Bu adamı ne tanırdım ne de bilirdim önceden. Fakat onun sayesinde ya da yüzünden şu anda kendimi küçücük, korunmasız ve kırılgan hissediyorum.
20 Haziran 2007 tarihinde Ergenekon çetesinin kasası olmakla suçlanarak evinde apar topar göz altına alınıyor Kuddisi Okkır. Televizyonda bu gözaltına alma görüntülerini izlediğimde pantalon askısı olan bu tombik yanaklı ve göbekli adamın yasadışı bir işe karışmış olabileceğine inanamamıştım. (O zamanlarda Ergenekon davasının böyle kokacağını bilmiyorduk tabii, "İçeri alınıyorsa bir suçu vardır"dı.). Kendisinden bir daha haber almadık. Ta ki 1 Temmuz 2008 tarihine kadar.
20 Haziran 2007 tarihinde Ergenekon çetesinin kasası olmakla suçlanarak evinde apar topar göz altına alınıyor Kuddisi Okkır. Televizyonda bu gözaltına alma görüntülerini izlediğimde pantalon askısı olan bu tombik yanaklı ve göbekli adamın yasadışı bir işe karışmış olabileceğine inanamamıştım. (O zamanlarda Ergenekon davasının böyle kokacağını bilmiyorduk tabii, "İçeri alınıyorsa bir suçu vardır"dı.). Kendisinden bir daha haber almadık. Ta ki 1 Temmuz 2008 tarihine kadar.
1 Temmuz'da televizyon ekranlarına yansıyan görüntünün 1 yıl önceki adamla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu. Beyaz çarşaflar içinde bir hastane odasında bilinci kapalı olarak yatıyordu ve başucundaki karısı "Kocamı benden sapasağlam aldılar, komada geri verdiler" diye ağlıyordu. 5 gün sonra, 6 Temmuz 2008'de Kuddusi Okkır öldü.
Adamın suçlu ya da suçsuz olması hiç umurumda değil. Ama söz konusu olan bir insan. Söz konusu olan 1 yıl boyunca hapiste tutulan ve neyle suçlandığı dahi kendisine söylenmeyen bir insan. Söz konusu olan tek kişilik hücrelerde, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde ve daha bir sürü hastanede baştan savılan ve hastalığı gerektiği gibi tedavi edilmediği için serbest bırakıldıktan 5 gün sonra ölen bir insan. Yaşadıklarını okurken bile insanın içi sıkışıyor.
Bütün bunlardan sonra sizi bir anda gelip sebep göstermeksizin hapse atabileceklerinin, tek kişilik hücreye kapatılıp psikolojinizi bozabileceklerinin, kanser olsanız da doğru düzgün muayene ve tedavi görmediğiniz için kısa sürede ölüp gidebileceğinizin, kasa olarak gösterilirken cenazenizi belediyenin kaldırabileceğini, yakınlarınızın sadece arkanızdan ağlayabileceklerinin fakat hiçbir şey yapamayacaklarının farkında mısınız? Sizi isterlerse alıp kimseye bir açıklama yapmadan bir yere kapatabilir ve ölene kadar orada tutabilirler. Küçücüksünüz, zavallısınız, korunmasızsınız, kırılgansınız, acınacak haldesiniz, çaresizsiniz, savunmasızsınız, haksızsınız, söz hakkı olmayansınız, ezilensiniz, eziksiniz. Öyle misiniz?
Kendimi resmen V for Vendetta, Persepolis ya da 80'ler Türkiye'sinde gibi hissetmeye başladım.
Adamın suçlu ya da suçsuz olması hiç umurumda değil. Ama söz konusu olan bir insan. Söz konusu olan 1 yıl boyunca hapiste tutulan ve neyle suçlandığı dahi kendisine söylenmeyen bir insan. Söz konusu olan tek kişilik hücrelerde, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde ve daha bir sürü hastanede baştan savılan ve hastalığı gerektiği gibi tedavi edilmediği için serbest bırakıldıktan 5 gün sonra ölen bir insan. Yaşadıklarını okurken bile insanın içi sıkışıyor.
Bütün bunlardan sonra sizi bir anda gelip sebep göstermeksizin hapse atabileceklerinin, tek kişilik hücreye kapatılıp psikolojinizi bozabileceklerinin, kanser olsanız da doğru düzgün muayene ve tedavi görmediğiniz için kısa sürede ölüp gidebileceğinizin, kasa olarak gösterilirken cenazenizi belediyenin kaldırabileceğini, yakınlarınızın sadece arkanızdan ağlayabileceklerinin fakat hiçbir şey yapamayacaklarının farkında mısınız? Sizi isterlerse alıp kimseye bir açıklama yapmadan bir yere kapatabilir ve ölene kadar orada tutabilirler. Küçücüksünüz, zavallısınız, korunmasızsınız, kırılgansınız, acınacak haldesiniz, çaresizsiniz, savunmasızsınız, haksızsınız, söz hakkı olmayansınız, ezilensiniz, eziksiniz. Öyle misiniz?
Kendimi resmen V for Vendetta, Persepolis ya da 80'ler Türkiye'sinde gibi hissetmeye başladım.
3 yorum:
Bunun bir insanlık dramı olduğunu düşünüyorum. Bir insanlık ayıbı. İktidar için vahşi bir mücadele. Ete ve kana doymayacak bir vahşet geliyor derinlerden.
Küçücüğüz, zavallıyız, korunmasızız, kırılganız, acınacak haldeyiz, çarebiziz, savunmasızız, haksızız, söz hakkı olmayanız, ezileniz, ezikiz. Öyle miyiz?
Duyarsız ve tepkisiziz. Damarlarımızın her milimetresine, en kudretli uyuşturucu zerkediliyor, Başımızın dönüşü ve uyku halimiz de bundan.
Kurtuluş yıkımda. Yıkımı hızlandırmalıyız. Darbe ya da devrim. Ya da iç savaş. Dibe çöküşü yaşamadan, topluca insanlar ölmeden olmayacak.
Bu AKP var ya, şu ülkenin başına gelmiş en kötü şeydir. Hatta aynı cümleyi, gene bu blog'da kurmuştum galiba. Gerizekalı liboşlar "Yapmışlardır bi' şeyler, darbe olmasın, demokratiğiz biz!" diye konuşadursunlar, AKP ülkeyi bölmek için tam gaz çalışıyor. Ve başarıyor da.. Baş Amerikan ajanı Tayyip, önce şu dokunulmazlıkları kaldır da, sizin cemaat ne bok yemiş onları araştırt. Bizim angut halkımız da türban takılsın.
Yorum Gönder