17 Aralık 2009

Aşk Meşk Konularında Cinsi Farklılıklara Dayanan Bakış Açısı Değişikliklerine Yakından bir Bakış

Başından uyarayım, uzun bir yazı olacak gibime geliyor zira ne zamandır kafamda evirip çevirdiklerimi, kız muhabbetlerinde dertleşirken anlatılan hikayelerden çıkardıklarımı, başıma gelenleri, gözlemlediklerimi toparlayınca böyle bir yazı yazmak elzem oldu.
Konumuz, elbette ki bu aralar bana beyin mıcıklaması yaşatan kadın-erkek ilişkileri. Daha doğrusu bu ilişkilere tarafların bakış açılarının farklılıkları.


Söylemekten beis duymuyorum ki yaş oldu 27. Çevremdeki insanlar da aşağı yukarı benim akranlarım olduğundan eşşek kadar insanlarız sonuçta. Bu eşşek kadar insanların da çoğunluğunun 3 yılı aşkın bir süredir devam eden ilişkileri bulunuyor. Bu 3+ yıllık ilişkilerin çat diye bir anda bittiğini duymaksa işten bile değil. Bu bitme sebeplerinin %90'ının "erkeğin sıkılması", "ilişki içinde bulunduğu kadını sevmesine rağmen dışarıda bunca kadın varken her gün aynı yemeği yemek istememesi", ya da daha açıkça belirtmek gerekirse "mümkün olduğunca çok kadın götürmek istemesi" olması bir tesadüf olmasa gerek.
Kadınlar, istinaların kaideyi bozmaması kuralını hatırlatarak devam ediyorum, uzun bir süredir var olan ilişkilerini dışarıdaki cillop gibi erkeklere kaymak adına tehlikeye atmazken erkekler bırakın tehlikeye atmayı, ilişkisini çat diye bitirme yoluna başvuruyor sıklıkla. Tabii bu, nispeten daha şerefli olanlarının yediği nane. Şerrefsiz diye hitap ettiğimiz kesim ise evleneceği kadını elinin altından ayırmadan, "Evli değiliz birşey değiliz" beyanatıyla birlikte, semeri yüzük parmağına takmadan ne kadar kadını yatağından geçirebilirse yanına kar saymakta. Beyanat, gerçekleri yansıtmak zorunda değil elbet. Beyanatın yanlışa düştüğü nokta ise bu hovardalığın sadece evlenene kadar süreceği kısmı. Zira bu şerrefsiz tipler evliliklerinin ilk birkaç yılında uslu durabilseler de sonrasında huylu huyundan vazgeçmez geleneğini bozmayarak bu sefer de ne kadar kadının yatağından geçerlerse kar saymaya başlamakta.


Evlilik kısmını evlerden ırak tutup 3+ yıllık ilişkilere dönelim. "İlk elini tuttuğum kızla evlenmek istemiyorum.", "Dışarıda bunca insan varken sen benim için gerçekten doğru insan mısın, bilmiyorum.", "Çok uzun zaman oldu, aramızdaki şey sevgi mi alışkanlık mı bilmiyorum.", "İlişki yaşamak bana göre değil, bundan sonra bağlılık istemiyorum." gibi kendilerine çook mantıklı gelen cümlelerle uzatmalı sevgililerinden ayrılan erkekler, ayrılığın ilk gecesinde biraz efkarlanıp kankalarıyla rakı ya da diğer keyif verici maddeler sofrasına akarken aynı kankalar, çok mümkün ki arada kendileri de sebeplenme hevesiyle, ikinci geceden itibaren ortamlara akışı teşvik ve tertip ederler. Kıtlıktan çıkmış misali karşısına çıkan her dişi sineğe sokmaya çalışan bu uzun ilişki maduru nispeten şerefli erkekler, sanmayınız ki arkadaşının kız arkadaşının arkadaşına; sosyomat, facebook, blogger, msn ve deviantart'tan bulduğu garibim saftiriklere ve ortam orospularına; sakin sakin çayını içen öğrenci kızımıza ağzından salyalar akarak yazılırken; kafasını dağıtmak için arkadaşlarıyla dışarı çıkıp bir köşede somurtan eski sevgililerini akıllarının ucuna getireceklerdir. İşte dananın kuyruğu asıl bu noktada kopmakta!
Kırmızı köşede biten bir ilişki ardından gözünün feri kaçan, hayata küsen, rengi uçan hanım kızımız; mavi köşede ise skor telaşına düşmüş nispeten şerefli, nispeten şerrefsiz oğlanımız.
Elbette köşelerini karıştıran oyuncular da olacaktır, ya da boks bana göre spor bile değil şekerim diyip bu aşamaya hiiç gelmeyen aslan kaplanlar. Fekat genel durum ahanda tam olarak budur.
Dananın kuyruğu nasıl kopuyor, uzatma diyorsanız eğer, tamam uzatmıyorum hayret birşey derim. Taze taze okkalı bir kazık yiyip onu çıkarmaya çalışan bir hatun olarak kırmızı köşenin antrenörü olmam beklenir belki, ama Sezar'ın hakkını Sezar'a vermesini de bilirim. Sebep, suçlu, bok yiyen ne/kim olursa olsun gelinen durum bu ringse;
Sana söylüyorum mızmız karı, herif gitmiş o kuku benim, bu meme de benim, hepsi beniim diye gününü gün ederken, sen gerizekalı mısın ağlayıp sızlanıp duruyorsun artık elin adamı olmuş zat'ın peşinden? Ne diye hayata küsersin salak ve malak gibi?! Adam artık senin olmadığına göre yorgan gitmiş, kavga bitmiş! Neyin yasını tutuyorsun a be moron?!


Ahanda işte tam bu noktada erkek ırkının davranışına hak vermekteyim. O veya bu şekilde biten şeylerin peşinden kadınlar kadar kendilerini hırpalamaktansa hayatlarına devam etmeyi başardıkları için asıl yapılması gerekeni yapan ırk olarak taçlandırıyorum onları. İlişkiyi bitiren ister kendileri, ister karşı taraf olsun; muhtemelen en fazla birkaç günlük bir sıkıntının ardından yine kaldıkları yerden devam edebiliyorlar yaşamlarına. Bu kadar büyütülecek, bu kadar kendini üzecek/hırpalayacak birşey olmadığı konusunda pek çoğu hemfikir kalıyorlar. Karşılarındaki hayatı kendine zindan eden, ağlamaktan kör kalan kadınları algılayamıyor, onlara "Bu kadar üzülecek birşey yok" saçmalıklarıyla teselli oluyorlar. Bu davranış şeklinin kökenine indiğimizde ilişki denen şeye kadın ve erkeğin verdiği önemin ve anlamın arasındaki dağlar kadar büyük farkın yattığını belirtip minik bir haberle bu yazıyı noktalamak isterim.

Elin gavur memleketinde bir ailenin içinde bulunduğu otomobil kaza yapar ve göle uçar. Ailenin babası arabadan çıkmayı başarır fakat anne ve 10 yaşlarındaki oğlu araçta sıkışmış kalmıştır. Babanın sadece bir kişiyi kurtaracak zamanı vardır ve korkunç bir ikilemin ortasında kalır.
Acar Türk muhabiri Eminönü tarafları olduğunu tahmin ettiğim bir coğrafyada dolaşıp tip tip, tipetip kadın ve erkeklere bu durumda onların ne yapacaklarını sorar. Gelen cevaplardan bazıları:

Erkek : Çocuk benim çocuğum, kadın el kızı, çocuğu kurtarırdım elbet.
Kadın : Yaşına bağlı, çok yaşlıysa kocam oğlumu kurtarırdım ama gençse kocamı.
Erkek : Çocuk Allah'ın bir lütfu, onu kurtarmak gerekir, başka kadın alırsın.
Kadın : Eşimi kurtarırım, başka çocuklarımız da olur elbet.

Ha, gavur deyip geçtiğimiz adam karısını kurtarmış. Bilmem yeterince açıklayıcı oldum mu?

17 yorum:

Stil Direktoru dedi ki...

Süper giydirmasyon olmuş hatta bayıldım

La Santa Roja dedi ki...

Off hepsini okuyacak sabra sahip kimse var mıdır acep diyordum, idolümsün Eda. Gelcem bu hafta Feriköy pazarına sırf seninçün :)

İnci Vardar dedi ki...

bu biraz da evrimsel bir durum diye düşünüyorum aslında. çoook eski çağlara, yeni yeni oluşan dna'lara gelirsek; erkek evrimleşme derdinde değil pek, her atışında öyle ya da böyle tutturuyor, çeşitli kaynaklardan çocuk çıkıyor, soy devam ediyor. kadın biraz daha ince eleyip sık dokumak durumunda. bir ürün verebilmek için bile dokuz ay beklemesi gerek, ürün bozuk çıkarsa bir dokuz ay daha... sonra bunun bir sürü farklı teferruatı var. ölme eşşeğim ölme. ister istemez daha seçici ve bağlıyız, içimize işlemiş. doğru düzgün bir çocuk yapmak istesek de soyu en iyi devam ettirecek erkeği bulup aşık oluyoruz; içimizde en ufak bir anaç duygu olmasa da.

demeye çalıştığım şu ki, erkekleri de kadınları da pek suçlayamıyorum. zira evrimle aldıklarımız pek matah şeyler değil. yaşasın mutasyon, yaşasın genetik mühendisliği!

Harika dedi ki...

İşte yine aklımdan geçenlerin kalbimde düğümlenenlerin harf harf çığlıkları burada yankılanmış bile ! Dipte sonda depresyonda falan değilsin sen. Hatta diyebilirim ki şu sürüncemeli dönem bitince harikulade bi yükselişe geçeceksin ben buna inanıyorum. Evet resmen canımın acıdığını hissederken okuduklarım bendeki yalnızlık ve çaresizlik hissini silip atıyor. Çünkü La Santa Roja o kaybedişlerin üzerine yine biraz asi ve çokbilmiş (: her zaman umut var özetle burdaki satırlarda. Siz gözpınarlarınızı kurutmaya devam ediniz hanım efendi, güzel günler gelecek hem de eskisinden daha da güzel..

lifetrainee dedi ki...

dertler kederler ve erkekler... tek bişi gavur erkeklerinin de ne boklarını gördüm duydum burda, ha yerli malına göre daha iyi oldukları muhakkak ama erkek her yerde erkek işte :( be metin kuzucum geçeçek inşallah ben iyi olduğunu düşünüyorum...hatta daha iyi de olacak... :(

varol döken dedi ki...

daha uzun yazabilirdin, boksörü köşeye sıkıştırmışsın ne güzel, vursana son kroşeyi:)

evet konu genel hatlarıyla budur ama konuyu tespit etmek yetmiyor ne yazık... erkekler de kadınlar da aslında ne yaptıklarını bilmiyor... bunlar kendi düşüncelerimiz mi, evrim kalıntıları mı, modern dünya zımbırtıları mı anlayamıyoruz... dışarda sürekli gözünü kulağını öpen bir dünya varken insan kendi düşüncelerine nasıl inanabilir ki...

kadındaki kaybetme korkusu, erkekte çok ters etki yaratıyor, bunu söyleyebilirim en azından... bir bahane olarak değil, bir bilgi olarak... erkeğin aidiyet duygusu zayıf...

bu dünyada çözülebilecek sorunlar değil bunlar, belki başka bir dünyada ya da aldous huxley'nin cesur yeni dünyası'nda...

varol döken dedi ki...

sondaki soruya gelince, bütün samimiyetimle cevaplayayım...

böyle bir seçimin ağırlığını kaldıramayacağım için ikisini de kurtarmam, sonra da kafama sıkarım!

varol döken dedi ki...

@inci vardar
güzel insan...

La Santa Roja dedi ki...

Haklısın adaş, bu mutasyondan nerde satılıyor peki? Bir koşu Çernobil'e gidip 250 gram uranyum mu alsak da kurtulsak bu romantiklik aşıklık sendromundan?

Ritmo Caliente, elbet depresyonda filan değilim kuzucum :) Depresyona girdim zamanında, ordan biliyorum. Canım sıkkın ve kızgınım sadece, o da geçecek. İş ki çabuk geçsin. Asilik ve çokbilmişlik konularına gelince, huylu huyundan vazgeçmez n'apalım :)

lifetrainee, iyiyim aslancığım, olacağımı düşündüğümden daha iyiyim de akşamları evde yalnız olunca azcık cozutuyorum o kadar :p Ben yine de İsveçli bulma yoluna gideeğim, çipil çipil bebelerim olsun. Ya da İspanyol mu bulsam, salla çocukları ben bayram ediim :p

La Santa Roja dedi ki...

Varol almışsın sazı eline :)
Boks bence spor bile değil şekerim! desem anlatabilmiş olur muyum kendimi :) Bu dediğini çözmeyi yüzyıllardır becerememiş insan ırkı, ben mi vericem ömrümü. Bundan sonra kaybedecek gibi olduğunda hop kapı dışında unutuveririz olur biteer ;)

Bence sen karını kurtarırdın bu arada.

Dilcun D. dedi ki...

Günün birinde sevgilim bana böyle bir şey yapıp da ayrılırsa, bu yazıyı bir kere daha okuyacağım. okuyup, bu defa o hayatı kararmış kız triplerine girmemeye çalışacağım. güzel bir yazı olmuş :)

LLuvia dedi ki...

yazıyı okuyunca tek farkettiğim şu durum oldu: erkeklerin diğer karılara kızlara kaycam beni bırak bi ton karı var tek senle olamam demesine kızıyorsun ama daha sonra siktir edilseler bile ertesi gün başkalarıyla olmasını takdir ediyorsun. Bu nasıl bir çelişki olmuş.
Bence her ikisi de çok normal durumlar. Erkek kısmı diye de genellememek gerek, insan sevmediği insandan sıkılır. Çok sevdiği süreç içersinde zaten gözü körleşir. Bu adamlar demek ki eşlerini sevgililerini yeterince sevmiyormuş. Karılar daha fazla sevdiğinden gitti sevdiğim diye ağlaması da normal. erkek de sevince aynen böyle ağlıyor ama göstermiyor gururdan.

La Santa Roja dedi ki...

DoDo düşmanımın başına versin bi tek yukarıdaki :p

baverus, şunu unutmadan okursan yazıyı ortada hiçbir çelişki olmadığını göreceksin: bu yazıyı yazan bir kadın. Beyni ve kalbi her zaman aynı yönde çalışmıyor bu çeşidin. Bir kadın olarak, kalbim kırıldığı için, illa ki kızacağım bu davranışa ama düşününce yapılması gereken de bu, gidenin ardından hayatı kendine zindan etmek salaklığın önde gideni. Ha bir de sokayım bu gurura afedersin :p

LLuvia dedi ki...

hepimiz gurura sokabiliriz:p, erkeklerin gururu kadınların gözyaşı ilişkiyi bitiriyor bence.

La Santa Roja dedi ki...

Gurursuz erkek ve taş gibi katı kadın mükemmel çift mi olur sence :D

LLuvia dedi ki...

ya yok herşey dozunda olmalı. Ben (bilinçaltım sağolsun) kendi ilişkimin nasıl bittiğini söylemişim :))

La Santa Roja dedi ki...

O doz meselesinde hemfikiriz.