, poposundan damlata damlata dolaşan bir kediyi evin içinde kovalamanın pek eğlenceli olmayacağını hatırlatırım ;)

Orjinal metin için buyrun buraya.

24 Temmuz 2012

Benim bir arkadaşımın da başına gelmiş...

Klişe hikayeler vardır ya, herkesin bir tanıdığının başına gelmiştir illa ki. Hah işte onlar bir bir beni bulmaya başladı son günlerde. Tanıdıklarıma anlatıyorum ki onlar da "Benim bir tanıdığımın başına gelmiş..." zincirine devam edebilsinler. Toplumsal birlik öğelerine çok kıymet veriyorum kahretsin.
Cep telefonum çaldı sabah sabah, tanımadığım 537'li özelliksiz bir numara. Açtım, Bilmemne karakolundan Komiser Yardımcısı Bilmemkim. 3 saniyelik bir es verdim orda, arka planda geçen düşünceler "Aaa hakkaten doğruymuş bu dolandırıcılık şekli, ne acayip! Benim numaram da çok dağıldı etrafa, değiştirsem mi n'apsam? Bi' de görünen numaradan arıyor, herifteki aymazlığa bak!" ve benzerleriydi. Benden ses gelmeyince adam "Orda mısınız?" dedi, ben de "Karakoldan aramadığınızı ve Komiser Yardımcısı Bimemkim olmadığınızı biliyorum. Derhal telefonu kapatmazsanız bu numarayı dolandırıcılık teşebbüsünden şikayet edeceğim." dedim. O anda böyle dilbilgisi ve anlam bakımından mikemmel bir cümle kurmama şaşırıp kendimi beğenirken karşı taraf atağa geçti; "Orrospu kaltak, kime istiyorsan şika...". Gerisini duyamadım telefonu kapattığım için. Ofiste değil de evde olsam annesi ile ilgili düşüncelerimi de sayardım da kariyer sahibi terbiyeli iş kadını imajıma şükretsin. Daha gençken böyle hakaretler duymak canımı çok sıkar, sinirlerimi allah bullak ederdi de kadın olmanın bile başlı başlına bir hakaret yeme sebebi olduğu canım ülkemizde insan kolay nasırlanıyor hamdolsun. İnsan, çevresindeki ortama en iyi adapte olabilen canlıymış.

16 Şubat 2012

Tam kopyalanıp çalınacak yazı şerefsizim

Ebeveyn olsam çocuğumu/çocuklarımı disiplin içerisinde yetiştirirdim sanırım. Yani benim bildiğim, tecrübe ettiğim yöntem bu. Sonra bir kendime bakıyorum bir de benim için "Bu çocuğu çok sıktık." diyerek gemi iyice gevşetilerek büyütülen kardeşime; diyorum disiplin iyi; bak sonuçlara. Diyorum sorumluluk ve görev duygusu olur, kural kaideleri bilir, yapması gerekenleri yapar yapılmaması gerekenlerden uzak durur, kolunu kırar da yen içinde bırakır, hayatta başarılı olur, ailesini ve arkadaşlarını sever korur kollar, yardıma ihtiyacı olana koşar, düşünceli olur, insanları kendilerinden ve kendisinden bile daha çok düşünür; iyi olur işte.
NAH!!!
Doğrusunu söyleyeyim onun durun.
Üstüne yüklenenleri yapacağım diye kendini yer bitirir, "Hayır" diyemez, kendini düşünmeyeni düşünmekten kendisi helak olur, hep içine atar da patlayamaz, dışarıya sert görüneceğim diye yırtınır da adam gibi dertleşemez bile, hep dik hep ayakta olmak için duygularını sürekli saklar, herkes yıkılsa da onları ayağa kaldırmayı kendi görevi sandığından vurulsa da düşemez, her ince detayı düşünmekten beyni zonklar, uykusunda bile dinlenemez, anca kafası taşşak gibi olduğunda biraz rahatlar; nah iyi olur!!
Çocuk yapacak cesaretiniz varsa bunu iyi dinleyin; azcık rahat bırakın veledi. Biraz gamsız olsun birşey olmaz. Hava karardığında hemen eve dönmesin, biraz kuralları esnetsin. Sınavından 1 alsın mesela, o da lazım. Disipline gitsin, akıllı çocuk yaramaz olur derler. Kavga filan etsin, üstü başı yırtık gelsin eve, "Herşeyden nefret ediyorum." diyebilsin, akıl almaz telefon faturaları getirsin - kim bilir hangi hayati problemi çözmüş olsun telefonda arkadaşlarıyla. Arabayı kaçırsın bir ağaca toslasın, okulu kırıp Göztepe'ye çıkıp kırmızı Tuborg'la ilk sarhoşluğunu yaşasın. Üniversite hedefini Lise 1'de koymasını ve 3 yıl sonra o okulun o bölümüne girmesini beklemeyin; 24 tane tercih var 23.ye girsin ne olacak? 4 kişi ile birlikte leş bir öğrenci evi tutsun duvarlarına Liman'dan aldığı kartpostalları astığı, gelenin gidenin hesabı olmasın. 6 hatta 7 yılda bitirsin okulu, hayat bir yere kaçmıyor. Boş dolaşsın 3-4 ay, ilk girdiği işte köpek gibi çalışmak zorunda kalsın. Bırakın biraz hata yapsın, yanlışlarıyla mutlu olsun, üzsün sizi arada; ölmezsiniz. Bırakın da kendi istediği gibi yaşasın hayatını, yaşaması gerektiğini öğrettiğiniz gibi değil.

2 Şubat 2012

Meraklı LSR

Bazen o kadar saçma sapan şeyleri merak ediyorum ki kendimi bile şaşırtıyorum; bu mudur şimdi öğrenmek istediğin şey diye. Ama laf olsun diye değil, hakkaten cevaplarını bulmak istiyorum bunların; old stayla ansiklopediler karıştırmak, kütüphaneye dalmak, insanların fikirlerine başvurmak falan. Mesela diyorum ki şimdi ben taksi şoförü olmaya karar versem; plaka ve araç sahibine nasıl ulaşabilirim ki? Bir duraktan içeri dalıp "Hemşerim, boşta taksi plakalı araç var mı?" mı diyeceğim? Veya kılkuyruk gibi kısa ve acınası metromuzun 5 dakikalık güzergahında tanışıp birilerini götüren olmuş mudur? Bu kadar kesişmenin yaşandığı herhangi bir bar görmedim zira. Ya da kimi insana çok lezzetli gelen birşey bir diğerine nasıl "burna bile yaklaştırılamaz" geliyor? Bu görecelik nerden çıkmış, o da mı genlerin eseri? "Sabah uyanamamak" diye bir olguyu insanlar nasıl geçerli bir sebep için kullanabiliyor ve kabul ediliyorlar? Böyle bir medikal durum hakkaten var mı? Öyleyse ben neden alarmın ilk notasında ayağa fırlıyorum? Sonracığıma; bir anda delirmek mümkün müdür? Mümkünse bir anda delirdiğinde insan delirdiğinin farkına varır mı? Erkeklerin orgazm olduklarında aldıkları haz, kadınlarınkinden azmış. Ne kadar az? Sadece az/çok skalasında bir değişiklik mi var yoksa his de mi farklı? Allaam bir kereliğine pipim çıksa da denesem? Hadi parayı anlıyorum da mesela borsa diye birşey kurmayı kim, neden, nasıl akıl etti? Bebek taklidi yapan koca koca kadınları çekici bulan erkekler pedofil midir?
Ha bi' de pembe mezarlık ne ak?!