Akşam eve girebildiğim bir salı akşamı tatil yazımızı da yazalım, tam olsun.
Yalnız kaldığım yeri söylemeyeceğim, zira çok insanın bilmediği ve bilmesini istemediğim sıcacık bir mekan. Arama motorlarında alakasız insanların önüne çıkmasın, moda olmasın, bozulmasın derdim. Bu sebeple de çok fotoğraflı bir yazı olamayacak, üzgünüm. Gerçekten ilgilenenler için hiçbir zahmetten kaçınmayarak bloğa özel bir mail adresi alıp profile ekliyorum, ordan gelen sorulara mülakat sonrası cevap verilecektir :p
Yazı bittikten sonra geri dönüp yaptığım edit : Hulen anneme hesap verir gibi yazmışım, bu ne ayrıntı bu ne uzunluk?!
Gittiğimiz cennet, Fethiye. İlk gidişim olmadığı ve umarım son gidişim de olmayacağı için genel olarak bir "kardeş gezdirme" tatili olmasına rağmen son derece keyifliydi. Ayrıca kardeşe üniversite hayatını anlatmayı kendine borç bilmiş bir abla olarak taksi kullanımı, lüks yemek, hatıra eşya gibi gereksiz harcamalara yer vermediğim için de eğitici bir tatil oldu.
İlk gün akşam üzeri ulaşabildik hedefe, çadırımızı kurduk doğuyu hesaplayarak, sonra yorgun bünyeleri dağ ve deniz manzarasıyla dinlendirdik, ortamdaki gavur ve Türk turistlerle hoşbeş ettik. İçlerinden aynı yerde 3 aydır tatil yapan Christopher aklımızda en çok yer etti ki kendisi ilerideki günlerde yerini sağlamlaştıracaktı. Akşam da tavuk gibi 10:30'da uyumaya gittik. Ama uyumak ne mümkün? O çadır 159'luk ben ve benim boyutlarımda bir kişiyi daha alacak şekilde tasarlanmış. 175'lik kardeşin dizleri benim üzerime doğru büküldü ve haliyle sabaha kadar kıpırdandık. Üstüne üstlük daha önce açık havada uyumamış bir insan olan kardeş dağın başında çadırda yatma fikrinden pek de haz etmedi. Sabah erkenden bungalowlardan birine taşındık, işin içine azcık lüks karıştı ama olsun, yazık.
İkinci gün doğru Ölüdeniz'e yollandık, bunca yıldan sonra hala güzel yahu! Son kullanma tarihi 3 yıl önce dolan öğrenci kimliğimi ve sevimli suratımı kullanarak 2 öğrenci bileti alarak içeri girdik. Fakat tesis içinde sevimlilik bir işe yaramadı, iki hamburgere 12 YTL verdik acıkınca. Yaklaşık 2 saat yattım öğleden sonra güneşinin altında, söylemesi ayıp müthiş bronzluk için bana yeter de artar bu kadar zaman, sonra fıstık gibi bir tenle bir kere daha girdik çıktık suya, dönüşe geçtik. Gene herkes bizi turist sandı, İngilizce konuşmaya çalıştılar, bozmadık. Dönüş yolunda Christopher'la karşılaştık. Duş, akşam yemeği, yıldızları izleyerek yapılan üç beş muhabbetin ardında bu sefer bungalowumuza geçip dizlerimizi gere gere bir uyku çektik.
Üçüncü gün uyandığımda her yerim fosur fosur kabarmıştı, penceresinde tel örgü olan bungalowumuzun içinde bir sivrisinek tuzağa düşmüş ve öç almak için bize saldırmıştı. Aradım aradım bulamadım, gece bulurum diye de pek umursamadım. Sabah oyalandık, kitap okuduk, muhabbet ettik, öğleden sonra olunca da Kelebekler Vadisi'nin tepesinden aşağıya inmek olan tatilin en kastırıcı bölümünü gerçekleştirmek üzere yola çıktık. Omuzlara ıslak tişört serip başa ıslak bandana takarak en kutsal yükümüz olan 1 şişe soğuk suyla inişe başladık. 3 sene önce, ayağımın altındaki gevşek taşlar kayıp uçurumun üstünde bir halata tutunur halde sırtımı kayalara geçirdiğim kısma yaklaşırken içim pır pır etse de kardeş ürkmesin diye ses etmedim. Çok fazla olaylı olmayan bir şekilde aşağıya indik (ben, kardeş ve orda tanıştığımız 2 adam yol arkadaşı), denizimize girdik, gölgede uyukladık. Denizde 2 tane ölü balık, 1 tane kıpkırmızı ölü deniz yıldızı ve 3-4 tane deniz kırkayağı(!) bulduk ama sonradan bir tekneden atıldıklarını anladık. Christopher'ı gördük, o da tepeden inmiş üzerinde sadece bir mayo ile. Azcık muhabbet ettik, güneşin azalmasını bekledik ve yukarı tırmanışa başladık. Elbette çıkış, iniş kadar kolay olmadı. 3-4 moladan ve yaklaşık 35 dakikadan sonra yukarı vardığımızda da donumuza kadar terlemiş olmamıza aldırmadan vadinin tepesinde rüzgarı yedik, ohh mis. Kardeşle gurur duydum bu arada, arada sızlansa da "Hadi!" komutuyla harekete geçti her moladan sonra. Akşam peltimiz çıkmış bir halde 10:30'da filan uyuduk haliyle.
Dördüncü gün, sivri tarafından gene bol bol emilmiş olarak uyandık, bir önceki gün doğaya karşı kazandığımız zafer(!) ile biraz çevrede takıldık, yarım kutu Detan sinek ilacını bungalowa boşaltıp kapıyı örttüm nihahoha! Sonra kalktık Kabak Koyu'na gittik. Son hatırladığımdan daha pisti deniz, pek keyif alamadık yani. Bir iki saat sonra dönmeye karar verdik. Daha önce de pek çok yerde karşımıza çıkan Christopher'ı burda da gördük. Arabayla geldiğimizi, isterse onu da götürebileceğimizi söyledik. Yürüyerek döneceğini, tatile yürümek için geldiğini ("That's why I am here!") söyledi. Bıraktık onu orda, geri döndük. Akşam maç izlemeye çalışsak da uykumuz yine geldi. Anlamadım bu durumu aslında çünkü zırt pırt uykumuz geliyordu, temiz hava çarptı herhalde.
Beşinci günü, yani cumayı, geçen iki gün yürüyüş içerdiği için dinlenmeye ayırdık. Havuzda yüzdük bol bol, yüzme yarışı yaptık ki ben yenildim falan filan. Burda bir parantez açıp kardeşin lisanslı yüzücü, benimse suyun içinde herhangi bir temasta bile panikleyip kenara çıkmaya çalışan bir kara insanı olduğumu belirtmek istiyorum. Havuzun üstünde manyak gibi uçan 2 tane kocaman kız böceğini kovmaya çalıştık, onlar da sinirlenip tepemize tepemize pike yaptıkça suya battık çıktık derken akşam oldu yine. Salonda otururken Christopher geldi, "Nasıl geçiyor tatil?" dedi. "İyi ama sonlarına geldik, o yüzden üzülüyorum" dedim. "Normalde burada oturuyor olsaydın çok sıkılırdın ama" dedi, "Muhtemelen" dedim. "Dolayısıyla buraya tatil için geldiğine memnun olmalısın" dedi, "Öyleyim elbette ama dönüşte gene aynı tempoya girme fikri beni şimdiden yoruyor" dedim. "Dönecek bir işin var ki buraya gelecek parayı kazanmışsın, bundan mutlu olmalısın" dedi. Part-time filozofa diyecek birşeyim olmadığı için "Haklısın" dedim sustum. Adam bu konuşma sırasında çamaşırlarını katlıyordu, o derece günlük bir muhabet yani. Akşam bu sefer azmettik, maçı izledik. (Türkiye maçının olması bu azme katkı sağladı elbet) Coştuk sevindik. Gece havuza girelim demiştik de yemedi, yattık uyuduk.
Altıncı gün sabahın taa köründe kalktık Saklıkent'e gittik. Yazıldığı kadar kolay gidilmiyor tabii 2,5 saat yol gittik uyuya uyuya. Buzzz gibi suyun içinden geçip kanyonda ilerledik 40 dakika kadar. Miletin cuppada cuppada düşmeye başladığı yerlere gelince de geri döndük. Derenin üzerine kurulmuş bir platformda oturduk, yemek yedik. Sonra 2,5 saat daha yol çekerek geri döndük. Dönüşte gene havuza atladık, soytarılık yaptık. Parmaklarımız buruştuktan çook sonra çıktık. Christopher'la takılan ekip adamın plaja iner inmez mayoyu çıkarıp attığını söyledi. Akşam yemekten sonra hesapları kapattık, çantalarımızı topladık, sabahın köründe ayrılmak üzere yola çıktık.
Sabah önce Fethiye terminaline, ordan Dalaman'a ve İstanbul'a döndük.
Vücudun eve gelmesi ama aklın taa oralarda kalması. Küçük çapta bir uyum süreci. Sonra eski tas, eski hamam...
Serunya Main Slot Online Fire Archer
1 yıl önce
7 yorum:
Süpermiş yauv, ben de istiyorum o tarz bi' tatil, çadırlı falan. Ama ben bütün sene tatil yaptığım için kimse beni tatile yollamıyor. :(
Merhaba, bir süredir okuyorum seni. Buralara gelmişsiniz tatile...Havuz filan dediğine göre Faralya'da bi yerde kalmışsınız sanki...Kafa dinlemek için güzel yine de ben Kabağı ve vadiyi daha çok seviyorum :)
çok canım çekti yaw =/ ölüdenize gitmeyeli yıllar oldu çok merak ediyorum. oh eğlenmişsin ama dönüş pek bi kötü olur, doğrudur. çadır tatilini de en son 6 yaşımda yapmıştım onun da tadı ayrı bişeydir pek hatırlamasam da. valla şu sıkıcı evde oturup bu güzel yazıyı okuyunca içime bişey oturdu azizim. tüm gün bunu düşünürüm ben artık...
oh. süper. bu sene iznim olmadığı için gayette kıskanarak okudum. istediğim türden bi tatil ama alkole hiç yer vermemişsiniz. içmeden tatil mi olur yahu euhah
Ne güzel eğlenmişsin Alice, kıskanmadım desem yalan olur. Çok güzel yau, bende istiyorum en kısa zamanda.
Dilekte bulunduk o kadar, şu Alice lotoda büyük ikramiyeyi tek başına tuttursun da Yann ile beni boğaza konuk etisin diye! Şimdi ona bi ekleme daha yapıyorum mirim.....
İkramiye çıkarsa bana karavan alırsın mı Alice?
İnsanlar ne güzel tatil yapıyor yahu :/ Kıskandım.
inşallah seneye ben de yapıcam bişiler.
Aybedion Mimi Türk tipi mi Alman tipi mi?
sunthing, açık etme be gülüm. söylemiycem gerçekten ilgilenenler dışında kimseye ;)
Yorum Gönder