28 Eylül 2008

4.Gün

Barcelona'da az biraz İspanyolca bilmek bir işe yaramıyormuş, zira herkeşlerde bir Katalan dili milliyetçiliği! Cerveza bile diyemedim şöyle rahatça.
Sabah uyandığımda alt dudakta 2, üst dudakta 2 olmak üzere toplam 4 adet uçuk çıkardığımı gördüm. O derece vücudu hor kullanarak geziyoruz. Yine de görülmesi gereken her yeri yetiştiremeyeceğimizi düşünen arkadaşlar mevcut. Kendileri Hitler'liğe özenmiş durumda zaten, bakalım aile içi şiddete karışmadan dönebilecek miyiz.
Bir de şu kötü pazar arabaları var ya, bebek gibi kızların adamların ellerinde sokaklarda arz-ı endam etmekteler. High-tech tekerlekler, su geçirmez kumaşlardan kaplamalar filan. Alışverişe, markete, bakkala, çiçekçiye git; dönüşte aldıklarını doldur arabana süre süre getir. Mantıklı aslında.


PS. Ölümüm Desigual isimli mağaza zincirinin elinden olacak. Bu kadar güzel tasarımları olan bir zincir neden her 50 metrede bir mağaza açıp, insanları mecburen içeri sokturup bir tek eteğe 79 Euro verdirir? Neden ama neden??

25 Eylül 2008

FCB

Bu hatun sırf Advantage Lounge'da tıkınmak için uçağın kalkmasına 2,5 saat kala havaalanında olacak. Bu uğurda hala uyanık ve yatmamayı planlıyor.
Beleşçilik ruha yerleşince zor oluyor!
Hasta la vista bebek!

24 Eylül 2008

Boşaltım

Dün akşam "Apandist, bir nevi lavabo gideri işte" dedim.
Bence gayet mantıklıydı. Neden o kadar güldüler ki?

23 Eylül 2008

Politzei

Bunu yazmadan geçemeyeceğim:

23.09.2008 @ Radikal :

ERZURUM’da Emniyet Müdürlüğü’nün Aras Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye (EDAŞ) olan 48 bin YTL’lik elektrik borcu yüzünden trafik ekiplerinin EDAŞ görevlilerini dövdüğü ileri sürüldü. Trafik Şube Müdürlüğü’nde görevli bir baş komiserin kendilerini tekme tokat dövdüğünü iddia eden elektrik teknisyenleri Yavuz Mağ, Muammer Aytekin ile araç sürücüsü Osman Kaya, Numune Hastanesi Acil Servisi’nde tedavi altına alındı.

Eski Türk filmlerindeki klişe bir repliği hatırladım nedense;
"Borcunu ödeyecek bir yol bulabiliriz yavrum"

AD A.Ş.

Bir alttaki postun yorumlarında bahsi geçen aramayı yaparken karşıma bir başka "La Santa Roja" çıktı. Hatun gidip hotmail'den adres bile almış. Bir de msn'im bu diye çığırmış! İntihar üzerine tez hazırlıyormuş, vışş! Böyle yolasım geldi kendisini yaklaşık 2 saniye, itiraf edeyim. Ya bir de kolpacı ve emocu gibi duruyor yazıları ya, neyse...
Kendi adımı taşıyan biriyle hiç karşı karşıya gelmedim. Birkaç kez gıyabında duydum, onda bile direk bir antipati geliştirdim adaşıma. Şükür Ayşe, Fatma gibi sık rastlanan bir adım yok da seri katillikten kurtuldum. Ne biçim narsistlik bu anlamadım ki, benim adım sadece benim olacak düşüncesi?!

22 Eylül 2008

Yo creo que Mrs.Gonzales es una persona muy simpatica

9 günlük bayram tatili resmi kurumlar için geçerliymiş :(
İşine gelince Vergi dairesi modunda takılan, işine gelince en bir özel şirket olan şirketim; elbette ki şimdi özelliği seçti. Pazartesi yarın gün, Cuma ise tüm gün çalışılacak.
İznim kalmadı ak. Bakınız blog tarihimde ilk kez küfrettim. (Ya da bana öyle geliyor, eski bir yazıyı bulup burnuma sokmayınız rica ederim) O derece hüsranlardayım. Keza Cuma sabaha karşı 3'te eve gelip 8'de işbaşı yapacağım.
Nerden mi geleceğim? Ahaha söylemedim değil mi? Alice kulunuz gene tatile gidiyor!!
Bu kez biraz daha uzak bir destinasyona; Barcelona'ya ;)
Quiero una cerveza por favor!


PS. Mrs. Gonzales İspanyolca öğretmenimizdi ve evet, bize öğrettiği ilk cümle kendini sempatik olarak nitelendirdiği, başlıkta geçen kelime öbeği idi. Zavallıcık...

18 Eylül 2008

Amazon

Bir anda nasıl değişiyor insanın hayatı, hiç düşündünüz mü?
Ofisten birinin eşi dün farkettiği bir kitle için doktora gitmiş. Bugün göğsünü aldılar. Kansermiş.
Daha 40 yaşında bile yok kadın.
Benim ailemde de var bu illetten. Hem ana, hem baba tarafında. Daha 26 yaşındayım. Korkuyorum.
Eskiden güneşle doğup güneşle yatarken, bahçeden domates biber yiyip akşamları yıldızlar altında sohbet ederken, geceleri dışarda uyurken yokmuş bunlar.
Geliştik ya, ne mutlu bize...

16 Eylül 2008

Alice yardım istiyor

Dün konuşurken "Şu filmi hatırlıyor musun?", "Bunu izledin mi?" kabilinden, uzun yıllar önce izlediğim ve hala unutamadığım bir film geldi aklıma. Çılgınca google aramaları yaptığım halde ulaşamadım kendisine, okuyanlardan bir bilen varsa yardım talep ediyorum.
1988-89 yıllarında TRT2'de izlemiştim. Hikayeyi tam olarak hatırlamasam da ana hatları aklımda. Evden kaçan bir çocuk, terkedilmiş bir eve giriyor ve orda gördüğü (ama bize gösterilmeyen) korkunç bir şey neticesinde bayılıyor. Bir adam bu çocuğu alıp evine götürüyor. Çocuk sürekli baygın, hiç ayılmıyor ve saçları inanılmaz bir hızda uzuyor. Adamın evindeki çocuk işçiler, bu baygın çocuğun saçlarını kesip kıllardan yağlı boya fırçası yapıyorlar. Bu fırçalarla yapılan resimlerin içine girilebiliyor.
Çok saykodelik bir hikaye olduğunun farkındayım. Görüntüler gözümün önünde olmasa rüya olduğundan bile şüpheleneceğim. Var mıdır bu uçuk kaçık filmi bilen?

15 Eylül 2008

Acıların Çocuğu GM

Az önce Genel Müdürümüzün hapşurduktan sonra kendi kendine "God bless you" dediğini öğrendim. Adamı sevmesem de çok dokundu içime be! Gurbet zor şey...

12 Eylül 2008

Üzüm'üm


Bazen durup düşünüyorum, iyi mi yaptım bu kömürcü çocuğu sokaktan alıp eve getirdim diye. Bencillik mi acaba? Sokakta ölürdü, annesi de yoktu diyorum kendime. Ne olursa olsun hayatını sürdürmek onlar için de bizim için olduğu kadar önemli mi, yoksa özgürlük daha mı hayati bilemiyorum.
Hele şu sokak çocuğuna bakışını yakaladıktan sonra...

Haber Kuşu Alice

Sabahın 8'inde, çalışmaya başlamadan gazetelere şöyle bir göz atarım. Burada yazdığım çoğu absürdlüğü de o zaman farkederim genelde. Bu sabah öyle bir potpori yapmışlar ki Top 10 mübarek! Geri sayımımıza başlıyoruz!!

10. Meğer e-postayı hayalet atmamış.
İki ay önce ölen kocasının adresinden ‘gece gelip gırtlağını sıkacağım’ diye e posta alan kadın savcılığa başvurunca şaşırtıcı bir intikam hikayesi ortaya çıktı.
Ben hiç şaşırmadım canım. Tipik bir 2 kadın, 1 adam hikayesi. Başlığa da bakın, meğer hayalet uslu uslu duruyormuşmuş. Hey yarabbim.

9. Yeni Rektöre Jet Suç Duyurusu :
Cumhurbaşkanı'nın köşke gelen listede ikinci sırada olmasına rağmen Akdeniz Üniversitesi'ne rektör olarak atadığı İsrafil Kurtcephe (!) gelir gelmez ortalığı karıştırmış. Sağa sola "Görevinizden istifa edin. Aksi halde hakkınızda bir şekilde soruşturma açılarak, görevinizden alınırsınız. Doğal olarak ben kendi ekibimle ve kadrom ile çalışmak isterim. Buna karşı çıkmanız halinde yetkilerimi kullanırım.” demeye başlamış bile!

8. Kuşhan’ın kliniği kapatılıyor.
19 yaşındaki Dila Kurt'un ölümünden sonra harekete geçen Sağlık Bakanlığı, Muzaffer Kuşhan’ın Polonezkoy’deki zayıflama merkezinin kapatılmasına karar verdi.
Adamın izni yokmuş, iyi mi. Bu kadar da medyatik bir kişilik, kimsenin aklına gelmemiş rutin kontrolleri yapmak herhalde.

7. Tanburacı: Terim tedavi edilmeli
Fatih Terim'in hakaretlerine maruz kalan Osman Tanburacı: İnsanlar hangi güçlere güvenerek bir medya mensubuna hakaretamis telefon açma fırsatı bulabiliyor.
Ne demiş Terim, ona bir göz atalım hemmen. 9 Eylül'de yaşanan konuşma, Tamburacı'nın Sky TV’de Türkiye-Belçika milli maçına ilişkin yorumlarda bulunmasından sonra gerçekleşiyor.
Bu bize aktarılanı. Ama ben pek garipsemedim yahu.

6. Erdoğan: Esas içmeyenlere yönelik baskı var
Başbakan Erdoğan içki yasağını protesto edenlere cevap verdi: "Esas içmeyenlere yönelik baskı var."
Özkök: Başbakan kontrolünü kaybetti
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Başbakan'ın suçlamasını yanıtladı: "İçki içmeyenlere saldırıldığını hiç görmedim. Ama bunun aksi örneklerini çok gördüm."
Kara Murat benim! Hayır, Kara Murat asıl benim! Hayııırr, Kara Murat bizim komşunun çocuğu!! Ama güzel olan bir nokta var; birbirlerine girdiler sonunda! Nihahıha

5. Doğan Grubu’ndan Fırat’a 1 milyon YTL’lik dava
Doğan Grubu AKP Genel Başkan yardımcısı Fırat aleyhine 1 milyon YTL’lik manevi tazminat davası açıyor.
Ahaha n'olduuu??! Neyi paylaşamadınız kuzularım? Yiyin birbirinizi ohh

4. ‘Yoldan çıktılarsa Allah belalarını versin’
AKP’nin ağır toplarından Bülent Arınç Deniz Feneri Derneği için, ‘Almanya’dakiler şaşırıp yoldan çıktılarsa Allah belalarını versin’ dedi.
Dün akşam Justice diye bir dizi izledim, tipik Amerikan avukatçılık dizilerinden. İyi taraf, mahkemede kötü tarafın eline koz vererek bir lunaparkta olan kazadan lunaparkın güvenlik görevlisinin suçlanıp park yönetiminin aklanmasına sebep oluyordu az daha. Kötü taraf da böyle bir açık bulunca atlıyordu haliyle. Neden bilmem, öyle bir şey geldi aklıma.
Bir de başımızdaki adamların literatürüne bakar mısınız, "Suçlular mahkemede yargılanacaktır"lardan "Allah belalarını versin"lere geçtik. Bu cümle başına yakın zamanda bir "Püü!" ünlemi koyulacağı kanaatindeyim.

3. İngiliz hastanın durumu kötü!
İngiltere'de 6 haftalık ömrü kaldığı söylenen adam malını mülkünü dağıttı. Bir yıl sonra sağlığının yerinde olduğunu öğrenen adam parasız kaldı.
Ahahah bu Kemal Sunal filmi değil mi yahu! Çok klişe :p

2. Onurlu yaşam seviyesinin sınırı ne?
Dört kişilik ailenin açlık sınırını 255 YTL olarak açıklayan TUİK'in Başkanvekili'nin savunması: Yaptığımız hesap doğru. Açlık sınırı kavramını farklı kullanacaksak, farklı isim bulalım. Mesela memurumuzun onurlu yaşam seviyesi diyelim.
Bu sabah Nihat radyoda bunun için güzel bir tabir kullandı. "Acından ölmemek için" gereken gelir miktarı. 4 kişilik aile un, su ve tuzdan yaptıkları hamuru yiyip kuyu suyu içerken teneke barakalarında ısınmak için birbirlerine sokulup uyur, üzerlerine gazete kağıdı örter ve çöpleri karıştırarak bulduklarını yerlerse bence de yeterli bir para.
Bir de utanmadan bunu açıklıyorlar ya, rezillik yemin ediyorum.

1. Trabzon’da gönüllü fişleme coşkusu!
Trabzon’da ramazan eğlencelerinin yapıldığı alanda stant açan polis gönüllü vatandaşların parmak izini kayıt altına alıyor.
Çok yardımsever bir milletiz. Ayrıca çok da dangalağız. Bir insan parmak izini vermek için nasıl gönüllü olabilir?! Bana bir ev, bir de ufak bir araba verirlerse ancak anlaşırız oysa.

11 Eylül 2008

Addicted

Google reader'da okunmamış yazılar 3 basamaklı sayılara ulaştı.
Full-time blog okuyucusu olma yolunda olduğumu farkettim. Her gün yeni birilerini bulup okuyup beğenip ekliyorum listeye. Blog-junkie olma yolunda sağlam adımlar...
Sıkıntımın günlük yaşayışa yansımasını böylece sergiliyorum efenim.
Aaaa!!!

10 Eylül 2008

Bağlantı-SIZ

Şirkette internet kesik. "Neden?" dedik.
Faturayı ödemedikleri için kesilmiş!!
65 ülkede faaliyet gösteren uluslararası, İngiliz tabanlı bir firmadan bahsediyoruz!!
Fatura ödense de 2 gün daha gelmeyecekmiş internet. Bak bak, demiyorlar biz 2 gün daha repoya koyacağız o parayı diye. Yahu bir şirketin aylık ADSL ücreti ne kadar olabilir ki?
Mendil açıcam plazacık önüne. Bu, şirketin kurtuluşu için önerim.
Kendi kurtuluşum için önerim de öğle yemeği vakti 300 gr mat kuşeye 6 renk bastırdığım vernikli CV'mi bütün restorantları dolaşıp takım elbiseli, döpiyesli insanların kucağına koymak. Elbet biri İK'cıdır da keşfedilirim, di mi?

9 Eylül 2008

Huysuz Alice

Mim değmiş bana, ailemizin çalışkan muhabiri Taylanov taraflarından.
Konu : Ev hayatında nelerden nefret ederim?


6 yıllık ev maceramda 3.ev arkadaşını tecrübe etmekte olan bendeniz, baştan söylemek gerekir ki, birlikte yaşaması kolay bir insan değilimdir. Bu cümleden de anlayabileceğiniz gibi nefret ettiğim çok şey vardır, üstüne üstlük kişiden hoşlanmamaya başladıysam normalde umursamayacağım şeyler de batar. Şöyle bir maddeleyelim;

* Mutfak lavabosunun çöp tenekesi haline getirilip bırakılması. Dağınık çalışıyor olabilirsin, ama işin bitince temizlemelisin lavaboyu, senin 1 parmak yağ bulaşıklarının üstünde elma, armut, üzüm gibi tazelikleri yıkamak gerçekten iğrenç.
* Küllüğe çöp atmak. Yapma bunuu!! Küllük sigara içindir ve yanan bir cisim oradaki çöplere değerse yakar/kokar/miker atar. Hele ki sakız, şeker filan atacaksan kork benden.
* Lavaboda saç/kıl bırakmak. Dişlerimi fırçalıyorum ben orda. İki su döküver ardından.
* Klozet kapağının açık kalması. Açmanızı takdir ediyorum sayın beyler, fakat açtığınızı ardınızdan kapatınız. O kapağa temas etmek istemeyebilir ardınızdan tuvalete girecek olan hatun kişi.
* Evin içinde dolana dolana diş fırçalanması. Böyle her an sağa sola saldıracak kuduz hayvan(!) görüntüsü geliyor gözümün önüne. Neden bilmem...
* Gece geç vakitte eve birileri geldiğinde bağırmak/çağırmak, şarkı söylemek, koyu bir muhabbete dalıp kahkahalara boğulmak suretiyle uyandırılmak. Çok sinirli bir insan olabilirim salı sabahı 4:30'da uyandırıldığımda.
* Komşular. Her türlüsünden nefret ediyorum, zira iyisi denk gelmedi henüz.
* Eve gelip çöreklenen beleşçiler. 1 gün eğlencelidir, 2 gün hoştur, 3 gün bıktırmaya başlar, 4 gün çüştür, 5 gün insanlıktan çıkarır. Gidin evinize bee!
* Ben ev dışındayken yatağıma tanımadığım birilerinin yatması/yatırılması. Hele hele bana söylenmemişse ve ben de geldiğimde çarşaf değiştirmeden yattıysam da sonradan öğrendiysem orda birilerinin tepindiğini; brrr!!!
* Bulaşıklar yıkanırken/makineye koyulurken bu tabaktan ben yedim, bu bardaktan sen içtin, bu çatalı ben kıçıma batırdım diye ayırıp sadece kendi kullandıklarını temizlemek. Evvet, bu da geldi şu gençlikte başıma.
* Kıyafetlerimin sormadan/haber verilmeden dolabımdan alınıp aylarca kullanılması, ancak ben "eteğim nerdee" dediğimde dolabının askısından çıkarıp bana verilmesi. (Bak bak, dolaba da asmış)
* Hatunsal kullanılmış materyallerin ulu orta teşhir edilerek Bedri Baykam sanatçılığı yapılması.
* Tuvalet ve banyosu ortak olan evlerde, banyoya girmeden önce "Çiş var mı?" diye sorulmaması. Malum hatunların saçı başı, kılı tüyü derken banyo seansları uzun sürer genelde, bu süreyi içeride kıvranarak geçirmek çok işkencevari.
* Tuvalete okunmak üzere bıraktığım gazete, dergi, kitapların alınıp evin muhtelif yerlerine bırakılması. Pantolon inikken evde kitap avcılığı yapamayacağımdan sıkıcı geçen bir tuvalet macerasına yol açıyorsunuz, bilmem anlatabildim mi.

Şöyle bir daha okuyunca, o kadr da gıcık değilmişim sanki yahu. Yani, mantıklı gıcıklıklar değil mi bunlar :p
Mimi tutsun diye blog dünyasına bir misyoner edasıyla kazandırdığım Dokuz'a, Aydan Atlayan Kedi'ye ve Leydi Ceyd'e paslıyorum. Tembellik yook!

8 Eylül 2008

Eski zaman mazi olur...

İnsan büyüdükçe ya da yaşlandıkça çok değişiyor. Yalnız değiştiğinin farkına varması bu değişimden daha çok zaman alıyor sanırım. Şöyle bir düşündüm de...

* Üniversitedeyken asla yurtdışında çalışmayı/yaşamayı düşünmezdim. Şimdi bir imkan olsa da tası tarağı toplayıp gitsem diyorum.
* 25 yaşına kadar evlenmeyeceğimden ve çocuk doğurmayacağımdan neredeyse emindim. Evliliği bilmem ama, bir bebek isteyeceğim 6-7 yıl sonra.
* Çok realisttim, romantizm çocukça gelirdi. Meğer ben çocukmuşum.
* Aşk yok derdim, aşk varmış o da tek kullanımlıkmış diyorum artık.
* Bana yanlış yapanın canı çıksın derdim, tek kalemde adam silerdim. Bu kadar sertlik, bu kadar çizgi gibi doğruluk iyi olmuyormuş insan ilişkilerinde meğerse.
* Politika boktur sanırdım, meğer bok olan politikacılarmış.
* Mutlu olmak için az şeye ihtiyacım var diye düşünürdüm, insan aldıkça isteyen doymak bilmeyen bir yaratıkmış sonradan gördüm.


* Şu dünyada canımı verebileceğim 3 kişi var derdim. O 3'üne dışarıdaki ciğeri 5 para etmez insanlara gösterdiğim sabrın yarısını bile göstermemeye başladım. Hep orda olacaklar ya, peh...
* Çok arkadaşım var sanırdım, çoğu 4 günlük bir şeymiş.
* Kendimi hırssız diye nitelendirirdim, canımı sıktıklarında insanları itin götüne sokmaktan ve gözlerini oymaktan çekinmediğimi farkettim.
* Çok naiftim, keşke hala öyle olsam.
* Mümküm olduğunca uzun yaşamak isterdim, artık bir noktadan sonra bıkarım gibime geliyor.
* Büyüsem de içimdeki çocuk baki kalacak derdim, uzun zamandır ufaklıktan haber alamıyorum.
* Süperwoman'ım, herşeyin altından kalkabilirim diye düşünürdüm. Çok yoruldum.
* Ailemden hiçbir şey saklamam sanırdım, saklamak gerekiyormuş.
* 6-7 yaşlarındayken elime bıçağı her alışımda karnıma saplamak gelirdi içimden. Şimdi metro gelirken önüne atlayıveresim geliyor. Ama ölümden hala çok korkuyorum.
* Ölümden daha çok korkuğum şey yakınlarımın ölmesiydi, şimdiyse yaşlanmak.
* Aynalara doyamazdım. Şimdiyse bakmayı içim kaldırmıyor, herşeyden bu kadar yakınıp değiştirmek için hiçbir şey yapmayan tembel ve kabullenmiş, yenik kadını görmek istemiyorum.
* Eskiden yüzüme bakıp ruh halimi anlayabilirdiniz, artık çok güzel rol yapıyorum.

Moda, insanın kadehte vişne suyu içmesidir.

07.09.2008 @ Radikal:

İskeledeki içki yasağını protesto ederken gözaltına alınan Tonguç Koç serbest bırakıldı.

Moda İskelesi’nde ‘içki yasağı’na karşı sürdürülen cuma eylemleri, önceki gece polisin müdahalesiyle karşılaşırken, gözaltına alınan Tonguç Koç savcıya ifade verdikten sonra serbest bırakıldı. Bir gece gözaltında kalan Koç, polis aracında bir polis memuru tarafından tokatlandığını iddia etti. Moda sakinleri olayın ertesi günü de sokaklarda içki yasağı eylemini ve polislerin müdahalesini konuştu.

Hiç şansın yokmuş senin, adın da Tonguç oy oy oy. Bir tokatla kurtulduğuna şükret, bunlar adamı faili meçhul da yapmaya başlayacak pek yakında.

5 Eylül 2008

No alkol yes zemzem

05.09.2008 @Hürriyet:

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi, ''alkollü içki satan dükkan ve mekanların denetlenmesi için'' ÖZEL TİMLER kurulmasını kararlaştırdı. Çankaya Belediye Başkanı CHP'li Eryılmaz, ''Alınan bu karar Meclis'in CHP'li üyelerinden saklanarak alındı. Dava açacağız'' dedi.

05.09.2008 @Hürriyet:

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından, Belediye Meclisinin “gece denetim ekibi” kurma kararının “içkiyi yasaklama amacını taşımadığı”, sadece “sağlık, gürültü, yangın ve iş yerlerinin çalışma saatlerinin denetimine” yönelik olduğu bildirildi.

Ne de güzel bahane buluyonuz siz yaa!

Yatır yatır büyüsün

Biraz parayı bulunca yapılabilecek yatırımlar listeme bir yeni madde eklendi:
Avcılar'da 3 katlı bir bina tutup kız öğrenci yurdu işletmek.

4 kişilik bir oda için 10 aylık dönemde kişi başı 5500 YTL istiyorlar!!
Küçücük bir hesapla tek bir odaya 4 çocuğun 1 ayda ödediği para 2200 YTL ediyor. Bir katta 6 oda olsa, 3 kattan 18 oda eder ki oh ki ne oh. 10 aylık aldıkları parayı 12 ay'a ortalarsak adamların aylık ortalama geliri 33,000 YTL.
Bunca matematikten sonra sıra geldi Sayısal'dan para kazanmaya... :p

4 Eylül 2008

İstifaaaa

İnsanın istediği an herşeyi bırakıp kapıyı çarpıp çıkamaması çok acı.
Modern zaman kelepçeleri bunlar olsa gerek.

Allah seni Davul etsin

Şu hayattaki en dayanılmaz şeylerden biri de acemi Ramazan davulcusuymuş. 6-7 yıldır hiçbir gece davul sesi duymayan bendenizi bile ahenksizliği ile yatağından fırlatmayı başardı eleman.
Düm-tek-düm düm-tek-düm tek tek-düm tek düm-tek tek- düm düm-tek düm
Bu davulcuların adam gibi çalabilmeleri için;
Eğitim şart!
Bu gece de uyanırsam kafasına terlik atmayı düşünüyorum. Umarım daha çok vahşileşmem.

2 Eylül 2008

İtinayla Ruh Beslenir

4 gündür bilgisayarlarımda (ev, iş, eş :p) sürekli dönen bir şarkım var a dostlar:

Gare Du Nord - Pablo's Blues

Hayatımda yaşadığım en zor lyric bulma süreci sonunda sözlerini de yazayım tam olsun diyebiliyorum;

Ah, the woman I love
took from my best friend
Some joker got lucky
stole her back again
You better come on
in my kitchen
baby, it's goin' to be rainin' outdoors

1 Eylül 2008

Anahtar - bölüm 2

Bu sefer öğrenme açlığıyla yanıp tutuşan bir takım arkadaşlar ziyaret etmişler blogu, kendilerini bilgilendirme konusunda yardımcı olabilmişimdir umarım. Şayet olamamış idiysem, azcuk daha uğraşayım istedim:

* Wonderland Online nasıl bir oyun?
Wonderland'le oyun olmaz canım. Yani olur da, oynanan sen olursun. Hala farkedememiş miydin bunca yıllık hayatında?
* Organ Mafyasının Cep Numarası
Turkcell'de bulamadığın için burada arıyorsun sanırım, ee adamlar ünlü ve meşgul. Rehbere kayıt etseler zırt pırt "Alo abi çıkma böbrek var mıydı?"larla uğraşacaklar. Bu yüzden cep numaralarını vermek yerine 0800'lü bir Müşteri Hizmetleri hattı kurulması planlanıyor. Altyapı çalışmaları tamamlanır tamamlanmaz sizleri haberdar edeceğim. Muhabiriniz Cevat Kelle.
* Borcu Batağındayım
Burcu olmasın o? Benim şu hayatta tanıdığım Burcu'ların geneli gıcık insanlardı, o bakımdan batak demiş olabilirsin. Ama eminim ordaa bir Burcu var uzaktaa, ve o Burcuu iyi bir insaann
* Kumaş Pantolon Giyiyorum.
Nerde giydiğine bağlı olarak aferin ya da püü denilebilecek bir insanmışsın. Ofiste, sokakta, süpermarkette bu davranışın takdir edilirken plajda terlikle kovalanabilirsin, demedi deme.
* Şüphen mi var?
Şüphesiz...
* Pazar sendromundan kurtulmak
Bilinmiyor, araştırılıyor. Ama ben çözümü buldum; pazartesini de tatil yaparsak pazar sendromu diye birşey kalmaz!
* Ginepig nereden alınır?
Gine'den. Ehehahe neyse, Eminönü'den alabilirsin, ayakkabı kutusuna koyup veriyorlar. İstanbul dışındaysan da Pet Shop'lara gidip 10 katı paraya temin edebilirsin çok lazımsa. Şirin hayvanlar olmalarının yanında çişlerini eğitimle en fazla 20 dakika tutabildiklerini, 20 dakika sonunda hala kucağındaysa üstüne salacaklarını unutma.
* Kız erkek mimi popo
Burada Mimi arkadaşımızın kimliği öğrenilmeye çalışılmış. Sanırım...
* la tanga roja.com
Ehueheu Allah tependen bakmasın! Kelime oyunu mu yapıyon bana düdük! Sevdim seni Pikachu.
* ğöt arıları
Amazonlarda yaşayan bir tür yabani arı olan ğöt arıları (Lt. apis ğöt) buldukları canlıları hormonların yön göstermesiyle kaba etlerinden sokan arılardır. Kendilerinin çok canayakın, eğlenceli ve entellektüel olduğu rivayet edilir.
* muzip tanrı ismi
Haşa deee!! Şirk koşmak en böyük günah. Tövbe et zındık. Şöyle aratacaksın : "Gavur Yunan Tanrısı Yandanyemiş Şarapçı Pezemenk Keçi Ayaklı Flüdünü Dittiğim Dötten Bacaklı"
Bloğumu mu kapattıracaksın len?!

Bugünlük de bu kadar. Yaz mevsimini resmi olarak bitirdiğimiz şu serin ve rüzgarlı 1 Eylül gününden hepinize esenlikler diliyorum.